ulan, hepsi mi gariban olur bu hastalıktan muzdarip olanların. içine ettiğim medyası kötüler hep bu psikiyatri hastalalarını. stigma yapışıp kalmıştır bu masum hastalara. kızılay' da biri bomba patlatır, medyada hemen "terörist, şizofreni hastasıymış" diye yaygaralar. adamların istedikleri bir şey de yok halbuki. yüzlerine bakıp da "sizi anlıyorum" diyecek doktorlar tek istedikleri. sadece anlaşılmak tek istedikleri.
şair ruhlu, düşünce alt yapısı normalden farklı, çok boyutlu düşünebilen, kendini istediği nesnenin yerine anında koyabilecek yüksek bir hayal gücüne sahip her insanda biraz var olan durum. eğer o biraz, fazla olmaya başlarsa dünya ile bağlantılar kopuyor ve o kişiye format atmak gerekiyor.
insan şair, senarist, yazar olduğunu keşfettiği an, şizofren olduğundan şüphelenmeye başlar, başlaması da normaldir.
''Uçurumun kenarındayım Hızır,
Bir dilber kalasının burcunda,
Muhteşem belaya nazır,
Topuklarım boşluğun avucunda,
Koca yâr adım çağırır,
Kaldım parmaklarımın ucunda,
Bir gamzelik rüzgar yetecek,
Ha itti beni ha itecek..'' diyebilmek, şizofren olmanın insana vermiş olduğu nesnel eylemlerin, düşünsel olarak dışavurumunu sağlayabilmekten geçiyor.
allah kimseyi düşürmesin dediğim hastalıktır. genetik ve fizyolojik faktörler dışında bu gibi bir çok hastalığın önemli sebeplerinden biri olarak, ciddi ciddi cinlerin insan üzerindeki olumsuz etkilerini düşünmekteyim. detaylı bilgi için ahmed hulusi'nin ruh insan cin ve insan ve sırları kitaplarına bakılabilir.
birbiri ardına izleyen yıkımların görüldüğü bir hastalıktır.düşünce ve algıda çok yönlü
bozulmalar gerçekleşirken kişi kendisine yabancı gözüyle bakmaya başlar,önceleri bunun
farkına varamasa da bir süre sonra çevresiyle artan sorunlar neticesinde ağır bunalımlar
yaşayabilir.hastalığın bazı semptomları sağlıklı bireylerde de vardır,örnek vermek
gerekirse: sinirlendiğinde kelime tekrarı (-ya ya ya- gibi) yapan kişiler şizofreninin
bazı semptomlarını taşırlar,bu tür sorunlar kişinin yaşam kalitesini düşürür.
şizofrenler tedavi olmayı reddeder genelde. neden zorla kendi dünyamıza çekmeye çalışırız ki onları? neden kendi kurguladıkları dünyalarındaki özgürlüklerini prangalara vurmaya çalışırız? neden zaptedilirler?
ilk defa Emil Kraepelin tarafından 'demans precox-erken bunama' olarak tariflenmiştir. Eugen Breuler tarafından şizofreni adı konmuştur. Günümüzde hala oluşum nedeni tam olarak belirlenemekle birlikte tedavisi de mümkün değildir.
pek çok tıp fakültesinde anlatılan bir hikaye vardır. her fakülteden bir psikiyatri hocası öğrencilerine kendi yaşamış gibi nakleder bu hikayeyi. yaşanmış mı yaşanmamış bilinmez ama komiktir.
kendini peygamber sanan bir şizofren hasta kaçmaya kalkar ancak yakalanır. neden kaçmak istediği sorulunca 'vahiy geldi buradan çıkıp dini yaymam gerekiyordu' der.
oradan kendini tanrı sanan diğer şizofren lafa atlar. 'hayır doktor bey yalan söylüyor. ben öyle bir vahiy gödermedim.'
sanıldığı kadar karizmatik değil. hatta hiç değil. etrafta bazı salaklar var görüyorum bi cümlede saçmalasa diyo ki ''şizofrenleştim ben yine.'' lan ne alaka, şaka mı bu, basit mi o kadar ya?
aynada bi kız var, yaklaş ve bak
gözlerinde çukurlara gömülen bi hüzün
görebildin mi?
ben bazen göremiyorum.
aklımdan şüphem yok,
kaldırımları seviyorum hala.
ve suskun zamanlarını insanların,
hala sevebiliyorum.
o kız hep orada, aynada
gel de bak.
beni seviyor mu dersin?
ellerinde eskiden kalma bi yelek
üşüyünce geceleri, üstüne alıyor.
ben bazen uyurken onu izliyorum.
aklımla zorum yok.
hala seviyorum denizdeki akşamüstlerini
ve bi köpek yavrusu beni saatlerce mutlu edebilir.
gördün mü, işte tam orada
ağlamaklı bakıyor yüzüme
belki sevsen biraz
uzanır elleri.
sevmekle kavgam yok
hala görebiliyorum karanlıkta ışığı
kavgam sevilmekle
aynalar hep doğru söylüyor.
kişilik bölünmesi değildir onlarınki daha çok kendi bünyalarında kendi gerçeklikleriyle yaşamak ve bizim yapamadığımız şu gürültüden belki biraz fazla soyutlamadır yaptıkları. saldırgan oldukları şüphesiyle hep bir geri durma vardır onlardan ancak çok nadir sanrılarına bağlı olarak saldırıda bulunabilirler kendi kendine konuşma kimsenin takılmadığı şeylerden anlamlar çıkarma herhangi bir çizgilendirmede ya da resimde çok farklı şeyler görebilme gibi bariz belirtileri vardır. tedavisi olsa da hasta maelsef tam olarak iyileşememektedir bununla birlikte hastalık belli dönemlerde ağır seyredebilir.
haaa şu da var ki normal biri olursanız dışlanır john nash olursanız nobel alırsınız.
şizofren olduğunu sonradan anladığımız bi komşumuz vardı.yalnız yaşardı ancak sürekli biriyle bağıra çağıra ana avrat düz küfür ederdi evinde.sonra onu bazen dışarda yakalar ve konuşmaya çalışırdık herkes gibi hatta fazlasıyla akıllıca konuşur kelime seçimine dikkat ederdi.bazen annem yazık bekar diye yemek yapıp giderdi ama adam aynı anda hatta annemin gözleri önünde yemeği çöpe atardı.sonra bir gün ailesi zorla aldı götürdü onu nereye bilemem bi daha görmedik ama yatağının altına sebze filan ekmişti.
Bir karşı komşumuz vardı köyde. Ben küçüktüm ama net hatırlıyorum. Çok neşeli, şen şakrak, hayat dolu bir kadındı. kocasıyla arası bozuldu zamanla. bir gün kocasını kapıda elinde bıçakla karşıladı, ve sen beni öldürmeden ben senin işini bitireceğim diye bağırıyordu. babamlar zor ayırdılar. iki yıl boyunca evlerinde hiç huzur kalmadı. camlar, çerçeveler indi. çocukları bizim eve geliyorlardı ağlayarak. biz teselli ediyorduk. sonradan öğrendik ki komşumuza şizofreni tanısı konmuş.
Ben üniversitede okurken, bir lise öğrencisiyle tanışmıştım, tabi ona tanışmak denirse. Özel ders verdiğim bir öğrencinin ailesi ona da ders vermemi rica etmişti. verdim mi vermedim mi anlayamadım, hiç konuşmayan, tepki vermeyen, ama her önüne koyduğum testi ful cevaplayan, halka filmindeki o uzun siyah saçlı kıza şimdilerde çok benzettiğim o kıza konan teşhis te aynıydı. Defterinin ilk sayfasına yazdığı yazıya bakmıştım çaktırmadan, içi ailesine karşı nefretle doluydu. Candan Erçetin'in ölümle ilgili bir şarkısının sözleri vardı bir de.
En son çalıştığım yerde iş arkadaşım bir şizofrendi. onda da kızgınlık, nefret ve sessiz mırıltılar vardı. herkese kızacak birşeyler buluyordu.
galiba şizofrenler gerçek hayatı sevmiyorlar gerçek hayatın karşı koyamadıkları acılarından bıkıyorlar belki de, o yüzden kendi sanal hayatlarını üretiyorlar kim bilir ...
çok kısa zaman içinde tanıdığım ve çok sevdiğim bir arkadaşımın hastalığıdır. kişinin kendi ağzından dinlemek öyle garip bir duyguya bürüyor ki insanı ne şaşkınlık ne üzüntü ne acıma hiçbiri değil belki de düşündüğünüz tek şey ona nasıl yardımcı olabilirim oluyor ve sadece yanında olmak istiyor insan , hastalığı hiçbir şeye engel olmasa da keske olmasaydı diyor insan.