Diyarbakır, islam’ın beşinci şerefli şehri, insanlığın manevi başkenti olan hayırlı beldelerden bir beldedir. Kudüs gibi göklerde inşa edilmiş de yere inmiştir sanki. Diyarbakır Ali Emiri’nin neşesi, Cahit Sıtkı’nın esintisi, Ahmed Arif’in onuru, Mehmed Uzun’un düşleri, Ahmet Kaya’nın ciğeri, Yılmaz Güney’in nefesi, Esma Ocak’ın gözbebeğidir. Celal Güzelses’in görkemli sedasının yankısı duyulur taşlarında.
hep yanıldık mı kimbilir
inanmak geliyor içimden
o yanlış tren bindiğimiz midir?
azala azala unutulduğumuz
hani leipzig garı’nda biten
yine yanlış mı yaşıyoruz
karanlığımızı avuçlarımıza öksürerek
sen bir kadın ıssızlığına koşulmuş
yarıdan fazla mavi gözlü
eylülden eylüle gülümseyen
ben görünmez raylara düğümlü
garlarda yankılanan bir erkek
değerinden eksiğine bozulmuş
işte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin..