şimdi sırf ben seni başkasının yanında uyuyorsun diye hayal ettim diye mi ellerim donacak
ya da dişlerim birbiriyle amaçsızca dans edecek yani
ya da bir başka mezarda uyanacağım diye hayal ettiğim için mi ekmeklerim bayatlayacak sessizliğin ortasında?
olmaz,kabul etmiyorum çünkü ben seni güneş her gün doğuyor diye sevdim
ya da kara kitap her açıldığında
senin sıcaklığın korkularımın içinde kanımı emiyor diye evet dedim her söylediğine
gitme
dayanamam benden başkasının ruhunu emişine
gitme azrail,ölene kadar senin olayım.
Çişim geldi, bahçe duvarına işedim, komşunu kızı gördü bir tek, anahtarım yoktu diyemedim.
Sana bir şey diycem dedim, ama hiçkimseye söyleme.
"seni seviyorum"
inandı, görmen lazımdı küçük gözlerini
nasılda kandırdım dedim
her şeyi unuttu, çişi ve şeyimi.
Ertesi gün arkadaşa anlattım, yanımızdan gülümseyerek geçiyordu ve biranda ağlamaya başladı,
"seni seviyorum" diye dökülüverdi dudaklarından kelimeler.
"şakaydı" dedim.
Gitti, hep aynı hikaye 1 hafta olmadı gittiler.
Büyüdüm ve o minik kıza aşık oldum.
Aradım, izini buldum.
Ona ulaşmayı denedim.
Bina yeterince yüksek değilmiş ki, yüzde 10 la bu tarafta kaldım.
Boynumdan aşağısı tutmuyor, çişimi hep altıma yapıyorum.
Sorun şu ki o artık beni görmüyor, göremiyor.
Ya da meleklerin gözü var ben bilmiyorum.
aynanın karşısında seni gördükten sonra,
tutuldu dilim ve aynanın içine girmek istedim..
aynanın içindeki kişi at o boruyu robota diye bağırınca
korkup kaçmak istedim..
Sen gittin ya,
Sana dokunmak için parmaklarıma ihtiyacım yok.
Kestim onları
Koydum bir köşeye.
Olur da dönersin, dokunurum sana yeniden.
Dönmedin.
Seni bekledim gecelerce
Ve sen bana hiç dönmedin.
Sanırım sonra ben öldüm.
hep bekledim seni,
hep senin illüzyonlarınmış gelen oysa,
olsun illüzyonlarınla benim ol;
ben hep isterim senin illüzyonlarında
bir şizofren olmayı...
yeter ki, sana benzesin etrafımdaki her kalıntı,
yeter ki, senin gibi olsun gördüğüm her bir şizofrenik parça...******
neden hiç konuşmuyorsun benimle?
neden hiç beni dinlemiyorsun?
neden hiçbir zaman tek kelime bile etmiyorsun?
konuştun bak, ilk defa...
duyuyorum sesini; ama net değil sanki...
anlayamıyorum ne demek istediğini,
deforme olmuş sesin,
sen şu ses tellerinin bir ayarını yap;
o zaman bak bir masal anlatıyormuşsun gibi
dinlerim seni ve rahat bırakırım;
ama ben masalın devamını da beklerim,
hep beklerim, hep beklerim, hep beklerim
tıpkı karanlık bir odada kendi kendine açılıp kapanan
gri perdeler gibi...******
rüyamda seni görüyorum,
bilinçaltıma işlemiş özlemin...
rüyamda seni görüyorum,
gülümsüyorsun o temiz yüzünle bana,
gözyaşlarımı siliyorsun yavaşça,
akıp gidiyor gözyaşlarım sana doğru...
rüyamda seni görüyorum,
o kadar masum gözlerle bakıyorsun ki bana,
dayanamıyorum, öpüyorum seni.
rüyamda seni görüyorum,
aniden uyanıyorum, yanımda sen varsın;
tekrar bakıyorum sana dokunmak için,
yokoluyorsun, gidiyorsun
tıpkı güneşin ilk parlayan ışıklarındaki
sana ait yansımaların sahteliği gibi. ***
suskunluk rüzgarları geceye eserken,
sen çıkıyorsun karşıma,
havada ılık bir yaz gecesinin
donuk benliğinin kokusu,
siniyor tüm karanlığa,
senin aydınlığın bile yetmiyor
karanlığı bastırmaya...
sen sinsice yine çekip giderken,
ben yine görür gibiyim seni
kare kare ezberlemişim senin
şu bir türlü unutamadığım
çirkin yüzünü...
çirkin ördek yavrusunun hikayesi
geliyor aklıma, anneannemin sesi
çınlıyor kulağım da;
ufukta silüeti gözüküyor
mahrur ve biçare,
unutma sen yine de der gibi;
ama sesslik hakim dudaklarında...
oysa bir bakışı yetiyor bana;
huzur doluyor içim bir anda,
anlık bir umut, gelir geçer bir hayal
benim gibi anlık bir ben,
senin adına umutlanan değişken bir yüz
benden kalan, şu kahpe yaşamın
hatırına, son bir sessizlik... ****
her gece koyun saymak yerine
hayalimde
bir kere seni bana aşık edip bileklerini kesitiriyorum.
sonra kurtarıyorum seni.
bir sonraki gece tekrar aşkımdan ölmen için.
aşık değilsen
uyuyamıyorum.
ölsen demek
uyuyamayacağım bir daha.
ölme.
seni hayal edip
uyuyamam ki o zaman.
ölüsün.
uykusuzum.
kederim en yakın dostum,
satıcı değil senin gibi...
melankolik bir ben var,
bir de deli bir ben,
bir de dengesizlikte sınır tanımayan
bir ben ki, asla iyi bir bene
söz geçiremeyen bir egzotik ben;
gölegeler oluşturup, her fırsatta
senden vazgeçmemek adına
delicesine çırpınıp duran,
kırılgan bir kurumuş yaprak var
benden ve benden, benden ve benden
çıkıp da toprağa, toza karışamayan,
çok eski bir ben,
çocukça bir sevdayı
hep sürdüren, kapılar ardından
hızla yükselen intikam dolu,
nefret dolu, tutsak, bitkin,
yıpranmış, bir ben ki,
konuşsam da laftan sözden anlamayan,
anlamayacak olan anlamsız bir ben...***
ruhumu şeytana satalı çok oldu
seni bir kez görebilmek için.
sonra o da beni aldattı.
göremedim yeşil gözlerini,
ruhum onda kaldı,
bedenim sensiz sarardı,
toprak oldu,
bir yeşil ot bitsin dedim içimden,
çöl olmuşum,
savrulmuşum,
bir yokmuşum,
bir daha yine yokmuşum.
"yalan söyleme" derdi babam
bir gün söyledim, güldü, güldü.
bir daha yalan söylemedim ben,
kırmızı başlıklı kız hikayesindeki kurda da hep gıcık oldum,
evet ne yalan söyleyeyim peter pana hayranlığım vardı.
aa babamın gölgesi yok.
bir yanım çok sevdi seni,
bir yanım hiç sevmedi seni...
bir yanım oyunlar oynadı sana,
bir yanım fazla gerçekçiydi,
bir yanım illet bir hastalığa tutulmuştu,
yaktı, yıktı geçti seni...
bir yanım kibirin kurbanı oldu,
bir kez olsun söyleyemedi
seni ne kadar çok sevdiğini;
bir yanım zaten hiç sevmedi seni,
tiksiniyordu senden,
hep kırıp kırıp zevk alıyordu,
bir yanım hep sana aitti,
sen göremiyordun,
bir yanım hiç senin olmadı,
olmak istemedi,
bak bir yanım da böyle
hep bakakaldı gidenin ardından;
ama yine de bir yanım
lanetler okudu sana,
bir yanım da bencilliğin sonsuz
boyutlarında o kadar çok eğlendi
durdu ki seninle, yine arada bir
canı eğlenmek istiyor, aşağılamak istiyor;
ama bir yanım da çok pişman,
bir yanımda vicdanımın sesi sızlarken,
bir yanımda en ufak bir pişmanlık
inan ki yok... *******
kör olsaydım da duymasaydım dokunuşlarını,
başkalarına koşuşturmalarını, bilmeseydim,
işitmeseydim hiçbirini; ne siyahı ne de yeşili
sadece uçsaydım gök mavilerden sana,
ıslak kaldırımlarda kanatsız yürüseydim arkandan,
sessiz haykırsaydım geceleri; sen susturana kadar,
yetişirdi gölgem sana en sonunda, heycanla
uzanırdım ellerine; derken kaybolurdun, akılsız
hayalimde hep bir adım ötede yürürdün, usulca
kapıları kapatırdın, araya giremezdim, üstüme
kalbini kilitlerdin yine; ısrarla, yumruk olur;
kapanırdı ellerin, birşeyler söylerken, sen bastırırdın
git derdin bana, ağlatırdın; ruhum kaybolunca
gülerek alay ederdin, kapı arkasından, hissederdim,
kalbimin yandığını ve bir daha sorardım; amaçsızca,
şu odaya hapsolma nedenimi, cevaplarını bilerek
severdim seni, çaresizliğime rağmen, bir daha koşacağıma;
düşünceye, düşüp ta ki kalkamayıncaya kadar, yine de
koşacağıma yemin etmeseydim, istemediğini bilerek, keşke
tüm bunları hastalığıma saymasalardı, duvarları kırardım
delirene, şimdiye; ölünceye kadar, yokluğunda
birçok hayalin eşlik ediyorken yoluma, farkediyordum
nefretini, buna rağmen yanımda bitmeni anlamıyorum, ben... ***
Sabır...sabır...sabır... sonra yine sabır, sonra bir daha sabır...sonra birazcık daha sabır...
Ama sütçü gibi doldururlar seni,koyarlar ateşin üstüne içindeki mikropların gitsin diye
Kaynadıkça kaynarsın, sonra yavaş yavaş kalbini kaymak kaplar ama beyaz bir kaymak değil,
karanlık böyle zift gibi işte,yapış yapış olur elini sürünce.Bütün kalbini karanlık bir kaymak kaplar fokurdamaya başlarsın artık , önce karbonhidratını kaybedersin, sonra proteinleri ,enerjinde kalmamıştır.Bir anda taşıverir sabrın tencereden. Dağılmaya başlarsın sağa sola, kızılırmak nasıl kendi toprağında doğup nasıl kendi denizine dökülüyorsa sende öyle dökülürsün aygazın üstüne.Sen o süt değilsindir aslında o sütün içindeki bir damlacık susundur.
Akacaksın...akacaksın ama bir damlasın sen kocaman denizde.Yalnızsın artık, yalnız kaldın.O yüzden tencereden hiçbir zaman çıkmayacaktın sütün içinde kaybolup boğulup buharlaşıp havaya karışacaktın.
Böylede yaşanmazdı ki sütçü amca,taşmalıydı insan! Sevdiğimiz altımızı bile kısmadı daha çok ateşi harladı taşalım diye.Ben taştım şimdi sütçü amca, yalnız bir damlayım aygazın üstünden, önce lavaboya sonrada logardan denizlere kavuştum.Baktımki yalnızlaştıkça güçlenmişim.Fakat birşey olmuş içime bir arsenik bulaşmış, içince insanı zehirleyen.Ne ben kimseyi sevebilecekmişim artık ne de kimse beni sevebilecekmiş çünkü ben zehirliymişim sütçü amca!Bu küçücük zehirli damla koca bir denizi bile kirletebilirmiş beni neden tencereden dışarı attın ki? Neden dinlemedin ki ?
Ben şimdi açık denizlerdeyim senin ulaşamayacağın ve kimsenin ulaşamayacağı yerlerde, sen hiç merak etme korsanlar bile beni bulamaz artık.Buralarda kendi kendimi zehirliyorum!
Başını sevdiğinin omuzları yerine soğuk bir duvara yaslamak, seni daha çok mutlu ediyorsa ve duvardan aldığın soğukluk, sevdiğinin sıcak omuzundan daha tatlı geliyorsa.Sende zehirli bir damlacıksın açık denizlerdeki yalnızlık meclisine hoşgeldin...
Ama Allah sütçü amcanın da belasını versin!Tencerenin altını kısmayanında...
en çok seni sevdim,
en çok seni özlüyorum,
en çok seninle olmak istiyorum,
en çok sana sarılmak istiyorum,
en çok seni görmek istiyorum,
sen niye üzerine alınıyorsun ki?
ben hayatımda hep tek bir insanı sevdim;
onun tırnağı bile olamazsın.
bak o da aynısını söylüyor bana,
resmine gidip gelip bakıyorum,
korkuyorum biraz, gidip geldikçe
gözleri de gidip geliyor sanki;
gülümsemiyor ama, bir hüzün kaplamış ki
meleksi yüzünü, örtüyor kederin son demi
umudun son perdesini...*****
gözlerim dilim dilim keser seni
iklimsiz dudaklarım doğrar ellerini
gözbebeklerinin kasabıyım biraz zehrin
üstümde dolaşır ayrılığın paslı neşteri
oklarım hançerlerim sürgülerim
kızıla boyanırsa o da bir tek kalbin...