+böyle fısıldarken biraz tükürüyorum, rahatsız olmuyosun değil mi?
-hayır, yani söylediklerin bir şeye benzese görmezden gelcem...
+zaten her sabah yüzünü yalıyorum, kulağına tükürsem nolacak?
-yuh ya! belamısınız kardeşim? defolunuz gidiniz...
+bana bak bana, günah işlemezsen ayrılmam tependen...
-günah işlersem gidecek misin?
+evet...
-benden günah gitti...
+günah giderse ben burdayım...
-bsg...
- var ya şu çantayı alsan, şu kazağı da alsan ne farkeder ki önümüzdeki ay almazsın bir şey daha.
- olmaz valla olmaz girme kanıma alamam; ya da alıcam, alamam, alıcam, hayır girme kanıma...
- al kendini iyi hissedeceksin nihahah!
- ayh bana bir şeyler oluyor! hepsi benim!
seytanin fisildadiklari son zamanlarda astral seyahate kafayı takmıs durumda, her gece yatarken deneme yapıyor.
Az önce komsular camdan konusuyor, eve de mısafır gelmıs bı yandan konusuyor, uyku halınde saf seytanin fisildadiklari da diyor ki;
- evett ıste oldu sonunda basardım, evlerdekı seslerı duyabılıyorum, evet ruhumu arındırdım, işte nirvana.. ulan seytanin fisildadiklari psişizmin dibine vurdun kızım, işte buuu...
derken, bi uyandım ki...
Biraz sosyal olmanın zamanı gelmiş, iyi değilim ben...
kitaptan bir alıntı:
başından büyük bir aşk geçmemis her kadin için bu bir eksikliktir;
başindan büyük bir aşk geçmis her erkek için ise bu bir fazlaliktir.
erkeğin hayatinda belki bir aşka yer vardir.
kadının ise askinda belki bir hayata...
erkekler deli gibi aşık olurlar, zamanla akıllanırlar.
kadınlar ise akıllı gibi aşık olurlar, zamanla delirirler.
aşk, kadini ve erkeği farklı etkiler.
aşık olan kadinin gözünde başka hiçbir şeyin değeri kalmaz.
aşık olan erkeğin gözünde ise her sey yeniden değerlenir.
çünkü aşik kadin "nasıl olsa bitecek" sezgisi ile hareket eder..
aşik erkek ise "nasıl olsa sonsuza dek sürecek" yanılgısıyla...
aşık kadinlar bu yüzden hep endiseli ve huzursuzdurlar;
asik erkekler ise melekler gibi dingin ve aptallar gibi bön.
asik olmak erkege yakisir. kadina asla.
kadina yakisan sadece asktir.
asksiz bir erkek kendini kölesiz bir efendi gibi hisseder,
asksiz bir kadin ise efendisiz bir köle.
kadin ne ister? ne mi ister? hepsini ister. ve ayni anda.
peki erkekler ne ister?
hem sevgili karilari hem de haremleri olsun isterler.
peki neden korkarlar? hem karisiz hem de haremsiz kalmaktan korkarlar.
kadin erkeginin kendisine kul köle olmasini ister; olunca da ondan nefret eder.
erkek ise kadinin kendisine köle olmasini istemez; olunca da onu sever.
bir erkek kadindan biktigi için onu terk eder;
bir kadin ise erkeginden sıkıldığı için.
arada çok önemli bir fark var.
bir erkek doydugu için kadinindan bıkar.
bir kadin ise doyamadigi için erkeğinden sıkılır.
erkek kadinin fiziksel görüntüsüyle; kadin ise erkeğin şehvetiyle tahrik olur.
onun için kadinlar karsilarindakini anlarlar; erkekler ise sadece görünen dünyayi.
kadin terk edildigi ve aldatildigi zamanlarda, bir de boşanirken hiç tereddüt etmez. kararli, suurlu ve son derece akilli biçimde bütün strateji ve nokta hücumu taktikleriyle delirir.
delilik, kadinlarin aklidir. ve sadece bu özellikleri bile, onlarin erkeklerden daha üstün kabul edilmeleri için yeterli bir sebeptir.
kadinlar, sezgileriyle her seyi bilirler.
erkekler ise akillariyla hiçbir seyi bilemezler.
kadinlar her seyi görürler. göremediklerini duyarlar.duyamadiklarini ise sezerler.
dişilik yalniz algi kapilarini değil, bütün telepati, sezgi, altinci his ve üçüncü göz kapilarini açan lsd, mescaline, psilosibin kadar güçlü bir iksirdir.
kadinlarin sezgileri o kadar olaganüstüdür ki, onlari erkeklerden çok daha üstün saymamak için hiçbir neden yok.
sezgi de neymis mi dediniz?
aklin eli, kolu, gözü, kulağı ve burnudur. aklin dürbünü, pusulasi ve radaridir. sahini ve tazisidir.
kapani, tuzagi ve oltasıdır.
sezgi en kurnaz avcıdır. sezgi olmasa ne bilim ne felsefe ne sanat olurdu.
akil mi? akil sezginin uşağıdır. o kadar..
sezgileri yerine bilgileri ile hareket eden bilgiç kadinlar kadar itici yaratiklar düşünemem. akıllılari ve kültürlüleri ise itici değillerdir ama sıkıcı olurlar çogu zaman.
kadina en çok yarayan ne akil, ne bilgi, ne de kültürdür.
ince ve şuh bir zekadir...
her sohbeti, üzerine ciltlerce ansiklopedi yazılabilecek sosyolojik değer içeren can parçası. uzun aralıklı muhabbetler ise antremanı yeni bitirmiş sporcunun suya koşması gibi bir şey. kana kana içilesi...
hele ki "mutsuzum" dedigi an aklınıza gelir. kahrolursunuz. hiçbir şey plandıgınız gibi gitmemiştir. ama hayat devam etmektedir. o kadar özgün ve o kadar tatlıdır ki onun için düşündüğünüz her şeyin sadece ona özgü olmasını istersiniz. bu süreçte, onu anlatmak için kullandığınız kelimeleri bile şifrelemek ister kalbiniz.
Defalarca okunup, özlü sözlerin bir adet post-it ile çalışma masasına yapıştırılıp her güne bu sözleri tekrarlayıp başlanan ama insanın mayasasında adam gibi adamlık varsa asla uygulanamayan, (bkz: nev-i şahsında ben),bir anlık makam ve bir anlık keyif için zaten kısa ve risklerle dolu olan insan hayatının daha fazla riske atılmaması gerektiğini 28. yaşımda tekrar anlamış olduğum bir harika- abidedir bu kitap. Bir genç iş adamına adlı kitabı üniversiteden mezun olduğum gecenin akşamında sabaha kadar okuyup bitirmişimdir. O gazla iş hayatına atılıp hanya ile konya arasındaki mesafeyi gözle görmüşümdür.
"meleklerin ninileriyle mi büyütüldünüz, işte o zaman şeytanın fısıldadıklarını çok daha iyi duyabilirsiniz" diye bir önermeyle beni benden almış, kısa derlemelerden oluşan, kişinin gözlemleri ve edinimleri ile öğretilmiş etik ve ahlaki değerlerinin arasında kalmışlığına karşı verdiği mücadelenin kelimelere dökülmüş halidir.
tanrı'yı hiç düşünmeyenlerin, ona tamamen kayıtsız kalanların aklında ve gönlünde tanrı tamamen yok olmuştur. ateistin dilinde tanrılar olmayabilir ama zihni onlarla doludur. üstelik tanrı "yok" demek onun varlığını daha başından kabul etmektir.