şiir ve sanat hikemiyatı

entry24 galeri3
    24.
  1. şiir, tebliğ değil de, telkin, mantıki muhasebe silsilesi değil de delil ve ispat merdivenlerine ihtiyaçsızlık içinde, yine doğru ve doğrulayıcılık usulüne aittir...

    hakikat, sadece doğrunun değil, iyi ve güzelin de en yüksek prensibidir.

    salih mirzabeyoğlu -şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  2. 23.
  3. allah vergisi olan esrarlı bir görüş gücüne sahip bir sanatkar ortaya çıkıyor ve olacak şeyi görüyor ve gösteriyor.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  4. 22.
  5. zarif...

    güzel, yegâne bedî his ve bedî hissi karşılayan kavram değil...
    bunlardan biri de "zarif"...

    bu kelime umumiyetle güzelliğin verdiği heyecana benzer, bir hissi ifâde eder...
    zarif'te bir ahenk bulunur; fakat daha az bariz...
    bir ifade görünür; fakat az zengin...
    zarif kelimesi, genişletilerek fikirlere ve fiillere taallûk edebilir; büyük bir cesaret gerektirmeyen, ahlâkî inceliğe malik bir fiil, "zarif" kelimesiyle ifade edilebilir!..

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:177
    1 ...
  6. 21.
  7. şair, gaibi kurcalayan çilingir; ve şiir, gaibden kıvılcım kapma işi!
    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf: 237
    0 ...
  8. 20.
  9. herkes haklı burda. haksız olan hiç kimsecikler yok.
    kelek yapıldıysa sana bilelim.
    doğallığının, kelime kaşarlılığın ve ince espririlerinin hatrı var bende.
    hem şiir iyidir..
    0 ...
  10. 19.
  11. aslında gerçek okuma, en ulvi duygularımızı körelterek bizi tatlı tatlı uyutan bir okuma değil, parmak uçlarımızda yaklaşmamızı gerektiren ve en uyanık saatlerimizi ayırdığımız bir okuma, kelimenin en yüce manâsıyla okumadır...

    kitabın, ne kadar çok, okuyucunun keyfiyetine bağlı bir dava olduğunu anlamak lazım!..

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:158
    1 ...
  12. 18.
  13. şiir

    " o söz büyüsü ve büyülü söz ki, intibaların ilhamla öpüştükleri yerde kendi unsur ve vasıflarıyla tecelli eden bir estetik "ifâde" şeklidir..."

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf: 230
    0 ...
  14. 17.
  15. büyük doğu mimarı diyor ki... alemde hiçbir yıkıntı manzarası bugünkü edebiyatımızın belirttiği sefalet derecesinde hazin olamaz!..
    isterse asil ve muhteşem olmasın da «barok» ve «rokoko» tarzında bir taklit piçi olsun; eski binanın yanında şimdi bir çingene çadırı bile kalmamıştır.

    eski, ezel kadar eski insanî idrak cevheri, artık mahalle çocuklarının zıpzıp eşyasıdır. bu yangın yeri ve çöp yığınının arasında, ulvi ölçü eskiden bir taç iken, şimdi bir bağırsak sesi...

    davayı, eski harfleri bilenler ve bilmeyenler nesli diye sınırlayabiliriz. 1925'den bu yana, şimdi en bü yükleri 45-50, en küçükleri de 20 - 25 yaş arasındaki nesil, görülmedik sekilde kavruk ve yanık çıkmıştır...

    sebep; evet bunun bir sebebi olmak lazım...
    sebep bu devre içindeki ruhi ve içtimai değişmelerdir ki, yıktığı şeylerin yerine yenilerini getirememiş, köklü bir nefs muhasebesine yanaşmamış, ideolocyasını kuramamış, genç adamın ruhunu bomboş bırakmış, onu madde tesellileri içinde boğarak her türlü murakabe ve müşahadeden yoksun bırakmıştır.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:223
    0 ...
  16. 16.
  17. ihtilâlde her zaman bir şiir havası vardır;
    çünkü şiir ihtilâldir!

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:265
    0 ...
  18. 15.
  19. estetik, yani güzellik, bedi ölçüsü... onun hem hazinesi bizde, hem de en yoksunu yine biziz. ne acı!..

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:33
    0 ...
  20. 14.
  21. fuzuli'nin şiir anlayışı

    şiir, kaynağı allah'ın sanatında bulunan bir marifettir ve şairin ilâhî bir yardıma mazhar olmaksızın şiir söylemeye gücü yetmez.
    bununla beraber şiir, peygamberler için değil, dünya insanlarına mahsus bir sanattır; çünkü, biz eksiklerin süsüdür...

    tabiat rüzgarının önüne katılarak çocukluk denizinden idrak ve his âlemlerine ulaşan şair, şiir cennetlerine, yaratılışındaki istidattan izin alarak girer ve cennet güzellerini andıran güzeller karşısında önce gönül yakıcı şiirler söyler; hatta bu söyleyişleriyle şöhret bile kazanır.
    fakat bütün bu heves çağlarının şiirini, giderek ilim cevherleriyle süslemek ve bütünlemek lazımdır; zira, ilimsiz şiir, temelsiz duvar gibi olur ve temelsiz duvar da son derece itibarsızdır.

    şair sanatında ilerledikçe, ilimsiz şiirden ruhsuz bir ceset gibi tiksinir...
    bu sebeble, şairin gerçek şiirini söyleyecek seviyeye varması için, aklî ve naklî bütün bilgileri öğrenmesi icab eder.

    şiiri ilimle birleştirerek ilmin ve sanatın yücelerine ulaşan şair, birde bakar ki, hakiki şiir yine aşk duygularını, fakat bu sefer olgun ve hakîm bir ruhun ürperişleri hâlinde terennüm eden şiirdir...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:234
    0 ...
  22. 13.
  23. estetik dil

    güzelin anlaşılması, bütün sanatlara âit bir genellikle ifade edersek, her birine ait güzel ve estetik dilinin kavrayışıyla ilgilidir ki, bu da bir kültür seviyesidir...
    sanat eserlerini ilk okuyuş, dinleyiş ve seyredişte, sanatkârın ifade etmek istediği mana, gaye ve ideali herkes kolayca kavrayamaz...

    bu itibarla, sanatın hemen her çeşidinde izlenmiş olan amaçları ve ruhu kavrayarak bir estetik haz alabilmek için, yalnız estetik eğitim değil, aynı zamanda mücerret tefekküre kadar uzanan türlü ilimlerin kültürüyle bezenmiş bir beyne ihtiyaç vardır...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:85
    0 ...
  24. 12.
  25. 11.
  26. insan, bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil, onları belli bir biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır; ve üslûp, hiç kuşkusuz düzyazıya değerini veren şeydir...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  27. 10.
  28. hatırlatmak lazımdır ki, sanattan haz alabilmek için, insanın sanat kültürüne sahip biri olması gerekir...
    sanat yönünden terbiye gör- müş olmak, alimlik değildir; ama, her şeyden önce sanat dilini rahatça ve kolaylıkla anlamayı, böylece bu gibi ifade edilmiş şiiriyet beyanının içine girmeyi sağlayacak, sanata ait hayal ve işaretlere ilişkin çok çeşitli tarz ve üslup sistemlerini «bilme» dir...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:151

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/2298032/+
    0 ...
  29. 9.
  30. fikir geleneği olmayan bir topluma mensubuz. sanat üzerine düşünme diye bir derdimiz olmamış.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  31. 8.
  32. öyle bir ahlâk ve edep zabıtamız olmalı ve bu zabıta insanları falakaya yatırarak değil, evde, mektepte ve sokakta mânen kol gezerek hükmünü yürütmeli ki, camiden çıkan her müslüman yakasında bir el görsün ve kulağında bir ses işitsin:
    «her halinde islâmı güzelleştirmek zorundasın ve onun gûya kaidelerine uymuş görünerek çirkinleştirmeye mezun değilsin!»...
    hani ya bu nefs murakabesi?..

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  33. 7.
  34. ''hayatın hakikati'' ''sanat'' ''hürriyet'' ve ''imân''ı üstün bir kök hakikatte birleştiren yoldur ki, şiirin üstün gayesini ve şiiriyet ölçüsünü verir; allah'ı aramak işi...
    ve bu gaye peşinde şiir, kendi öz gayesi için olduğu kadar, aynı zamanda insan ve toplum içindir.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  35. 6.
  36. şiir yazmak demek, her kelimeyi, her misraı, her kıt'ayı tartmak, hepsi hakkında hüküm vermek demektir; şairin kulağı kirişte olmalı, sese, manâya, kelimelerin yerlerine dikkat etmeli.
    atalar sözüdür: «bir şarkıdan tek bir kelime çıkarılamaz» denir...

    şiirin de bir kelimesi, yerine başkası koyulamayacak gibi olmalı, kelimeler kağıdın üzerine düşen sineklere benzememeli; içinizden bir kelime mi doğdu, onun üzerinde iyice düşünecek, «bırakmalı mı, atmalı mı?» diye soracaksınız.
    meydana getiren ''istidat''tır ama, o da kendini iyi yargılamalı; çünkü yapan da seçen de kendisidir.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı sf:214
    1 ...
  37. 5.
  38. kabiliyetle dehâ arasındaki, biri yürüyorsa diğeri uçuyor oluşunu gösterir fark: kabiliyet, belli bir hedefe başkalarından daha ustaca ok atmak; dehâ ise, oklarını, başkalarının bakışlarıyla dahi ulaşamayacağı bir hedefe saplamak...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  39. 4.
  40. her sahadan üzerinde şahsiyet buğusu tüten hâl izahına benzer tezahürler bekler ve bu vasat içinde manâ dilimizin zenginleşmesi ve maledilebilmesini dilerken, bu mevzuda kimsenin acelesinin olmadığını görüyorum...

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  41. 3.
  42. fikirde onbaşı kültürünü aşamamıştan mareşal rütbeli şiirler beklenemez. her aydın şair olamaz ama şairin aydın olması beklenir.

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyatı
    0 ...
  43. 2.
  44. tarkowski — erkek olarak ayakta kalabilmek de, kadın olarak ayakta kalabilmek kadar güç.
    bütün mutsuzluk, bütün mesele başka yerden kaynaklanıyor, o da şu: öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, genel düşünce seviyesi çok yetersiz.

    bugün gözümüzü yumup yarın uyanmayacağımızı da biliyoruz. herhangi bir akıl hastası bir düğmeye basarsa, üç adet bombanın dünyamızdaki hayata son verebileceğini de biliyoruz.

    bütün bu gerçeklerin şuurundayız ama, onları yine de unutuyoruz. aklî ve manevî ilgilerimiz o kadar maddî, varlığımızın esiri ki, hiçbir zaman aklımıza bile gelmemesi gereken meselelerle ilgileniyoruz…
    bu kadar içtimâî problemin varlığı, ne kadar akılsızca davranmış olduğumuzun delilidir!

    salih mirzabeyoğlu - şiir ve sanat hikemiyâtı
    0 ...
  45. 1.
  46. salih mirzabeyoğlu'nun bir kitabı.

    kitaptan;
    --spoiler--
    Cakası keyfiyetinden ziyade ve piyazdan ibaret kalan takdim yerine, esere ne türlü bakılması gerektiğini gösteren bir ölçülendirme üzerindeyim ki, bu çerçevede söyleyeceğim herşey, bu eserin, bellibaşlı bir şiir anlayışına nisbetle, muhitten merkeze doğru “estetik ve sanat” davasına dair meselelerin örgüleştirilmesi ürünü olduğudur.
    •
    Bir yanda, unsurları ve mevzu olarak hikmiyyat ve felsefenin tabiî ilgi alanında bulunan estetik ve sanat üzerine düşünce meselesi; öbür yanda, kendi sanatı üzerine düşünme ve bunun tabiî uzantısı olarak sanat üzerine düşünce davası... Biri diğerine bakıcı ve öbürü diğerine akıcı bir çizgide, biri mütefekkire ve öbürü ise sanatkâra ait olan bu iki işi bir arada gerçekleştirmeye çalıştım.

    Estetik ve sanat, bedahet çizgisi üzerindeki bellibaşlı hakikatlerden hareketle, hikemiyyat ve felsefenin kolu veya dünyayı kavrayış sistem ve metodu olarak sayısız nitelenişlere mevzu olurken, “sanat” ve “sanatı üzerine” düşünme davası da, ayrı ayrı sanat kollarından, tarihten, sanat tarihi ve münekkitlik alanına kadar gayet geniş bir yelpazede görünmekte, netice olarak irili ufaklı birbirinden kopuk ada kümeleri hâlinde, yer yer tanışık, kısım kısım barışık, çoğu zaman içiçe ve karışık bir mahiyet arzetmektedir.
    •
    Yukarıdaki herhangi bir sistem ve anlayış sistemi belirtmeyen çerçeveleyiş bir yana, bir manzaranın umumî tasviriyle, unsurları tek tek ele alış arasında bir fark vardır; ve çoğu zaman, evdeki hesabın çarşıya uymaması gibi, unsurları tek tek ele alış, umumî görüşün aleyhine olarak gelişir... Nitekim, insan ve kâinatın izahına dair sözde ilmî ve fikrî nazariyelerin çöküş sebebi, unsurların tümevarım yolunda ilerlerken bu bütünlüğü ortadan kaldırmasıdır... Mihraksız tümevarımın zafiyetiyle malûl unsurların hâli de, her biri kendi kümesinde mahpus ve birbirini tanımaz kuşların durumundan farksız... Bu misâli “estetik ve sanat” davası etrafındaki meselelere ve mevzulara tatbik edersek, fikir ve sanat dalları arasında bugünkü yabancılık ve küskünlükle, okuyucu, seyirci ve dinleyici arasındaki münasebet verimsizliğinin sebebini anlarız... işte ben, unsurları bellibaşlı bir şiir anlayışı etrafında tanıştırır; barıştırır ve kaynaştırırken, hem fikir ve sanat adamı niyetlilerini, hem de okuyucu, dinleyici ve seyirci mevkiindekileri, gerçek bir fikir ve sanat alâkası etrafında irtibatlandırmayı gaye edindim... Böyle bir deneme!..
    •
    Bu eser, anlaşılacağı üzere, bir fikir ve sanat sistemi vazetmek yerine, bir ruh ve anlayış sisteminin ürünüdür... Birincisi, bütün tarihte görüldüğü gibi, tökezlemeye mahkum; ikincisi ise, “Mutlak Fikrin Gerekliliği” davasına bağlı olarak, gelişmeye ve zenginleşmeye sonsuz açık bir yol... Yeter ki, yolcuları ehil olsun!..
    •
    Arapça konuşma dili, ingilizce iktisat, Çince hukuk, Japonca tıp okunan bir memleket düşünün... Böyle bir vasat bile, içinde bulunduğumuz sağırlar diyaloğu şartlarında diğerine sesini duyurabilme ve anlaşabilme etinliğinden daha hafif kalır... işte buşartları aşmak üzere biz, ancak islâmî bir dünya görüşüne nisbetle gerekleşebilir işi yaptık ve mevzuları Büyük Doğu-ibda mânâ diline döktük... Böyle bir abayı takdir, her türlü pürüzü silip süpürür olmalı!..
    •
    Hüküm yürütme ve geçer hüküm koyma mânâsına “her yerde” demek olan “Nesli Han-Han Nesli” keyfiyetine aidiyetim, bu eserde bir başka yönüyle tecelli ediyor... Varlığın hakikatine vakıf olmuş ve hikmetle vasıflanmış mânâsına gelen “hakîm”den irtibatla şu: “Tecrit” kavramının örtü, perde, şekil, biçim, form, norm, usul, diyalektik ve nizam, bütün bunların ise ruh, keyfiyet, muhteva, öz, nitelik ve fikir ile aynı hizaya geldiğini bilenler, “nizam”ın “güzel” demek oluşundan hareketle, “tecrit sırrı”nın güzel ve güzellik idrakı davasını da kapsadığını anlarlar... işte bu ölçüp biçmeler çerçevesinde eserimi, ruh ve fikir kumaşımı “ifrat hâlde tecrit!” diye vasıflandıran Üstadım Necip Fazıl’ın aziz hatırasına ithaf ediyorum!..
    •
    Büyük Doğu Mimarı’nın ifadesiyle, “ilimde tecrit, teşhis içindir; şiirde teşhis, tecrit için”... Şayet mücerret mânâsıyla örtü ve perdenin, vardıkça varılacak olan ruh ve hakikat muammasının tecellisi olduğunu gözönünde tutarsak, şiirde olduğu gibi, tecritte kalan ilimlere de “hikemiyat ve felsefe” vasıflanması içinde “sanat” izâfe edilişinin sebebi ortaya çıkar... Şiirin “seçme ve gizleme sanatı” oluşundan, umumî olarak sanatların rolüne; mânâları ve hakikatleri sürekli olarak “üst dil-üst diyalektik”e taşımadan tutun da, doğrudan doğruya imânın bu demek oluşuna; bir cemiyetteki “ruhî nizam” şartından, “ruhî muvazene” zarureti ve teminine kadar bütün meselelerin ipuçları burada... Niçin bütün “estetik ve sanat” şubelerinin ocaklaştırılması gerektiği de!.. Ve tabiî ki, eserimizin yazılış niyeti de!..
    •
    Son olarak söylemek istediğim mesele, sadece bu esere değil, umumî olarak iBDA külliyatına bakışı da kapsamaktadır ki, şu husus:
    -“Bir tabloyu seyrederken, onun kaç kilo boyadan yapıldığı düşüncesinden değil, üzerimizde bıraktığı intibadan zevk duyarız... Bunun gibi, bu eser, kuru mantık ve kısır aklın yavan tahlil ve kadavralaşmasına değil, doğrudan doğruya muhatabının estetik idrakına hitabetmekte, yani mevzuunu benimsetme ve bunun intibâını uyandırmayı amaçlamaktadır!”
    Zaten, belirli bir işaret sistemi kurmam, dil ve mânâ alanı oluşturmam, bunların keyfiyet ve kemmiyet plânının aksetmesi halindeki birikimin billurlaşması demek oluşuna ve zaruretine nazaran misâl perdesi rolüm ve tecrit misyonum, yaptığımın, yapılması gereken olduğunu açıklar.
    --spoiler--
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük