"elifbeni oku, cicim."
"elif, be, pe, te, se, cim, çim,
ha, hı, dal, zel, sin... yok, zel, re,
ze, je, sin, şin, sad, dad, tı, zı,
ayın, gayın, fe, kaf, kef, lam,
mim, nun, vav, he, ye; bir de lam...
yok lamelif; bir de gef var.
bir de üç noktalı kef var."
"hangi harfler kalındırlar?"
"ha, hı, sad, dad, tı, zı, ayın,
gayın." "peki." "bir de kaf var.
en kalını ayın, gayın.
"hangileri bitişmiyor
kendisinden sonrakine?"
"hoca yedi harf var, diyor:
elif, dal, zel, re, ze... nine,
ben yoruldum artık!" "peki,
yalnız söyle: hemze nedir?"
"hemze... hemze... evet, o bir
jüçük ayın başıdır ki
e okunur, i okunur,
bazen eliflere konur."
"harf-i imlâ hangileri?"
"nilmiyorum!" "yok, bilirsin"
"elif, vav, he, ye değil mi?..
artık, nine, bana izin."
piyanoyu sever babam,
o da nineciğim gibi
piyanodan pek anlamam,
bana ağabeyim gibi
tesir eden keman sesi
do re mi fa - fa sol la si
onun o latif nağmesi
do re mi fa - fa sol la si
bazı ağlar için için
bazı gülmekten kırılır
geliyor ağabeyimin
odasından derin, ağır
boğuk bir dua nağmesi
do re mi fa - fa sol la si
ah! o derin keman sesi
do re mi fa - fa sol la si
ağabeyim iyi çalar,
bana da meşk ettirecek
onun birkaç kemanı var
birini bana verecek
hepsinin de güzel sesi
do re mi fa - fa sol la si
kulaklarımda nağmesi
do re mi fa - fa sol la si
"Ezan" adlı şiiri okurken çocuk aklıyla anlam verememiştim; o tokat ne içindi, o sorular ne içindi, Şermin neden o kadar korkmuş ve utanmıştı?
Şimdi o kadar iyi anlıyorum ki tevfik Fikret'i.
"Babacığım geçen sabah
Beni çağırdı, dedi ki;
“Nedir ‘Hayya alel-felah?”
“Ezan,” dedim. “Ezan peki;
Ezan nedir, bilir misin?
Bakıyordum hazin hazin
Babam, niçin bilmem güldü,
Tekrar etti: “Nedir ezan?”
Başımdan buzlu su döküldü
Bana babam, her zaman
Böyle şeyler sorarsa çok,
içeride bir soğukluk,
Hissederim, bütün kanım
Damarımda donar birden.
Soruyordu o: “A canım,
Hiç ezan duymadın mı sen?”
Duymadım mı? Sabah, alşam
Dinliyorum; büyük babam
Bana abdest aldırdı da
Camiye bile götürdü.
“Ya ne yaptın sen orada?”
“Namaz biraz uzun sürdü
Uyuya kalmışım ben de
Maksurenin köşesinde.”
“Camide hiç uyunur mu?”
Dedi babam dargın dargın
Anlatamam o korkumu
Titriyordum… Hâlâ bakın
Nasıl çarpıyor yüreğim
Hep bildiğim, bellediğim
“Allahümme Salli’leri
Sayıyordum, çünkü tokat
Mini minicikten beri
Hiç de hoşuma gitmez… Çat!
işte indi… Of, yanağım!
Şimdi babam adım adım
Söylenerek gidiyordu,
Uzaklaştı artık sesi
Benim de göz yaşım durdu.
Çünkü ezan meselesi
O adımlarla beraber
Uzaklaşıp gitti: “Eğer,”
Diyordum, bey baba şimdi
“Ezan nedir?” diye tekrar
Gelip dikilirse… “Haydi
Sen de,” dedim, bu ne kadar
Korku? Baban canavar mı?
Onun gibi baba var mı?
Fakat tokat yanağımda
Sızlıyordu; o gün, bu gün
O dargın ses kulağımda
Ezan okur; ben büsbütün
Uykudan geçmedimse de
Maksurenin köşesinde
Gözlerim uyku görmüyor.
Zaten büyük baba artık,
Camiye de götürmüyor
Onu da aldı mezarlık.
Şimdi o cennet bağında;
Nineciğim sağında.
Ona da bir taş dikildi
Dün görünce mezarını
O tokadı hatırladım
Yanağım yandı, ağladım.
Babam hemen koşup sildi,
Gözlerimin yaşlarını."