"bir of çeksem karşımdaki dağların sikinde bile olmaz" tadında acıklı bir yaşanmışlık paylaşacağım az sonra sizlerle izin verirseniz. ama önce şu ruh ikizliği muhabbetini irdelemem gerekiyor biraz...
bildiğimiz gibi ergenliği çoktan geçmiş, hatta laf aramızda karta kaçmış yalnız insanlar için icat edilmiş bir kavram var: ruh ikizliği... olayı hepimiz biliyoruz aslında az çok. neymiş efenim, herkesin bi ruh ikizi varmış, önemli olan onu aramakmış, aramakla bulunmazmış ama bulanlar da hep arayanlardan çıkarmış. kabaca böyle bir şey. bu anlatıya çok temel itirazlarım var bacanaklarım. bir kere benim ruhum neden ikiz? neden üçüz değil mesela? belki de dördüz amına koyiyim neden iki de kısıtlıyosun ki beni? yani ruh eşi sayısını ikide sınırlamalarından bile yalnızlar için avuntuyum diye bağırıyor ruh ikizliği.
bundan çok uzunca bir zaman önce böyle muhabbetlere inanan iki insanla arkadaşlık müessesine dahil olma gafletinde bulunmuştum. tahmin edileceği gibi biri kız biri erkek olan bu arkadaşlar, sonradan ilişkilerini sevgililiğe evrilttiler. birbirlerinin ruh ikizleri olduklarına inanıyorlardı. hatta başta ikisi de tığ gibiydi, yani bırak ikizi toplasan bi adam etmezdi ikisi, öyle yani. hatta bak erkek boy 1.70, kilo 55, kız boy 1.62 kilo 43... o zamanlar hiç üşenmedim vücut kitle indekslerini hesapladım ikisinin de 13 civarı bir şeyler çıkmıştı, bu sayının cetveldeki karşılığı "tıfıl"dı hatta. yani biz bunlara o zaman için ruh birizi bile diyebilirdik.
neyse yakiynen tanıdığım dostlarım ruh ikizi olarak bir yola çıkmışlardı. çok kurcalamadan onlar adına sevindim geçtim, üzerinde durmadım. aradan 10 yıl falan geçti. ben bu arada bir iş kurup battım, askere gidip döndüm, şehir değiştirip tekrar aynı şehre geri taşındım filan derken bir gün sokakta tesadüf eseri bizim ruh ikizlerine denk geldim. yalnız garip bir şey vardı, ruh ikizi olarak bıraktığım çift aradan geçen zamanda ruh üçüzü olmuş, hani biraz abartırsak ruh dördüzü olmaya doğru yüz tutmuştu. erkek olan aşırı bir şekilde kilo almış, öyle şişmişti ki yetkin bir yazar olmama rağmen betimlemeye üşeniyorum şu an kendisini, o derece yani. uzatmanın alemi yok, ruh ikizi olarak başladıkları ilişkilerine ruh üçüzü olarak devam etmeye çalışıyorlardı. kız hala aynıydı ama, diyet miyet yapmış lifli gıdaya yönelmiş belli. bizim ayıya ne yedirdiyse kendi yememiş herhalde.
görüşmeye falan başladık yeniden. bir gün rıfat(şişko eleman) çıktı geldi evime habersiz. canı sıkkındı, tartışmışlar mı nolmuş pınarla, bozuk atıyordu. suratına bakar bakmaz gayri ihtiyari boynunda eşşek kadar bir sivilce gözüme çarptı. ama öyle böyle değil.
- olm rıfat o kim lan?
- ne kim ya?
- lan boynundaki adam kim, herkes papağan taşır boynunda, sen adam taşıyorsun, korkuyorum olum ya, öte dur!
- ya saçmalama sivilce çıktı işte, önemsiz bi şey abartma.
- abi ne sivilcesi doğurmuşsun, yemin ediyorum doğurmuşsun haberin yok, zaten hayvan gibi olmuşsun, boynundan bir kafa daha çıtı işte sonunda, iki kafalı mitolojik canavalara döndün. yeminle doğum bu..
- bi şeyin de bokunu çıkarma, beş dakka ciddi ol ya.
- harbi diyorum çok ciddiyim ben, kim peydahladın lan bu piçi... lan aynı da sana benziyo haa, tıpkı babası maşallah...
- ağzını sikeyim emi!
- e! ahahahahahaha, kanka küfürüne karşılık verirdimama iki kişisiniz döversiniz, ağzıma sıçarsınız diye pısıyorum ahahahaha...
neyse o günün ilerleyen saatlerinde evdeki bütün biraları içip aptal saptal şarkılar söyleyerek, küfürler ederek sarhoş bir şekilde siktirdi gitti evine. aradan bir hafta geçti geçmedi. işten eve döndüm bir baktım bunlar bizim evde(bunlar: rıfat ve sivilcesi) rıfat bira içiyor öbürü de yanında ona bakıyor. "hayırdır" dedim "gündüz gündüz yuvarlamışsın biraları". pınar bunu terkedip çekip gitmiş. kocaman cüssesiyle bir yandan bira içiyor bir yandan ağzından tükürükler akıta akıta salondaki halıma ağlıyordu. kız buna çok ağır konuşmuş ayrılırken, eski ruh ikizim dememiş sikmiş belasını. şişmanlığıyla dalga geçmiş, "ben artık aranızdan çekiliyorum, size de mutluluklar diliyorum." falan demiş, feci yaralamış. bu da soluğu benim evde alıp ağlaya ağlaya vurmuş şişelerin dibine. teselli edeyim diye yanına doğru seyirteyim dememle boynundaki sivilcenin çatlayacak gibi kıpkırmızı olduğunu gördüm. hem konu değişsin hem şaka olsun diye "olm sen üzülmüşsün, ama sivilcen sevinmiş görüküyor, baksana mutluluktan kıpkırmızııığüüüaalllaaahuaaah" demeye kalmadı sen sivilce bir patla... öyle bir patladı ki küvete zor yetiştirdim. yeminle söylüyorum küvetin içi irinle doldu ya. ılık bir irin banyosu yapmak isteyenler için ideal bir hale geldi birkaç saniye içinde. en son 20 yıl önce sikimin boyunu ölçtüğüm 30 cm'lik cetvel(16'nın yanındaki işaret hala gözümün önüne gelir bazen. yanlış anlamayın sikim 16 cm değil. 14 cm, ama moralim bozuldu ilk ölçtüğümde ben de tersten ölçüp 16'nın yanını işaretlemiştim tükenmez kalemle. gençlik işte, hey gidi günler) ile ölçmeye kalktım irin düzeyini, cetvel içine gömüldü kayboldu. böyle de acı bir sonla bitti aşkları, ikizlikleri...