Ben seni gölgelerin ardına sakladım,
Çocukluğumla beraber,
Su birikintilerinde
kağıttan gemi yüzdürdüğüm günlerde...
Geceleri gökyüzünü izlerken anladım
Yıldızların daima yalnız kaldığını,
Ve karanlıklar çöktüğünde,
ben de korkardım yanlızlıktan
Uğultular duyulurdu kulaklarımda,
Ve görülürdü uzaklardan gölgeler,
Ben seni gölgelerin ardına sakladım,
Karanlıkta seni fark etmesinler diye,
Gün gelecek
çıkaracaktım seni oradan,
Çamurdan adamlar
bir vuruşta yıkılmayacaktı bu sefer,
Ve kağıttan kuklalar yapacaktık
Rüzgarda devrilmeyecek olanlardan
Bir gece kanayan hayallerim taşındı,
Gölgelerin ardına
Hüzün makamında bir yenilgi tarafından
Esareti gördü gözlerim,
Resmine ağırca dokunarak
Korkmamacasına vurulmaktan
Ve sen;
Sen korktun
Gölgelerin ardına sığınmaktan...
"paris sokaklarında sabaha karşı
çöp tenekelerinden aşk dökülür
aşıklar balık kılçıklarında
ölür...
şanzelize yağmurda buğulu ayna
çiçekli jartiyerlerin gölgesi iz iz
kişiler geçer kişiliksiz
madrid balkonlarında zehirli asma gülleri
kök temiz filiz kirli
roma, nerondan arta kalan yaralar
aşk çeşmesinde kalp paralar
kazancı yokuşunda bir yatır var
ömürle yarışır mumları erimekte
beni orada bekle
ne çilekeş
ne vefakâr
o ne sırdaş dede
o yokuş baharda da ıslaktır
güzde de
kayan kendi ayağın
düştüğün kendi kaldırımın
o yokuşta niceleri neler diler
o yokuşta gün ışırken
çöp tenekeleri ve yalnız kediler...
şimdi geçmişten gelen bir rüzgar esintisinden başka bir şey değil aşkın.
zaten bitirdiklerime başlayamam ben.
korkma bir daha dönmeyeceğim!
severek gidebilmek de erdemdir bence, sevmekten vazgeçip gidenlere bakarsan.
seni kötü anarak yürümemek için bütün çabam, elde bir sıcak dostluk tutma derdindeyim.
günahını kimsenin ödeyemeyeceği bir ayrılığı tartışmak zaman kaybıdır.
korkma ben, aklından sildikten sonra yüreğine söz dinletebilenlerdenim.
insanın içi sızlıyor elbette, kolay mı alışılıyor ki başka bir tene?
ilk günler geliyor aklıma, neyi seversin, nasıl öpersin diye meraklandığım anlar.
keşfetmenin zevkiyle karışırdı yabancılık ama gel şimdi bak,
başladığımız yere döndük, yabancılaştık.
korkma, bir daha öğrenmeye gücü olmayanlardanım ben.
ayrılık acısı dediğin, güneş doğana kadar sürer.
bahsettiğim güneş gökyüzünde değil, yürekte olandır.
alışılır mutlaka yalnızlığa da, yeni sevdalara da,
başka kolda uyumaya da, kimler nelere alışmadı ki?
bu gönül sancısı sonsuza dek süremeyecek ya!
sonra, hangi gece bitmemiş ki, ne kadar uzun sürse de!
korkma, ben karanlığa alışık olanlardanım.
sevişmelerimiz geliyor aklıma elimde değil.
saatler boyu nasıl seyrederdik birbirimizi?
sahi ya, insan neden uyuyan birini seyreder ki?
gözünün hareketlerinden, kirpiğinin oynamasından gördüğü rüyayı tahmin etmeye çalışmak,
kendi uykundan vazgeçip,
kolunu ağrıtarak yastığa dayanıp öylece yüzüne bakmak, aşkın göstergesi midir?
rüyalar alemindeyken seyrederek ezberlediğin yüzü,
ayrıldıktan sonra görmek istememeye ne denir?
korkma, ben her zaman gözlerine içine bakabileceğim.
hepimiz, biriktirdiğimiz yaralarla başlıyoruz yeni sevgilere, o yüzden önyargılıyız.
güvenmek için kaybettiğimiz zaman,
aslında mutlu olacağımız anılar yaratmaktan çalınıyor.
aşık olmaktan korkuyoruz çünkü yara bantlarımız bitti kanayan yerlerimizi kapatacak.
incinmemek için sakladığımız kalbimizi, hiç olmayacak yerlerde ortaya koyuyoruz.
korkma, ben değmeyecek adamları önceden sezip, sevmeyenlerdenim.
şimdi, ayrılığın acısını dindirmeliyim içimde. sarhoş olmalıyım bir akşam vakti.
sigaramın dumanından halka çıkarsa, senin düşündüğünü zannetmeliyim.
burnumun direği, yüreğimin içi sızladığında, deniz kenarına inip biraz gözyaşı dökmeliyim.
fotoğraflarına bakmalıyım uyumadan, birkaç kez öpmeliyim.
rüyalar görmeliyim, ter içinde uyanıp, seni merak etmeliyim.
olsun, ben aşkı acısıyla beraber sevenlerdenim.
bunu da aslanlar gibi çekmeliyim.
seni silik bir anıya dönüştürmeliyim içimde, sonra belki adını bile unutup gitmeliyim.
ama yapamam korkma, ben henüz ruhu o kadar kirlenmemişlerdenim..
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
nede şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti
istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar.
1)
gitti...
eksik kaldı kitapları,
dizemedi rafına baharları.
sakindi...
suskundu...
karmaşıktı...
gidecek de değildi
ama gitti...
okuyamadı baş ucundaki
kırmızı kaplı kitapları.
2)
düşündükçe uzuyordu bıyıklarım
uzadıkça isyan kokuyordu esmer tenim
ve bir devrim sabahına uyanıyorduk
gecenin aydın bekçiler ile
...
ölümün çiselediği sağnak bir yağışta
sele kapıldı bıyıklarım
imdadına bir iki serçe koştu
vaveylalar içinde ,karanlığa bata çıka.
1.
bir kuş cıvıltısıydı,bir yeşerişti o gün
onunla bir daha gözlerimiz buluşmuştu
bir aydınlanış, bir nurlanış vardı göz bebeklerimde
güneşimsi saçları, uzun ve ürkek,
gözleri deliyordu gözlerimi süzerek! ..
2.
gün ağardı, güneş ağırdı...
kalktım gözyaşlarımı silerek rüyalarımdan
karşı karşıya gelmemek için hüzünle
ve duvara çarpar gibi bakışlarımı,
son bir hamle ile...
3.
geldim, tıklattım parmağımla çeperini
örülmüş elemle, ayrılıkla, kinle
dostluğunu da öptüm, şehvetinle birlikte
ölümü de gördüm, öldürmeyi de
kan akıtmadan, hayatı damlatmadan yerlere...
4.
bu, birçok yanılsamasından biriydi hayatın
en ömürden ömür alıcı ve sancılı,
kestane rengi ve şuh gözlerin,
sözlerin gibiydi, sözleri gibiydi karanlığın
uykudan uyandım,merhaba hayat! (u.v.y)