geçmişle gelecek arasında bağ kuran ve çoğu insan için olmayan zaman dilimi. nede olsa insanlar genellikle ya geçmişi özleyerek ya da geleceği düşleyerek yaşarlar. şimdiki zamansa... şimdiki zaman mı? o da ne?
futbol spikerlerinin sıkça kullanmayı sevdiği zamandır. aslında geçmiş zaman yerine şimdiki zaman kullanmak caizdir, ama futbol maçlarında anlık olayların tasvirinde kullanılınca biraz garip durur:
-hagi vuruyooor? (sanki yavaşlatılmış çekim, son hecenin sesi giderek yükseltilerek soru havası verilir, acaba gol olacak mı? hagi bile bağdaş kurmuş bu sorunun cevabını bekliyor.)
-top kornere gidiyor... (top toplamış pılını pırtını gidiyor, döndürebilene aşkolsun!)
-ve top direkten dönüyooor! (ulen zaten dönmeseydi niye top diyelim?)
-ve beşiktaş 3-2 öne geçiyor. (daha geçmedi ama geçme süreci devam ediyor.)
göze batmayan kullanımı da yok değildir:
-deivid sol taraftan boşa kaçıyor, onu görürse tehlike!
-maldini görev alanına dönüyor.
-hasan şaş hakeme itiraz ediyor. vb.
geçmişte iyisiyle kötüsüyle bir yığın örneği çıkmış bir türk filminin benzeri değil bu çalışma. son derece özgün ve hayli bağımsız. avrupa sinemasına yakın bağımsız atmosfer hayli ilgimi çekti. bunu öncelikle belirteyim. seviyorum bu tarzı.
--spoiler--
üç kişinin birbirinin hayatına müdahil olması filmin omurgası. karakterler birbirlerine kıyısından köşesinden bağlı bir tavır sergiliyorlar ki kendi hayatlarına dair çizdikleri hedefte yalnızlık sendromu içinde umudunu yitirmiyorlar. mina için amerika olmazsa olmaz, fazi için bi herif öyle. tayfun aileden devralmış işi ve idare ederek sürdürme çabasında. şu ele alınıp durulan modern yaşam içindeki yalnızlık argümanı fazlaca üzerinde durulsa da sıkmıyor. mina'nın her fal bakışında kendi yaşamından izler söz konusu. ve değişik hayat kareleri akıp gidiyor. özellikle zirve bir sahne mevcut. bütün fincanların kahvelerin dökülüp durduğu. şehir içinde yanıp sönen ışıklarda olduğu gibi farklı hayatlar kendi sistematiği içinde yaşanıp gidiyor. bu yorumun doğruluğu ve güzelliğinin yanında şehirle şu yalnızlık sendromunun daha iyi örtüşebileceğine birkaç film de tanık olmuştum. sanki daha iyi yapılabilirdi. bir şeyler eksik burda. gene de bir ilk film için son derece tatmin olduğum bir çalışma.
--spoiler--
10 üzerinden 7,5! (aslında 7 olabilir real anlamda. orjinalliği/ bağımsız duruşu ve gayet öznel kişisel beğeni algım icabı yarım puan ekstra verilmiştir.)
dipnot: bağımsız sinemayla haşır neşir bünyelerin ilgisini çeker diye düşünmekteyim. bizden türev, arjantin semalarından medianeras, hatta cinselliğe fazlaca yer verip ayrışsa da tom tykwer ' ın üç 'ünü -beğenmişler- üzerinde ziyadesiyle durmalı.