ateist ve türevi başlıklara -bırakın sözlük yazarı olmayı- "insan" gibi yazılar yazmak yerine, içlerindeki -nedenini kendilerinin de bilmediği- kin ve nefreti kusan kimi dallamaları görmek, içinde az-biraz din sempatisi olanları bile soğutuyor dinden. dolayısıyla o dinin hayata bakışından, yani şeriattan..
üstelik ben deist-agnostik karışımı garip bi canlıyım. tabii ki ateist olmamam ateistlere yapılan bu çirkin-bayağı davranışlara tepkisiz kalmam anlamına gelmiyor.
bir de gerçekten şunu merak ediyorum;
hemen her fırsatta, saygıdan-sevgiden, "inanç özgürlüğü"nden bahseden kimi samimi dindar arkadaşlar -ki var gerçekten böyleleri- hiç mi rahatsız olmuyor bu tür dallamalarla aynı kulvarda olmaktan?
ne kadar kolay değil mi "düşmanımın düşmanı dostumdur" diyebilmek???
yakışmıyor, cidden yakışmıyor..
bir toplum kalkınmak istiyorsa muhakkak dinin reforme edilmesi ve toplumsal bir yaşam şekli olmaktan çıkarılıp bireysel bir aktiviteye dönüştürülmesi gerekir. şeriatın olduğu yerdeyse hayatın tamamını dini kurallar belirler. insanların şeyhin bir sözüne ömürlerinden vazgeçicek kadar bağlı olduğu bir toplumda da (bu kaçınılmazdır. kuralların din ışığında belirlendiği bi toplumda gerek korkudan gerek saygıdan insanlar dinin yücelttiği kişiye pek karşı çıkamazlar.) bireysel özgürlüklerden, eleştirel yaklaşımlardan, bilimden, kalkınmadan söz edilemez.
şeriat kadına değer vermez, ona yer ayırmaz. en basitinden islami teokrasinin bulunduğu bir devlet olarak osmanlıyı düşünücek olursak; devlet için en değerli şey erkek vatandaşlarıdır, ondan sonraysa büyük baş hayvanlar küçükbaş hayvanlar ve nihayet kadınlar gelir.
Bir toplanti icin geldigim Istanbul'da, kaldigim otelin yemek salonunda kahvalti ederken karsimdaki masada oturan ve Arap ulkelerindenbirisinden, turist olarak geldikleri her hallerinden belli olan bir aile gordum. Uc cocuk, bir erkek ve yalnizca gozlerini acikta birakacak sekilde, yuzunu simsiki pecelemis bir kadindan olusuyordu bu aile. Adam ve cocuklar rahatca, hatta biraz gereginden de fazla bir rahatlikla, neredeyse doke-saca yemeklerini yerken, kadin buyuk bir sikinti icinde, basini iyice one egerek, bir eliyle agzini burnunu orten ortuyu birazcik kaldirip, oteki eliyle de ortunun altindaki agzina bir seyler sokusturmayacalisiyordu. Bir yandan da arada bir cevresine tedirgin, urkek bakislar firlatiyordu. Tipki, gizlice bir seyler yiyen ve her an yakalanma korkusu icinde olan, urkek bir kediye benziyordu.
Kadinin cektigi, bu yemek yeme iskencesini icim burkularak izlerken birden bire, iki elimi kullanarak ve agzimi bulma guclugu cekmeden, rahatca yemek yiyebilmenin, ne buyuk bir mutluluk oldugunun ayrimina vardim. Bu, o zamana kadar hic ayrimina varmadigim bir mutluluktu.
Cunku ellili yillarda dogan benim kusagim, Cumhuriyet doneminin icine dogmustuk ve boylesine, kadini dis dunyadan ve cagdas uygarliktan soyutlayan ortunme zorunlugu, bizim icin cok gecmislerde kalmis, uzak ve karanlik bir golgeydi. O anda, acik pencereden giren deniz ruzgari saclarimi tarayip gecti, gunesin aydinligini ve sicakligini tum yuzumde duyumsayip, Ataturk' e yurek dolusu tesekkur ettim ve ''Ataturk'un Hatira Defteri''adli kitaptan okudugum, daha 1916 yilinda Turk kadini konusunda, onun dusundugu ve daha sonra da buyuk bir kararlilikla hayata gecirdigi su dusuncelerini animsadim:
''Kadinin egitilmesi, ortunun kaldirilmasi, kadinin calisma hayatina girmesi''
Duhan/44/54. Bu boyledir; onlari iri siyah gozlu hurilerle eslendiririz
Vakia/56/35-8. Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir.
78/Nebe 33. Gögüsleri tomurcuk gibi kabarmis yasit kizlar
37/Es-Saffat 48. Yanlarinda güzel bakislarini yalniz onlara tahsis etmis, iri gözlü esler vardir.
37/Es-Saffat 49. Onlar, gün yüzü görmemis yumurta gibi bembeyazdir
şeriat ülkelerinde müslüman erkekleri ergenliğe girdikleri andan ölüm döşeğine gelecekleri son ana kadar hep bunlar ve bunlara benzer cennet vaatleriyle hayat sürerler. bu dünyanın nimetlerinden kendilerini kısıtlayarak allahın sevgisini ve ama özelliklede kendilerine vaad ettiği cenneti kazanmaya çalışırlar. iyi, ahlaklı bir insan olmanın ödülü cennet, onunda ötesinde göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlardır. gene islam şeriatınca yasak olan içki allahın cennetinde serbest olacak ama sarhoş etmeyen bir içki olduğu için müminler(erkek) tarafından rahatça tüketilebilinecektir.
söylemeye gerek yoktur ki bu ve buna benzer hükümler bütün alemleri yarattığına, insana aklı verdiğine inandığımız bir allahtan çıkmayacak kadar basit düşüncelerdir.tanrının insanı en ilkel içgüdüsü olan seks ile ödüllendirme yaklaşımı öncelikle onun büyüklüğüne ve adalet anlayışına olan inancımızı sarsacaktır.
şüphesiz ki muhammed bu hükümleri yandaşlarına bildirirken çok akılcı bir siyaset gütmüş, örneğin es-saffat suresinin 49. ayetindeki gibi onlar yumurta gibi bembeyazdırlar derken arap erkeğinin şehvetine ve elbetteki sadece hayallerinde canlandırabildiği beyaz kadın tutkusuna parmak basmıştır. bunlar ve bunlar gibi nice hükümler allahın büyüklüğü yönünden düşündüğümüzde bu fikre zarar veren inanışlardır. ama birde allahın adaleti inancına aykırı olan hükümler vardır ki, onlarada kısaca aşağıda değinmeyi görev bilirim.
inanan erkeklerin ölümden sonraki hayatları gerek kuranda gereksede muhammedin hadislerinde birçok yerde belirtilmiştir. ama birde islamda mümin kadınların ahiret yaşamı konusu vardır ki, tam bir muammadır. cennette erkeklere verilen hakların kadınlara da aynen tanınacağı yönünde hiçbir kesin hüküm olmamakla beraber bunun tam tersini iddia etmemize imkan tanıyacak nice hüküm vardır;
'' herhangi bir (Mü'min) kadın, ölür ve kocası da o kadından razı olursa, (o imanlı ve itâatkar kadın) Cennete girer. (Tirmizi)
Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şerif de meâlen buyuruyor : .. "Dünyada bir kadın, kocasına eziyet ettiği vakit: (O Kocasının cennetteki) Hurisi, Allah (C.C.) senin belânı versin (Benim Efendime) eziyet etme, zira o (eziyet ettiğin kocan) senin yanında misafirdir. Pek yakında senden ayrılacaktır." (Tirmizi)
Yukarıdan beri naklettiğimiz hakikatler gereğince, Müslüman olan her kadın, Allah (C.C.)'a olan vazifelerini yerine getirmekle beraber, kocasına itaat etmekle mükelleftir. Kocasının meşru olan her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışması, kocasının evini beklemesi, çocuklarına bakması, yiyecek ve içeceklerini pişirivermesi ve evin her türlü temizlik işlerini yapması lâzımdır.
Rasulûllâh (S.A.V.) Efendimiz bir Hadis'i Şerif de meâlen şöyle buyuruyor: "Kadın, beş vakit namazını kılar, Ramazan ayında orucunu tutar, nâmusunu (zinadan) muhafaza eder ve kocasına itaat ederse, Rabbisi (C.C.)\'nin cennetine girer." (ibni Hibban, Aynul ilim, C,,414)''
görüldüğü gibi müslüman kadının cennete girebilmesi bile kocasının iznine bağlıdır. eğer ki kadın allahın emrettiği bütün hükümleri uygulasa orucunu, tutsa, namazını kılsa, başını kapatsa dahi kocası kendisinden razı olmadığı takdirde cennete asla giremeyecektir.
ayrıca muhammedin kadınların aklen ve dinen eksik yaratıklar olduğu ve cehennem ahalisinin çoğunluğunu oluşturdukları yönünde sahih (güvenilir) hadisler vardır.
''Kadinlar aklen ve dinen dûn (eksik) yaratiklardir..(bknz: Sahih-i Buharî Muhtasarı)''
''Ey kadınlar sadaka verin; zira bana Cehennem gösterildi, çoğu sizler idiniz.Çünkü siz, ötekine berikine çokça lanet edersiniz, kocalarınıza nankörlük gösterirsiniz. Ben akıl ve din sahibi kimselerin aklını sizin kadar eksik akıllı ve eksik dinli kimselerin çelebildigini görmedim..Tanrı iki kadının şahadetini (tanıklığını) bir erkeğin şahadetine denk saymıştır; yani kadının şahadeti (tanıklığı) erkeğin tanıklığının yarısıdır. işte bu aklınızın eksikliğindendir.Ve bunun böyle olduğunu kanıtlamak için Bakara Suresi'nin 282. ayetini onlara okur. Dinen eksik olduklarını da şöyle der: "Kadın hayız gördüğü zaman (yani ay başı halindeyken) namaz kılmaz ve oruç tutmaz değil mi? işte dinen eksik olmasının nedeni budur. (sahih-i buhari muhtasarı)''
yukardaki örnekler ve niceleri gösteriyor ki, kadınların cennette ödüllendirlmek şöyle dursun ve fakat, cehennem halkının çoğunluğunu oluşturdukları kabul edilmekte ve kadınlar fitne fesat dolu yaratıklar olarak gösterilmektedir. hemen sormak gerekir ki eğer kadın aklen ve dinen eksik bir yaratıksa da onu yaratan allah değil mi? eğer ki allah onu aklen eksik ve hayızlı(adet) yaratmışsa sırf bu yüzden, yani kendi yaratış özellikleri yüzünden onu cezalandırması ne kadar ahlakidir. allahın adaleti fikrine uygun mudur? şüphesiz ki hayır!
bir an için bütün bu olumsuzlukları bir kenara koyalım ve kadınlarında erkeklerle birlikte cennete kolayca alındığını düşünelim. böyle bir durumda bile kadın için cennet mükafatı bir ızdıraptan öteye gitmeyecektir. çünkü kadının cennette göreceği manzara badem gözlü hurilerle sevişen kocası olacaktır. kadına yönelik herhangi bir eş uygun görülmediği için muhtemelendir ki kadın bu manzaradan rahatsız olacak dünyada hizmetini gördüğü, kendisinden razı ettiği kocasını hurilerle sevişirken görünce mutlu olmayacaktır.
şüphesiz ki bütün bunlar varolan herşeyi yarattığına inandığımız tanrının büyüklüğüne ve adalet anlayışına olan inancımıza aykırı şeylerdir. tanrının büyüklüğüne ve adaletine inanan bizler için bütün bunlar şeriatten nefret etme nedenleridir..
Bir müslümanın sahip olmaması gereken nedenler bütünüdür. Bir müslüman şeriatı beğenmiyorsa, hatta ondan nefret ediyorsa kendisiyle çelişiyor demektir. Şeriatı beğenmemek, nefret etkem demek, kurallarını yanlış bulmak,kendisine karşı olduğunu düşünmek demektir. Ama islam asla bir şüphe veya karşı düşünce kabul etmez, bu tür zıt fikirler günahtır, Kuranda onlarca defa tekrarlanmıştır. **
Bu yazıyı islam hakkında kulaktan dolma bilgilerden fazlasına sahip olmayan, kuran ı bir defa olsun açıp okumayan, nerdeyse hiçbir kuralını uygulamayan tatlı su müslümanları nın kötüleyeceğini bile bile yazıyorum. Size tavsiyem şudur, bol keseden atıp tutmak yerine 1 haftanızdaki boş zamanları kuran okuyarak geçirebilirsiniz.
1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayirtina bile aramadigimiz o kücücük özgürlüklerimizi cignediler. "Mümin kadını başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken.
2) Üç - bes gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttuklari bir nokta vardı, vidayi yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün.
3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar.
4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde iran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda sehevi duygular uyandirir" diye.
5) Bundan böyle dogum günü partilerinde, dügünlerde kadın - erkek bir arada eglenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "aglayiniz, aglayiniz ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imaninizi tazeler" demisti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....).
6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin.
7) Hıncahınc dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazligin pencelerinde can veriyordu.
8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler.
9) Vedalaşma şanslari bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler.
10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarindan çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasinin, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun.....
11) Bir sabah "Lanetabad"a sessizce gömüldüler. "iktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir.
12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler.
13) Sol’ dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler.
14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler.
15) Öyle ya demokrasiye iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. iktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı.
16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demakrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar.
17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netlestirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarinda bogdular.
18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konutan kitilerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle.
19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladi kulaklarda. Atom bombasi gibi bir yikici gücle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir."
20) Kisisel anlasmazlik sonucu bir arkadasini bicaklayarak öldüren o igrenc yaratigin savunmasina tanik oldum "rehberimize, ruhullaha küfedince dayanamadim, beni tahrik etti."
21) Sonuç: bir madalya takmadiklari kaldi o igrenc yaratiga (Sivas'ta yakilan canlarimizi ve sonrasi gelisen olaylari animsadiginizdan eminim).
22) Öyle ya öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar.
HiÇ YAŞANMAMIS ÖZGÜRLÜĞE AĞIT - II;
Tahran'da yeni açılan Kayali Park (Park-e Sengi), dogal yapisi ve güzel bitki dokusu nedeniyle son derece ilgi duydugum bir parktır.
Parkın en sevdigim köşesi ise büyük bir blok taş'tan dudak şekli verilerek oyulmuş çeşmenin yakınındaki banktı.
79 Subatinda iran'da gerçekleşen ve adına "islami devrim" denen o felakete dogru hızla sürüklenen 2500 yıllık bir uygarlığın çöküşüne tanık olmak, bir ulusun daha yeni yeni filizlenen özgürlük umudunun ve onurunun ayaklar altına alınması, son derece acı bir deneyimler dizisini yasatmistir bana. O sürecte, bir daha Kayalı Park'a gitme şansım olmadı. Ancak sonradan duydugum kadarı ile, "böyle sanatın içine tüküreyim" kafasında olanlar o güzelim dudak şekilli çeşmenin suyunu kesmekle kalmayıp, genel ahlaka uygun olmadığı icin, bir gün ortadan kaldırıvermişler. Siz o dudaklarda susuzlugunuzu gideremediniz.
Peki, şöyle gönlünüzce istediginiz müzigi, istediginiz yerde ve zamanda dinleme hakkından yoksun kaldınız mı?
Ya, eşinizle (sevgilinizle, flörtünüzle demiyorum) elele sonbaharda bir orman yolunda yürümenize kimse engel oldu mu?
Güzelim yaz aylarının sıcağında denize mayo ile girdiginiz icin tekme - tokat bir araca bindirilip, günlerce hakarete uğrayacağınız gözalti hücresine atıldınız mı?
Kısa pantolonunuzla evinizin bahçesindeki çimleri biçerken, kendilerini sizin namus bekçiniz olarak görenlerin saldırgan söz ve davranışlarına hedef oldunuz mu?
Kırk yılın başı canınız çektiğinde içeceğiniz bir yudum biradan yoksun kaldığınız icin, evde bira yapmasını, votka damıtmasını öğrenmek zorunda kaldınız mı?
Evinizde ara sira oynadiginiz tavlanizi sömineye atip, müzik kasetlerinizi tavan döşemelerini söküp gizlediniz mi?
Peki ya bir gün açıik renk takım giysilerinizi giymenin, kravat takmanin yasak olabilecegini, kravatınızdan tutulup yerlerde sürükleneceginizi, düşünüzde görseniz inanır mısınız?
Ya da, kısa kollu gömlek ile (bayanlardan söz etmiyorum) dolaştığınız için, güvenlik güclerince gözaltina alınacağınız aklınıza gelir miydi?
Ya siz bayanlar, yazın gölgede 40 - 45 derece sıcaklıkların olağan olduğu bir kentte dışarı gezmeye, alışverişe çıkarken kalın çorap, ayak bileklerine kadar uzun bir manto, saçınızın bir tek teli bir görünmeyecek şekilde başörtüsü takmak zorunda kalabileceginiz, hic aklınıza geldi mi?
Peki, ya miras hukukunda payınızın oğlan kardeşinizin payının yarısı kadar olabilecegi?
Eşinizin cok eşlilik hakkını kullanmayı aklından geçirebileceği?
Tabii, bu sizi o kadar korkutmasin. ikinci ya da ücüncü kadını kendisine hak gören eşiniz, yine de sizin "rızanızı" yani olurunuzu alma zorunda. Yalnız unutulmaması gereken bir küçük nokta var. Eger rıza göstermezseniz, evinizin reisi ailenizin karar vermede en yetkilisidir ve siz kocanızın sözüne (kararina) karşı gelirseniz, sizin olurunuzu isteyen etiniz, sizi yatakta yalnız bırakmaktan dövmeye, belki de boşanmaya kadar uzanabilecek bir dizi yaptırım ile düşüncelerinizin değişmesine neden olabilir.