şeyh bedrettin destanı

entry22 galeri1
    22.
  1. Özellikle Tuncel kurtiz'in seslendirmesini gece karanlıkta dinlemenizi tavsiye ederim.
    1 ...
  2. 21.
  3. şeyh bedreddin denilen terörist için yapılmış güzellemedir.

    bu güzellemeyi yapan da moskof nazım'dır tabi. yani, sovyet adıyla nazim hikmet verzanski'dir.

    tatlı su solcuları bu yüzden biraz da bu terörist bedreddin'in hayranıdır. çünkü bu teröriste güzelleme yapan kişi atatürk'e "köpek" diyerek hakaret eden rus çocuğu nazım hikmettir.
    5 ...
  4. 20.
  5. Yarın öbür gün "şeyh Öcalan isyanı" da diyebilirler. O potansiyel var hafızalarda.
    0 ...
  6. 19.
  7. O isyan değil miydi ya. Tarihim zaten kötüydü şeyh bedrettin destanını da yanlış biliyormuşum demek o yüzden kpss tarih yapamıyorum beennn.
    2 ...
  8. 18.
  9. Sapkanlı demiri kör bir bıçaktı.

    Coşkuyu hat safaya çıkaran cem karaca destanıdır.
    3 ...
  10. 17.
  11. Bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
    ve bir yelkenli vardı.
    Bir gece bir denizde bir yelkenli
    yapyalnızdı yıldızlarla.
    Yıldızlar sayısızdı.
    Yelkenler sönüktü.
    Su karanlıktı
    ve göz alabildiğine dümdüzdü.

    Sarı Anastasla Adalı Bekir
    hamladaydılar.
    Koç Salihle ben
    pruvada.
    Ve Bedreddin
    parmakları sakalına gömülü
    dinliyordu küreklerin şıpırtısını.

    Ben:
    — Ya! Bedreddin! dedim,
    uyuklıyan yelkenlerin tepesinde
    yıldızlardan başka bir şey görmüyoruz.
    Fısıltılar dolaşmıyor havalarda.
    Ve denizin içinden
    gürültüler duymuyoruz.
    Sade bir dilsiz, karanlık su,
    sade onun uykusu.
    Ak sakalı boyundan büyük küçük ihtiyar
    güldü,
    dedi:
    — Sen bakma havanın durgunluğuna
    derya dediğin uyur uyur uyanır.

    Bir gece bir denizde yalnız yıldızlar
    ve bir yelkenli vardı.
    Bir gece bir yelkenli geçip Karadenizi
    gidiyordu Deliormana
    Ağaçdenizine...
    1 ...
  12. 16.
  13. cem karaca ve ahmet kayadan dinlenesi bir nazım hikmet yapıtı. zira defalarca okudum defalarca da okurum.
    1 ...
  14. 15.
  15. iliklerine işler...okuyup kitabın kapağını kapatmakla kalmaz tüm hayatın boyunca tekrar edersin.

    Yagmur ciseliyor.
    Serez carsisi dilsiz,
    Serez carsisi kor.
    Havada konusmamanin, gormemenin kahrolasi huznu
    Ve Serez carsisi kapatmis elleriyle yuzunu.
    1 ...
  16. 14.
  17. 13.
  18. destanda şöyle bir bölüm var. padişah elde ettiği zaferin tadını çıkarmak için bedreddinden ilhadının (din yolundan çıkmak) sebebini sorar (padişaha göre dinden çıkmak tabi). bu anı nazım destanda şöyle anlatır:

    "bedreddin
    baktı kemerlerden dışarı.
    dışarda güneş var.
    yeşermiş avluda bir ağacın dalları
    ve bir akarsuyla oyulmaktadır taşlar.
    bedreddin gülümsedi.
    aydınlandı içi gözlerinin,
    dedi:
    -madem ki bu kerre mağlubuz
    netsek, neylesek zaid*.
    gayrı uzatman sözü.
    mademki fetva bize aid
    verin ki basak bağrına mührümüzü"

    bedreddin gerçekten böyle mi demiş bilmiyorum ama nazımın elinden o kadar temiz dökülmüştür ki mısralar, insanın içinden yaptığının arkasında mertçe duran bu sözlerin söylendiğine inanmak gelir.

    destan, benerci kendini niçin öldürdü kitabında yer alır. nazım destanı yazdıktan sonra böyle bir hareketi gerçekleştiren bir millete mensup olmakla övünmesinin sosyalizmle çelişmeyeceğini açıklama amaçlı içinde lenin'in bir yazısının da yer aldığı şeyh bedrettin destanı'na zeyl'i yazmıştır. nazım aynı gururu mimar sinan'ın eseri olan süleymaniye camii'nde de türk emekçileri adına duymuştur. bu zeylin sonunu da bedreddin'in son sözleriyle aynı umut veren tavrı sergileyen;
    "ne ah edin dostlar,ne ağlayın
    dünü bugüne,
    bugünü yarına bağlayın" diyerek bitirmiştir.
    1 ...
  19. 12.
  20. `Yağmur çiseliyor
    Korkarak yavaş sesle
    Bir ihanet konuşması gibi `
    Yağmur çiseliyor
    Beyaz ve çıplak
    Mürtet ayaklarının
    Islak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
    Yağmur çiseliyor
    Serezin esnaf çarsında
    Bir bakırcı dükkanın karşında
    Bedrettin' in bir ağaca asılı
    Yağmur çiseliyor
    Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir
    Ve yağmurdan ıslanan
    Yapraksız bir dalda sallanan
    Şeyhimin çırılçıplak etidir
    Yağmur çiseliyor
    Serez çarşısı dilsiz
    Serez çarşısı kör
    Havada konuşmamanın görmemenin
    Kahrolası hüznü
    Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü
    Yağmur çiseliyor...
    4 ...
  21. 11.
  22. insanı "herkes şeyh bedreddin gibi olsa, nasıl olurdu acaba? diye düşündüren destan.
    1 ...
  23. 10.
  24. kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır.

    ve gölde ipi kopmuş

    boş bir balıkçı kayığı

    bir kuş ölüsü gibi

    suyun üstünde yüzüyor.

    gidiyor suyun götürdüğü yere,

    gidiyor parçalanmak için karşı dağlara.

    iznik gölünde akşam oldu.

    dağ başlarının kalın sesli sipahileri

    güneşin boynunu vurup

    kanını göle akıttılar.

    kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır,

    bir sazan balığı yüzünden

    kaleye zincirlenen balıkçının kadını.

    iznik gölünde akşam oldu.

    bedrettin eğildi suya

    avuçlayıp doğruldu.

    ve sular

    parmaklarından dökülüp tekrar göle dönerken

    dedi kendi kendine;

    --o ateş ki kalbimin içindedir

    tutuşmuştur

    günden güne artıyor.

    dövülmüş demir olsa dayanmaz buna

    eriyecek yüreyim...
    4 ...
  25. 9.
  26. cem karaca şarkısıdır. numunelik bir kere bile bedrettin lafı geçmeyen şarkıda "sıcaktııı, sıcaaaaaak" diye devam eden bir nakarat vardır ki; hava sıcaklığının tavan yaptığı dönemlerde dinlenmesi sakıncalıdır. insanları buhrana ve sinire sevk ederdir.
    Diğer daraltan cem karaca şarkıları için:
    (bkz: ceviz ağacı)
    (bkz: safinaz)
    1 ...
  27. 8.
  28. yarin yanağından gayri herşeyde heryerde hep beraber diyebilmek için......

    dizeleriyle hayat felsefemizi çizmemizde bize ışık olan destandır. nazım usta'nın eseridir.
    5 ...
  29. 7.
  30. cem karaca'nın şu kısmını seslendirdiği nazım hikmet şiiri;

    Sıcaktı.
    Sıcak.
    Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
    sıcak.

    Sıcaktı.
    Bulutlar doluydular,
    bulutlar boşanacak
    boşanacaktı.
    O, kımıldanmadan baktı,
    kayalardan
    iki gözü iki kartal gibi indi ovaya.
    Orda en yumuşak, en sert
    en tutumlu, en cömert,
    en
    seven,
    en büyük, en güzel kadın:
    TOPRAK
    nerdeyse doğuracak
    doğuracaktı.

    Sıcaktı.
    Baktı Karaburun dağlarından O
    baktı bu toprağın sonundaki ufka
    çatarak kaşlarını :
    Kırlarda çocuk başlarını
    Kanlı gelincikler gibi koparıp
    çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde
    beş tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp.

    Bu gelen
    Şehzade Murattı.
    Hükmü hümâyun sâdır olmuştu ki Şehzade Muradın
    ismine
    Aydın eline varıp
    Bedreddin halifesi mülhid Mustafanın başına ine.

    Sıcaktı.
    Bedreddin halifesi mülhid Mustafa baktı,
    baktı köylü Mustafa.
    Baktı korkmadan
    kızmadan
    gülmeden.
    Baktı dimdik
    dosdoğru.
    Baktı O.
    En yumuşak, en sert
    en tutumlu, en cömert,
    en
    seven,
    en büyük, en güzel kadın :
    TOPRAK
    nerdeyse doğuracak
    doğuracaktı.

    Baktı.
    Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar.
    Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu
    fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla.
    Oysaki onlar bu toprağı,
    bu kayalardan bakanlar, onu,
    üzümü, inciri, narı,
    tüyleri baldan sarı,
    sütleri baldan koyu davarları,
    ince belli, aslan yeleli atlarıyla
    duvarsız ve sınırsız
    bir kardeş sofrası gibi açmıştılar.

    Sıcaktı.
    Baktı.
    Bedreddin yiğitleri baktılar ufka...

    En yumuşak, en sert,
    en tutumlu, en cömert,
    en
    seven,
    en büyük, en güzel kadın :
    TOPRAK
    nerdeyse doğuracak
    doğuracaktı.

    Sıcaktı.
    Bulutlar doluydular.
    Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere.
    Birden-
    - bire
    kayalardan dökülür
    gökten yağar
    yerden biter gibi,
    bu toprağın verdiği en son eser gibi
    Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına
    çıktılar.
    Dikişsiz ak libaslı
    baş açık
    yalnayak ve yalın kılıçtılar.

    Mübalâğa cenk olundu.

    Aydının Türk köylüleri,
    Sakızlı Rum gemiciler,
    Yahudi esnafları,
    on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
    düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
    Bayrakları al, yeşil,
    kalkanları kakma, tolgası tunç
    saflar
    pâre pâre edildi ama,
    boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
    on binler iki bin kaldı.

    Hep bir ağızdan türkü söyleyip
    hep beraber sulardan çekmek ağı,
    demiri oya gibi işleyip hep beraber,
    hep beraber sürebilmek toprağı,
    ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
    yârin yanağından gayrı her şeyde
    her yerde
    hep beraber!
    diyebilmek
    için
    on binler verdi sekiz binini..

    Yenildiler.

    Yenenler, yenilenlerin
    dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
    kılıçlarının kanını.
    Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi
    hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
    Edirne sarayında damızlanmış atların
    eşildi nallarıyla.

    Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların
    zarurî neticesi bu!
    deme, bilirim!
    O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim.
    Ama bu yürek
    o, bu dilden anlamaz pek.
    O, «hey gidi kambur felek,
    hey gidi kahbe devran hey,»
    der.
    Ve teker teker,
    bir an içinde,
    omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri,
    yüzleri kan içinde
    geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
    geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlûpları..

    Dostlar
    biliyorum!
    Dostlar
    biliyorum nerde, ne haldedir O!
    Biliyorum
    gitti gelmez bir daha!
    Biliyorum
    bir deve hörgücünde
    kanıyan bir çarmıha
    çırılçıplak bedeni
    mıhlıdır kollarından.
    Dostlar
    bırakın beni,
    bırakın beni.
    Dostlar
    bir varayım göreyim
    göreyim
    Bedreddin kullarından
    Börklüce Mustafayı
    Mustafayı.»

    Boynu vurulacak iki bin adam,
    Mustafa ve çarmıhı
    cellât, kütük ve satır
    her şey hazır
    her şey tamam.

    Kızıl sırma işlemeli bir haşa
    altın üzengiler
    kır bir at.
    Atın üstünde kalın kaşlı bir çocuk
    Amasya padişahı şehzade sultan Murat.
    Ve yanında onun
    bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim Bayezid Paşa!

    Satırı çaldı cellât.
    Çıplak boyunlar yarıldı nar gibi,
    yeşil bir daldan düşen elmalar gibi
    birbiri ardına düştü başlar.
    Ve her baş düşerken yere
    çarmıhından Mustafa
    baktı son defa.
    Ve her yere düşen başın
    kılı depremedi:
    "iriş
    Dede Sultanım iriş!"
    dedi bir,
    başka bir söz demedi..
    5 ...
  31. 6.
  32. çemberimde gül oya'nın son bölümünde mehmet* ve idama giden arkadaşının bağırarak bir bölümünü okuduğu şiirdir.**
    3 ...
  33. 5.
  34. 4.
  35. bu destanı cem karacada seslendirmiştir,ülkedeki ilk rock operalarından biri denir.13 dk uzunluğunda,cem karacanın etkileyici sesiyle efsaneleşir gözünüzde bu destan.bir şeyh bedrettin olasınız gelir ama nerde...
    3 ...
  36. 3.
  37. 2.
  38. nazım hikmet'in seyh bedreddin, Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa'nın demokrasi taleplerinden destanlaştırdıgı hüzünlü bir şiiri...
    4 ...
  39. 1.
  40. nazım hikmet'in en bilinen eserlerinden biridir. gerçekten okumaya değerdir. gönül suraya tümünü koymak isterdi fakat gerçekten biraz uzun, bulun okuyun.. belli kısımları zülfü livaneli, cem karaca ve ahmet kaya tarafından seslendirilmiştir.
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük