şemsiye benim elimdeydi... yağmur başlayacak dedi, arabaya gidelim... gerek yok şemsiyemiz var, ıslansak da ne olacak sanki deyip gülümsedim. çok geçmeden ıslanmaya da başladık zaten. şemsiye hala benim elimdeydi. açmamıştım.
ne bekliyorsun dedi, açsana şemsiyeyi. ıslandınız mı prenses, kıyamam dedim. aç hadi hızlanıyo yağmur dedi. al sen aç dedim. uzattım şemsiyeyi. yüzüme baktı. bugün salaklığın üzerinde galiba dedi... hayır dedim, sadece ıslanmak istiyorum. sen istemiyorsun anlaşılan, al aç ıslanma dedim.
aldı elimden şemsiyeyi, açtı. içinde gizlenen gül yaprakları başından aşağıya doğru süzülmeye başladı.
şaşkın, etrafında uçuşan yapraklara bakarken yüzünde, o ana kadar hayatımda hiç görmediğim doğallıkta bir gülümseme... şemsiyeyi elinden bırakıp boynuma sarıldı. seviyorum seni demedi ama yanağımdan öptü. elimi sımsıkı tutup yürümeye devam ettik.
şemsiye orada kaldı. bir daha da ne kadar çok yağmur yağarsa yağsın, şemsiye muhabbeti hiç geçmedi.