öncelikle ayda yılda bir ailenin biraraya gelmesidir. istanbuldaki hala, sivastaki öğrenci zırdeli, denizlideki kuzen, şu, bu. Bayram sabahı on beş kişi oturulur sofraya. O uğursuz televizyon açılmaz, çünkü insanlar şu ünlü şunu yaptı, bu ülkede sel oldu bilmem kaç kişi öldü şeklinde haberler duymaktansa birbirlerini dinlemek isterler.
Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül sohbet ister kahve bahane
Sonra fakirin yüzü güler. Sadece fakirin de değil, orta derece bir aile olmamıza rağmen, biliyorsunuz işte et fiyatlarını. Zaten kasaptaki et kurban etinin yerini tutmaz. Kurban etinden kavurma dedin mi akan sular şöyle bir durur. Kurban kesemeyene de verilir o etten ki verilmesi de lazımdır.
Ben şimdi köydeyim. Köyümdeyim. Suyu var, yolu yok. Elektriği var, doğalgazı yok. Gece yatarken sobayı söndürmezseniz zehirlenebilirsiniz, söndürürseniz de sabah soğuk olur. Ama ne keder? Sadece bayramlarda gelebildiğim köyümü, içinde yüz katlı gökdelenler olan şehirlerden bin tane verseler değişmem.
Dedemin, dedemin kardeşlerinin, diğer dedemin ablasının, teyzemin yattığı bir mezarlığı var bu köyün. Ve ben de oraya defnedilmek istiyorum bir gün. Ne diyor nazım hikmet;
Tepemde bir de çınar olursa
Taş maş da istemez hani.
Bazı ideoloji kölelerinin aksine, ben bayramın ne demek olduğunu biliyorum. Evet evet haklısınız katliam. Koyunları bağlıyoruz duvara, inekler onları ezerek öldürüyor, biz de adalet olsun diye kafalarına birer kurşun sıkıyoruz.
maddi manevi bayramdan nasibini almamış kişi tespiti olarak yorumlanabilecek enteresan bir sorudur. bayram büyüklerin elinden küçüklerin gözlerinden öpmektir. sevgidir, saygıdır.