eğer yüz bin dirhem ve dinarın olsa ve bu kale altın dolu, bana bağışlasan, senin alnına bakarım, şayet o alında bir ışık görmezsem ve onun göğsünde bir niyaz görmezsem, yanımda pislik yığını ne ise o da o olur!
bir öğrencisi mevlana'nın önündeki masaya bir takım kitaplar bıraktı ve herkes yerini aldı.
'bağışlayan ve esirgeyen allah'ın adıyla...' diye söze başladı.
mevlana'nın konuşması ağaçların,hafif bir rüzgar karşısında kıpırdanması kadar yumuşak,sözleri gösterişten uzak ve zarif, kabalığa kaçmadan sade olmalarına karşın şems'e bir devenin homurdanması gibi geliyordu.
kulaklarını kapatmayı denediyse de o güzel ağzın açılıp kapanışı onu iyice çileden çıkardı. sonunda artık dayanamadı.
ayağa kalkıp mevlana'nın önünde dizili duran kitapları işaret ederek 'bunlar nedir?' diye kullanılmamaktan çatlamış sesiyle sordu.
mevlana bakışlarını çinili kubbeden bu küstah yabancıya doğru indirdi.iki müridi kalkıp bu dilenciyi dışarı atmak için hareketlendiler ama mevlana onları durdurdu.
'sen anlayamazsın...' dedi şems.
yarı acıyla, yarı iğrenmeyle söylendi.
mevlana'ya yaklaştığında endişelenenlerin sesleri yükseldi. bir an durdu, sonra kitapları masanın üzerinden alıp koltuğunun altına yerleştirdi.ve dönüp mevlana'nın önündeki havuza doğru ilerledi.
şems havuza girip de paha biçilmez kitapları birer birer suya bırakınca,mevlana 'bu ne ?' diye bağırdı.
'sen anlayamazsın' diye cevap verdi şems.
'dikkat et yabancı! elinde paha biçilmez hazineler tutuyorsun.altın,varak ve parşömen onların en değersiz yanlarıdır.'
ancak şems onu dikkate almadı. kitapları suya bıraktı. topluluktan gelen bir gürleme sesiyle beraber 3 kişi suya atlayıp kitapları şems'in elinden almak için itişmeye başladırlar.
ama mevlana'nın haykırışı onları durdurdu:
'bu adamın bir deli olduğunu düşünmüştüm,ama şimdi görüyorum ki esas çıldırmış olan sizsiniz.burası kutsal bir mekan,kavga edip tartışabileceğiniz bir pazar yeri değil.'
müritleri havuzdan çıkıp şems'i yalnız bıraktılar.
'güzel konuştun mevlana' dedi derviş.
havuz kitaplardan akan mürekkeple maviye boyanmıştı. şimdiden sayfalardan bazıları ciltlerinden ayrılmış suda yüzüyorlardı.
mevlana harap olmuş kitaplara bakıp kendisi için ne kadar değerli olduğunu düşününce gözlerinden yaşlar boşandı. allah'a ulaşan merdivenin özenle, yıllarca acı çekişle, çabayla şekillenmiş basamaklarıydılar.
mevlana'nın akan yaşları şems'i kendine getirdi ve kalbi yumuşadı.
'bunlardan hangisi senin için en değerlisi ?' cevap vermekte aciz kalan mevlana başını salladı.
şems durup kitaplardan birini sudan aldı.
''attar'ın kendi elleriyle sana vermiş olduğu esrarname mi ?'' deyip kitabı ona uzattı.
mevlana yutkundu. kitap kupkuruydu, üzerindeki tozlar bile duruyordu sanki raftan yeni alınmış gibi.
''belki de üzerinde o kadar uzun zaman incelikle çalıştığın maarif'tir.''
mevlana kitabı eline aldı. o da kuruydu.
'mucize!' diye bağırdı biri.
mevlana gözleri yabancıya dikili öylece kalakaldı.
'ermişliğe giden iki yol vardır' dedi şems.
kitapları işaret ederek 'biri uzun yol' deyip ardından da 'biri de kısa yol' diye ekledi.
'neymiş o kısa yolun adı' diye sordu mevlana.
'sevginin yolu' dedi şems.
mevlana sordu 'peki ben nasıl öğrenebilirim o yolda yürümeyi ?'
'sevgi ders alınarak öğrenilmez.'dedi şems.
'sen yakılmayı bekleyen bir lambasın, bende alevim. artık kitapları bırakıp benle gelme zamanıdır.'
(Sinan Yağmur'un "Mevlana Celaleddin Rumi Tennure ve Ateş" adlı kitabından)
deyim yerindeyse mevlana hazretlerinin aşık olduğu şahıstır. kendisi şam'a döndüğünde mevlana karalar bağlamıştır. geri geldiğinde ise sevinci göklere çıkmıştır. mevlana hazretleri kendisine evlatlık kızı kimya hatun'u vermiştir. şems ile mevlana günlerce, gecelerce muhabbet ederler, doğru ilimi ve salih imanı bu muhabbetlerinde ararlardı. bu durum mevlana'nın küçük oğlu alaaddin'i çileden çıkartmış, kendisi şems-i tebrizi'ye düşman olmuştur. mevlana ile şems birbirlerine düşüp çevrelerindekileri o kadar ihmal etmişlerdir ki kimya hatun yanlızlığını annesinin mezarında paylaşırken donarak ölmüştür. şems bu ölümden kendini sorumlu tutmuş ve bir gün kimya hatunun mezarı başında bir dikilitaş olarak *bulunmuştur.
Şu dünyada benim ruhumdan anlayan tek adamdır.40 öğüdünün 40'ıda anlatır beni.Bunların yaklaşık 30'unu bu adamı tanımadan hayat felsefesi edinmiştim kendime.Öyle ki biri bana sorduğu zaman ben bir "hiçim" diye cevaplarım.Kimse anlamaz ne demek istediğimi.Ama bu adamı okudugumda ne demek isteidğimi bende anladım.
"Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HiÇ ol. Menzilin yokluk olsun.
insanın çömlekten farkı olmamalı.
Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir."
mevlananın yol arkadaşıdır kendisi. birbirlerine o denli bağlıdırlar ki çevre tarafından farklı yorumlanmaya sebep olmuştur bu halleri. halkın mevlanaya olan sevgisi şemsin bir yerde sonu olmuştur.mevlana'nın küçük oğlu alaaddin tarafından öldürüldüğü rivayet edilmektedir. aynı zamanda şu sözlerin sahibidir.
"insanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. köle buluyor ama aşkı bulamıyor"
"ben aşkın tadını mevlana'dan, taşkınlığını ise kimya hatundan öğrendim."
"aşk odur ki, Allah'tan aldığı aşk emanetini Allah'a verir. aşk mezhebinde her şey yüce aşk'a kurbandır."
mevlana'nın can dostudur, bir çok eserinin eser olmasını sağlayandır.
kimilerine göre aşığıdır... bilemeyiz, onun varlığından emin olamadığımız gibi. zaten çirkin gelir, inanamayız böyle bir şeye.
Kimya'yla evlidir. (Kimya, bazı eserlere göre mevlânanın ikinci eşi kerra hatunun ilk evliliğinden olan kızı olarak kurgulanmış, kimisinde de mevlânanın terbiyesinde büyütülmesi için yakınları tarafından taşradan getirilerek mevlânanın eğitimine verilmiş ve evlatlık olarak büyütülmüş kabiliyetli bir kız olarak yansıtılmıştır.)
hakkında okunabilecek kitaplardan bazıları, Elif Şafak'ın ''Aşk''; Saide Kuds'un ''Kimya Hatun''; Ahmet Ümit'in "Bab-ı Esrar"..
bazı vakitler para almadan inşaat gibi beden işlerinde de çalışmış, hazzın ve şehvetin ötesinde aşkı görüp ona dalmış bilgedir. mevlana ile ilişkisine cinsel yakıştırmalarda bulunanlar şehveti aşk zannedip onu da kıçlarından anlayan zavallılardır.