okuduğum en güzel kitap benim için ayrı bir önemi kurtuluş filminin senaryosunun alt yapısını oluşturmasıdır . bir halkın zor zamanlarda neler yaptığını çok güzel anlatıyor .
edebi değerini ve akıcı üslubu dışında okunmaya değer bir yanı yoktur.bestsellerde herzaman görünmesinin altında; millet olarak batı karşısında ezik, fert olaraksa zaten umutsuz ve başarısız insanlardan müteşekkil toplumumuzum destan yazmışlığına inanma eğilimi vardır.
hayata ve yeni gelişen bilgi toplumuna ayak uyduramamanın ezikliğini, insanımızın değer değil destan üreterek yenmeye çalıştığı sosyolojik gerçeğinin, son örneğidir.ama bizim millet olarak ihtiyacımız, faşist naralarıyla çılgınlık yapmak değildir.unutmayın ki dünya bize yapacağımız çılgınlıklar kadar değil bilim ve barış yolunda katedeceğimiz mesafe kadar saygı duacaktır.rahip ve gazeteci öldürmekde pek tabi çılgınlıktır.ama bize fayda sağlamamaktadır.
kanaltürk'ün sahibi gazeteci görünümlü tuncay özkan'ı kendisinden izinsiz belgeselini hazırladığı ve piyasaya sürdüğü için mahkemeye veren tonton amcanın kitabı. *
kitabı salya sümük okumasam da etkilendiğim bir bölümünü aktarmak isterim :
ismet paşa karargahta.. yaveri içeri girer cepheden haber getirir, ''ordumuz düşman kuvvetin taaruzunu başarıyla püskürtmüş, büyük zaiyat verdirmiştir.''
bu habere malumunuz fazlasıyla sevinen ismet paşa yaverine :
- hadi iki kahve yap da içelim bunun şerefine.
yaver mutfaga girer, bakınır.
- komutanım kahvemiz yok.
-tamam çay yap o zaman iki tane.
- komutanım çayımız da yok.
ismet paşa cebinden sigara çıkarır birini yaverine uzatır :
gelmek ve gitmek dönüşümlü
aynı gök ve aynı toprak
aynı mefkure değil sadece
damarlarında aynı kan ve aynı emare yüzlerinde
yüzlerinde geçmiş zamanların asilliği
düşlerinin eskimezliği
uzun soluklu bir yaşam
geleceğe uzanan bu geminin yiğit kaptanları
Anadolu'nun yılmaz bekçileri:
Şu Çılgın Türkler...!
içi boşaltılmış atatürkçülük kavramının hayallerle süslenerek hedef kitleye yedirildiği kitaptır.
Tamamen kişisel fikirlerimi yazmak istiyorum.
Kitabın yazarının samimiyetine inanmıyorum. Çünkü herşeyden önce herkes gibi ben de paranoyak bir kişilik yapısına sahip oldum.
Ülke resmen ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta laik atatürkçüler, diğer tarafta fetoş ürünleri.
Laik atatürkçü olduğunu iddia edenlere bakıyorum, seksen yılda ülkenin anasını ağlattılar, sabahın köründe yedi yaşındaki çocukları kuru ayazda bekletmeyi atatürkçülük olarak gösterdiler, halkı kahraman yaparken aslında küçümsediler, hor gördüler, insana değer vermediler, sözde batılılaştılar ama şark miskinliğinden ve uyanıklığından kurtulamadılar, atatürk'ü sadece törenlerde anmayı atatürkçülük sandılar, halkı anlamadılar anlamak istemediler. Ülkeye zerre faydaları yoktur.
Fetoş ürünleri, çağın şartlarını iyi değerlendirip dış güçlerin de desteğini alarak içi boşaltılmış atatürkçülük tabusunu yıkmaya başladılar, yaldız döküldü, alttaki pas ortaya çıktı. Halkın yıllarca içinde biriktirdiği nefret sandıkta akp iktidarı olarak tezahür etti. Halkın zayıf tarafı olan inanç sistemini çok iyi kullandılar, kemalistlere tur bindirdiler, üstelik halkın da desteği ile. Bugün seçim olsun, akp yüzde altmış oyla iktidar olmazsa bütün dişlerimi kırarım.
Okulda öğretilen tarih ağırlıklı olarak birinci dünya savaşı ve sonrası dönemi kapsar. Ondan önce bir dönem yokmuş gibi davranılır. Ve kurtuluş mücadelesi üçgün içinde yapılmış bitmiş havası vardır. Ama kazın ayağı öyle değildir :
ingilizlerin istanbul'u işgali : 13 Kasım 1918
Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı : 19 Mayıs 1919 (aradan altı ay geçmiş)
TBMM'nin açılması : 23 Nisan 1920 (tam bir yıl geçmiş)
Mudanya Mütarekesi : 3 Ekim 1922 (meclis açıldıktan iki yıl sonra)
ingilizlerin istanbul'dan gidişi : 6 Ekim 1923 (ateşkesten bir yıl sonra)
Toplam beş yıllık bir dönemdir. istanbul bugün işgal edilmiş olsaydı, kurtuluşu 2013 olacaktı. 2013 yılını düşünebiliyor musunuz? 5 koca yıl işgal, eziyet ve yağma. Kısır tartışmalar, başkaldırmalar, çekişmeler, fakirlik, belirsizlik, çaresizlik ve üstüne halkın vurdumduymazlığı.
Kurtuluş savaşı olarak adlandırılan dönemde, cephede savaşan askerden çok asker kaçağı bulunduğunu biliyor muydunuz?
istiklal mahkemelerinin aslında dincileri asmak için değil asker kaçaklarını yakalayıp cezalandırmak, anarşi ve talanın önüne geçmek için kurulduğunu biliyor muydunuz?
Bu milletin bir kısmı çılgındır evet, ama çoğu değildir. Bugün işgal olsa, yine bir grup çılgın çıkacaktır ancak büyük çoğunluk seyretmekle yetinecektir. Tıpkı seksenbeş sene önce olduğu gibi.
Neden onca sene herşeyin olduğu gibi ve tarafsız bir şekilde anlatılmadığı sorusunun cevabını kim verebilir?
Halkın Mustafa Kemal'e bağlılık duyması onu çok sevdiğinden değil, mustafa Kemal'in Osmanlı Paşası olmasındandır. Bugün dahi generaller büyük adamlardır sokaktaki vatandaş için.
Şimdi birileri çıkıp da gerçekleri haykırdığı zaman birileri rahatsız olmaktadır. Uyuyan halkın uyanması istenmemektedir. Hoş, halk da pek uyanmak niyetinde değildir.
bizden olmayanların, yaptıklarımıza anlam verememeleri sonucunda oluşan hitap şekli. onlara göre çılgınca, bize göre onur, haysiyet, şeref.
(bkz: bana göre süt onlara göre çikolata)
kitabı okumadan yorum yapmanın ne kadar inandırıcı olduğu tartışılır, zira iki kere kitabı okuyan biri olarak ne içi boşaltımış bir atatürkçülük gördüm, ne de hayal dünyası. hayali olanlar, atatürk' ü kurtuluş savaşında yok sayma derdinde olanlardır.
arz ederim.
kimileri götünden ideoloji, götünden tarih yazmaya çalışırken; var böyle bir tarih.
elle tutulmuş, gözle görülmüş; çanakkale'lerde kanlı sırt'larda bir ırmak gibi akarken aziz şehitlerin kanı.
ders almayan beyinsizlerin ise "geçmişe mazi derler, lafla peynir gemisi yürümez" tarzı yorumlarında iyi niyet bulmak koş bokunda boncuk bulmaktan zordur.
okumadım ama anladığım kadarıyla epey gaz bir kitap...
yahu etrafımdaki insanlara bakıyorum -ki bunlara insan demek için 100 kişiye soru sorup en popüler yanıtı almak gerekir- hepsi kitabı okuduktan sonra gaza gelmiş. biz şöyle çılgınız istesek dünyaya fethederiz alemin kralıyız edasında her biri.
hatta biri iyice uçtu şu yorumu yaptı.
''biz varya yahudilerin yerinde olsaydık hitler bize öyle soykırım falan yapamazdı. çünkü biz cesuruz. yahudiler korkak!''
milli duyguları bu kadar abes bir şekilde körükleyen başka bir kitap yoktur herhalde. hayatında okuduğu tek kitap hitler'in kavgam olan kurtçukların türkiye tarihini bu kadar ucuz bir romandan öğrenip, gaza gelmesine şaşırmamak gerek aslında.
amerika ve diğer emperyalist ülkelerin mandasına nasıl karşı koyulduğunun ve kazanılan büyük zaferin hikayesini daha objektif bir dille anlatan kaynaklar okumak lazım. o zaman şehitlerin döktükleri kan daha anlamlı olur. bu ülkeye ve dünyaya savaş çığırtkanları kazandırmaktan öteye gidemez subjektif anlatımlar...
yazarını ve yayıncısını son döneminde paraya boğan kitap. iyi gaz verir millete atatürk sevgisi aşılamak ister ama yazarının oğlunun odasınsa atatürk posteri değil che nin posteri vardır. tam anlamıyla son model ve iyi duygu sömüren bir kapitalizm eseridir.
arada bir imanı tazelemek lazımdır. sistem'e imanı tazelemek diyorum. bir hokus pokus tamam. iş el çabukluğunda. tarih denen ilim zaten subjektif. sana birşey diyim mi : tarihçi sayısı kadar tarih vardır ! [ bunu yaz bir yere birgün tarih olur ]
dedik ya imanı tazelemek lazım. ya cuntayla , ya sistemin mukaddes addetiği kitaplarla.
isviçreli bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre kitap a'dan Z'ye "helyum gazı"ndan ibaretmiş. ben onların yalancısıyım.
şu an kütüphanemin sol cenahından bana tatlı tatlı gülümseyen kitap. yalnız bu kitabın dünyaya bedel ayırıcı bir özelliği de var: konuşması. evet konuşur okurla. yalnız biraz eksik, kadı kızında da bulunan cinsten. çünkü tek mırıldığında kelime öbeği şu: "sen aslansın sen kaplansın". belli bir noktadan sonra sıkıyor. bal yiyemiyorum ben mesela. uçan balon'u ilk kim bulmuştu? bence bir türk: (bkz: turgut özakman)
(bkz: Joseph ve Etienne Mongolfiyer Kardeşler)
imanını tazelemek isteyenlerin kur an'ı okumaları gibi, ülkesini seven her insanın okuyup kenara atmaması, ateşini harlamak için arada sırada okuması gereken kitap.
geçte olsa okuduğum, bir çok sayfasında gözlerimin dolduğu, ülkemin şimdiki haline bakınca dedelerimiz bu günlerin geleceğini bilse bizim için böyle azimle savaşır, en değerli şeylerini, canlarını göz kırpmadan feda ederler miydi dediğim kitap.
aslında kitabı çok isteyerek almıştım (kitabın vergiden kaçırmak için bizzat yayınevi tarafından korsan basılması da bahs-i diğer). o günlerde öfkemi boşaltacak bir şeyler arıyordum. ağlamak için kitabı açtım. fonda cem karaca'dan deniz üstü köpürür türküsü... daha ilk sayfalarda ağlıyorum. ağlıyorum ki kimsenin kalbini kırmayam. ilk sayfalar kupkuru ama olsun ağlayacağım. sayı değerleri, şehir, insan isimleri... bir iki hiç duymadığınız ad var ki anlıyorsunuz hemen, bu da kurgu kahraman diye. sonra bir cümlede büyü bozuldu. işte kurtuluş savaşımız, kadının erkekle aynı ortamda bulunabilmesi adına da verilen bir savaşmış efendim. muallimeler erkeklerle toplantıya katılıyorlar. ne biçim bir azim bu. işte gözlerimden yaş değil kan aktı bu cümleyi okuyunca.
evet biz asırlardır kadınımızı toplumdan soyutlamıştık efendim. kurtuluş savaşı bir yerde kadının cemiyete dahil olma, başını açma savaşıydı. nene hatunlar, elif bacılar, hacer analar, gülsüm çavuşlar... işte hep başlarını açmak, erkeklerle yan yana oturmak, discolarda dans edip coşmak, plajlarda serbestçe güneşlenebilmek için savaştılar. sırf bunun için bebeklerinin üstündeki peştemalı alıp mermilerin üzerine serdiler. hatta baş örtülerini de serdiler ki mermilerin üstüne, millet başı açık kadına alışırken bu mermi korumak da bahane olsun.
atatürk'ün ya da turgut özakmanvari atatürkçülerin sosyete özeni, kadının açılması fantezisi kurtuluş savaşına da cumhuriyet dönemine de mâl edilemez. kadını erkekli çevrelere cumhuriyet mi soktu sanıyorsunuz? en yenilikçi, en medeniyetçi biz miyiz diyorsunuz?
islâm'dan sonra kadının açılması ve erkekle aynı meclislere girmesi özeni türk tarihinde osmanlı'yla başlar. cumhuriyet çocukları, siz osmanlı'nın yeniliğine, padişahlığın kazanımlarına hayransınız! onlar kadar batı hayranısınız, kendinizi batıya karşı onlar kadar aşağılık hissediyorsunuz. bugün belki paris'ten, londra'dan gelinlik, parfüm, tuvalet getirmeyi saçma buluyorsunuz (belki o kadar bile değil ya neyse); ama sosyete özeninin ne zaman başladığını ve kime özendiğinizi bilmiyorsunuz.
bu arada siz sosyete kelimesinin mânasını biliyor musunuz?
hâsıl-ı kelâm turgut özakman kendi ideoloji ve ruh hâlini istiklal harbi'ne giydirmeye çalışmış; edebiyat veya tarih sahalarına alınamayacak kadar şahsî bir ürün ortaya çıkarmıştır.
her şeyden önce topladığınız bilgileri romana yedirmeye çalışıyorsanız, kurmacada üstün stratejileriniz olmalı ve manevralarınızı okuyanın gözüne sokmadan, el altından yapmalısınız. tarih romancılığı sadece belge ve rakamla olmaz.