Duyguların en güzel ifade biçimidir şiir. Ruhun en gizli köşelerindeki anlatılmaz sandığımız duyguları o kadar kolay anlatır ki bize, çoğu zaman bu duygularla bir şiiri okuduktan sonra şair bu şiirinde beni anlatmış diyebilirsiniz. Şiir, ölümsüzdür. Çünkü, dün okuduğunuz herhangi bir şiir bugün sizi anlatabilir, bügun okuyacağınız bir şiir de ilerde yine sizi. Divan şiirlerini okuruz, bizi anlattığını görürüz, bir ayna gibidir şiir bu anlamda hayata. Hayatı yansıtır, duyguları yansıtır, bizi yansıtır.
Aşık oluruz, en güzel aşk şiirlerinde buluruz kendimizi, aşkı anlatırız 'Tek Hece*' şiirinde..
Kahramanlıklarımızı anımsarız, bunları yaşar gibi okuruz 'Çanakkale Şehitlerine*' yi..
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
deli olduğunu kabullenemeyen yazarların sığındığı limandır. bir duyguyu en ince ayrıntısına kadar anlatıp okuyucuya ulaşmak varken, okuyucuyu kendi düşünce dünyasının içerdiği anlamlarla baş başa bırakmaktır. yazı yazmaktan korkan kişinin kalemidir şiir. az sözle çok şey anlatmaya çalışır. sözcüklerin sayısı azaldıkça çağrışım yapacak hislerin, duyguların sayısıda azalacaktır. saygıyla.
karanlığın sesini duydum dün gece
konuştu sanki benimle hece hece
ona sensizliğimi söyleyince
çekip gitti odamdan gizlice
deli olduğumu düşünen tek o değilmiş
duman kaplı odama sensizliğin kokusu sinmiş
akılda kalan belki yırtık bir resimmiş
yürekteki umutların hepsi silinmiş
geceye yürüdüm dün akşam
dedim ben hep burada kalsam
güneşsiz sabahlara uyansam
kimsesiz bir çocuk olsam
gece kalbine almadı beni
git dedi bul içindeki seni
kalbinde besleme sebepsi kini
gönlünden geleni dinle kendi sesini
sığınacak bir liman yok bana
bende yenildim geçen zamana
söyleyeceklerim olursa sana
dinleme beni hiç konuşma
beynime pranga bağladın
sen gittin ardına bakmadın
bir gülüşünle yeniden umutlandım
kavuşmak imkansız anladım
fezayı bağlayarak yorgun kanatlarına
bir güvercin uçurup kıtalar arasından
çağırdın beni
geçerek birer birer sürgün kanyonlarını
derbeder koşup geldim ışıldayan tahtına
yarım koyup bir bardak kurşun rengi çayımı
yıkarak yalnızlığa kurduğum sarayımı
yetim çığlıklarımı duyurmak üzre sana
koşup geldim; iliştir beni memnu bahtına
adını söylemek istemiyorum
her hecesi amansız bir kor dudaklarımda
her harfine yıllardır şimşeklerle yarıştım
zindanlara karıştım, ölümlerle tanıştım
adını söylemek istemiyorum
rüveyda dediğim zaman
anla ki, senin için yürüyor kelimeler
çığlığımın atardamarlarından
hangi yıldızdır bilmem, gözlerin
kayar da üzerime rüveyda
önce tuhaf bir deprem yayılır bedenime
sonra açılır önümde ıstırab vadileri
silik renkleriyle adımlarıma
çözülmeye yüz tutan bir mazi mühürlenir
hayalin bittiği menfeze doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru
uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda
oysa rüveyda
baştanbaşa ben
kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.
kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden
bir anlatsam nasıl utandığımı
bir doğrulsam eğildiğim yerlerden
ağarır tanyeri nilüferlerin
alaca bir at koşar içimde
ezer toynakları ile anılarımı
sular köpürmemeliydi rüveyda
kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin
ben zehire alışkınım, şerbete değil
rüyalar hefret eder avare duruşumdan
kabuslar çeker ancak derdimi yeryüzünde
sen gün boyu simsiyah bir ufukla beraber
ben her gece bir Mehdi türküsüyle çilekeş
yargılamak için zeval kayıtlarını
inkılab bekliyorum
hangi umut çiçeğidir bilmem, ellerin
uzanır da gönlüme rüveyda
derinden bir ok saplanır bağrıma
beynimi çağıran bir sese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru
varlığın cinayettir memleketimde işlenen
akıtır kanını en asil pehlivanların
yokluğun sükunettir kuşatır evrenimi
varlığın ve yokluğun ölümüdür baharın
artık eskisi gibi bakamıyorsun
göklerinde bir belkıs otururdu rüveyda
binlerce gökkuşağı olurdu kirpiklerin
güneş bir anne gibi dururdu başucunda
artık dokunamıyor kakülün bulutlara
karalara bürünmüş saçlarında dolunay
ben bu kadar zulme layık mıyım rüveyda
hangi ressamı vurur bilmem, endamın
sarar da benliğimi
ben beni tanımam kaldırımlarda
kafesleri yutan kafese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru
kırmızı bir kurdela bağlayarak alnına
duydun mu orkideye dua eden birini
bu ısmarlama yüzler yok mu rüveyda
bu yapmacık bebekler
gözyaşı akıtırken gülenler yok mu
beni kahrediyor geceler boyu
hangi çağın gelişidir bilmem, gülüşün
soluk bir dünyanın mezarlarına
gömerek gurbetimi
kapadı karanlığa Yesrip, kapılarını
meydan okuyuşun çağın ordularına
bilmem hangi mevsimin başlangıcıdır
doruklardan öte hevese doğru
alaca bir at koşar içimde
zamansız, mekansız nefese doğru
yasını tutuyorum kararttığım düşlerin
yıpranmış divaneler gibiyim sokaklarda
amansız bir ütopya üfleyen pencereler
lif lif yoluyor dram seyyahı bedenimi
önümde, haksızlığın hesaba çekildiği
hiç kimsenin kimseyi tanımadığı mahşer
arkamda, kare kare ömrümü belirleyen
hatırladıkça yanıp tutuştuğum resimler
söyle, nasıl aşarım pişmanlık dağlarını
yeniden bir nil olup taşar mıyım çöllere
kim giydirir başıma tacını nihayetin
kim takar bileğime hürriyet künyesini
karada balık gibi nasıl yaşarım, söyle
rüveyda, seziyorum; tahammülün kalmadı
ama dur, boşaltayım bütün çığlıklarımı
asırlardır köhne barınaklarda
küflenen, çürüyen çığlıklarımı
at vuruldu; içim paramparça rüveyda
gölgelerin ardına sakladım kusurumu
sen orda kayıtsızca gülümsüyor gibisin
ben burda damla damla eriyip akıyorum
yine de, çiğnetemem kimseye gururumu
istenmediğim yeri sessizce terkederim
hatıra kalsın diye bırakır da ruhumu
mahzun bir derviş gibi boyun büker, giderim
bazen de okuyunca şöyle bir his uyandıran yazım türüdür.
SOKAK ÇOCUĞU
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran,
Çocuk varya o benim işte, o benim abi...
Sahi bir annem olmalıydı dimi
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün
Anneler nasıl okşardı çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir
Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi
Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak
Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni
Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından,
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken,
Boşver...
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata
Gel boyat ayakkabılarını
Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata
Bir de bir de babam olmalıydı di mi?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan
Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz
Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba
Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar
Bir babam olsaydı belki yeterdi
Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine
Boşver abi...
Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye
Baba kimin neyine abi
Sahi senin düşlerin vardır
Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç
Ahmet bir düş görmüş geçenlerde
Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede
Utanırken anlattı, anlatırken utandı.
Bir ip bağlamış gökkuşağına,
Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü,
Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları.
Ahmet'in düşü işte...
Bana düşlerini kiralar mısın abi,
Bedava boyarım ayakkabılarını,
Bana düşlerini, düşlerini abi
Boşver, boşver...
Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,
En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,
Gazete manşetleri,
Üçüncü sayfa haberleri düşünsün,
isimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,
Sen beni düşünme, düşünme be abi...
Nasıl olsa ben,
olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara,
Olmasa da anne babası sokakların
Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum...
Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde,
Ben sokak çocuğuyum abi,
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya,
işte o benim, o benim abi, o benim abi...
havada hasret, özlem ve derin bir korku.. ay gökyüzüne küsmüş, yıldızlar öksüz, geceler yalnız ve dipsiz, öyle bir korku ki bu; hava karardığında yeri göğü ışıl ışıl parlatan, eşi benzeri bulunmayan, aydınlığın abidesi olan o şaşalı ay bile perdesini çekmiş usulca, içten içe ağlıyor. nedenmi çünkü çünkü sen yoksun be gülüm sen yoksunnn... ay ışıksız, gündüz güneşsiz ve ben sensiz... (seloojann)
şiir bir insanın ne kadar ince olabileceğini gösterendir. sade yazan için değil severek okuyan da bu gruba dahildir.
lakin çok isyanlardayım. en kısa yoldan şöyle diyebilirim ki hiçbir duyguyu yaşamamış, işin kötüsü bazı duygulara inanmayan insanların şiir okuması çok koyuyor. çok çok koyuyor...
eski sevgililerim hala ariyorlar
kimi geçen yildan
kimi önceki
kimi de daha önceki yillardan.
iyi bir şeydir yürümeyen
ilişkileri bitirmek
başarisiz olduğun insandan
nefret etmemek
hatta unutmamak da
iyidir.
ve bana başka biriyle şanslarinin yaver gittiğini
ve mutlu olduklarini söylediklerinde
hoşuma gidiyor.
beni aldattiktan sonra
bütün mutluluklari hak ediyorlar.
hayat çok daha güzel görünüyor onlara
benden sonra.
onlara
kıyaslama imkanı
yeni ufuklar
yeni kamışlar
huzur
ve bensiz bir
gelecek verdim.
( Charles Bukowski )