Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Sözcüklere varana kadar değişik bir nazardan süzülen bakış açısı.
Şiir eğri bakmanın sonucudur. Düz bakmakla şiir doğmaz ama düz bakıp düzlüğe eğrilik verilirse, nurtopu gibi dizeler doğabilir. Ölü doğum olduğu da vakidir.
duygulardan, düşüncelerden, düşlerden, özlemlerden vb. süzülmüş yaşantı birikimleri olarak, ozanların, sözcüklerin sözlük anlamlarına kimi zaman değişik anlamlar da yükleyerek, dil içinde özel bir dil yaratarak oluşturdukları, imgelerden, simgelerden, söz sanatlarından, ritimden, uyumdan vb. yararlanarak ortaya koydukları, okurda estetik duygular uyandıran yazın ürünü.
"her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
hatıralar bile
o hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
o hatıralar ki tüyden hafif
gök mavisinden duru
etten kemikten uzaktırlar
o hatıralar ki
bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
gel demeden gelir
git demeden giderler
nur topu gibi açıldıkları olur bazan
sonra sızım sızım sızlarlar
her şey çözülüp gidiyor bu dünyada
birbiri içinde
birbiri peşi sıra
bir tad dudakta
bir ses kulakta
sen toprakta çürürsün canım kardeşim
ben ayakta."
Estetik ve eğri bir bakış açısından zuhur eden, bazı büyüklerin kelimelerden oyun hamuru olan, herkes tarafından sevilmeyen ve sevilmemesi de büyük bir kazanım olan sözcükten resim.
şadi şirazî, katıldığı bir mecliste kendisini “sadi şirazî” olarak tanıtıp şiirlerini söyleyen bir kimseyi tebessümle seyredip, dinlemiş... şiir intihâli olur da, bu mübarek, adamın kendisini de intihâl etmiş yâhû!
Neruda : Benim şiirimle kızı baştan çıkarmışsın.
Postacı : Senin yazdığın şiirle kızı baştan çıkardığım doğru. Ama o şiir sana ait değil.
Neruda : Benim yazdığım şiirin bana ait olmadığını mı söylüyorsun ?
Postacı : Evet. Şiir, yazana değil ihtiyacı olana aittir.
Toprakla başlar serüven, yoğrulur beden.
Sözler verilir kâlu bela'da, ruh giyer bedeni, sormaz neden?
Bir rol biçilmiştir hayata dair, ona uyar kişi.
Senaryo ki; din, dil, mezhep, isim ve cinsiyet
Senin adına seçtik, haydi devam et..
Kimi formasyon almadan, ama öğreti alarak dalar hayata,
Kimi 1-0 önde başlar, kimi zenaat ustası olur çocuk yaşta..
Devrile devrile yürür gider, yıllar ve dünya meşgalesi,
Ev, araba, evlat mal mülk zannedilir hayat gailesi.
Halbuki bilir de, yüz çevirir. Zor gelir gerçekleri görmesi.
Ozan da değilim, şair de. Garip bir beytullah'ım.
Görevlerini bilip de Yapmaya üşenen hakir kullardanım.
Affet allahım.. Gönlümü senden ayırma. Bırakma beni Yalnızlığıma.
Sağ omzumdaki melek yazsın hep yaşantımı,
Cennetine layık gör allahım beni, pınarımı, çocuklarımı..
bazen derinden etkileyen, büyü gibi ruha nüfuz eden bir şeydir.
"Maksim Gorki, fırıncı çıraklığı yıllarında, Tolstoy'un bir hikayesini okurken, öylesine kendinden geçer ki, acaba kağıdın içinde büyülü bir şey mi var diye havaya kaldırır bakar. Tabii beyaz sahife üzerinde siyah harflerden başka bir şey görmez.
Fakat saf fırıncı çırağını ve bütün saf okuyucuları büyüleyen şey, o ak sahife üzerinde yazılı kara harflerden başka bir şey değildir.
Harfler, seslerin işaretleridir. Kelimeler ise seslerden mürekkeptir. Yazılı veya sözlü işaretlerle, göz önünde bulunmayan her şeyi göz önüne getirebilir, ölüleri diriltebilir, ağaçları konuşturabilirsiniz. Bu büyü değil de nedir?"