Sovyet döneminin ünlü Gürcü şairi Mayakovski, Nâzım Hikmet’e “en büyük şairiniz kim?” diye sorar. Nâzım Hikmet düşünmeden “Şeyh Galib” der ve bir şiirini onun için tercüme eder.
Bu şiiri defalarca dinleyen Mayakovski şöyle der: “‘Bizim ulaşmak için çırpınıp durduğumuz şiir idealine meğer sizin eski şairleriniz çoktan ermişler.”
Rivayete göre şu şiiri okumuş:
“Bir şu’lesi varki şem-i canın
Fân’usuna sığmaz âsm’anın
Bu sine-i berk âşiyânın
Sina dahi görmemiş nişânın
Efrûhte-i inâyetindir.”
(Can mumunun öyle bir alevi vardır ki göğün kubbesine sığmaz!
Bu, yuvası şimşek olan bağrımın eserini
Sina dağı bile görmemiştir ve ondaki ateş senin lütfunla tutuşmuştur.)
"hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen "
kendine saygıyla bak, çünkü alemin özü sensin. sen, kainatın göz bebeği olan insansın.
bir de aşağıdaki dörtlükle başlayan şiiri nefistir.
fariğ olmam eylesen yüz bin cefa sevdim seni
böyle yazmış alnıma kilk-i kaza sevdim seni
ben bu sözden dönmezem devreyledikçe nüh felek
şahit olsun aşkıma arz-ü sema sevdim seni