olduğum gibi kim görebilir beni!
ne rengim var benim ne nişanım,
benim de bildiğim sırlar var diyeceksin amma...
hem o sırlarım ben,hem o sırları saklayanım!
bu gönül ne vakit durulacak !?
bilmem...
ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,
yürüyüp giden de ben!
ben bir denizim kendi varlığı içinde taşan,
uçsuz bucaksız alabildiğine geniş,
kıyısız hür bir deniz!
iki dünya da yok oldu gitti benden...
artık ne bu dünyadan sorsunlar beni ne o dünyadan!
sen bizim tıpkımızsın dedim eyy can!
amma yaptın dedi,o da ne demek??!,
şu gördüklerin hep benim...
yoksa dedim sen o musun?
heyy kendine gel suss dedi,
benim ne olduğum dile gelmez!
öyleyse dedim işte sana dilsiz dudaksız ,
konuşan biri,
yoklukta ayaksız yürümedeyim,
gökteki ay gibi!işte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri!
böyle koşup durmak dedi bir ses,
senin nene gerek!!??
bak bana apaçık ortadayım da gene gizliyim,
sen beni gör asıl!beni!
eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum,
eşi bulunmaz bir deniz olmuşum TEBRiZLi ŞEMS i gördüm göreli! (bkz: hitabının muhatabı)
"yedinci ve en tesirli bıçak darbesi ensesine gelir boynu sağa doğru bükülmüştür. dervişler yere kapanmasını bekleye dursun. şems hz. peygamberin şu hadisini sesi boğuk mırıldanır: allaha kavuşmayı isteyeni allah da sever dervişlerden birisi sırtına tekmeyi vurur. yüzüstü taş zemine kapanır, dudağı patlamış, dişleri zemine dökülmüştür siyah feracesi kanlar içinde bordoya dönmüştür. saçlarından tutarak kafasını kaldıran dervişin niyeti şemsin başını gövdesinden ayırmaktır baş derviş engeller. bırakın son nefesini versin. sonra da en yakın bir kuyuya atın. kıyafetine sarıp atın. avluyu yıkayın. sabah ile yola çıkarız. şems hala son nefesini vermemiştir sille taşının üzerindeki başını hafifçe göğe kaldırır ve: allah ne güzel sevgilidir. rabbim sana aşığım. ve bu canı sana hediye ediyorum. mevlana içeri girer, mendili koklar eli titreyerek açar. içinden san kağıda yazılmış bir not çıkar:"" yemin ederim ki ölümümün gözlerinin önünde olmasını isterdim. gör ki aşk için ölmek ne demekmiş."" mevlana olduğu yere düşüp bayılmıştır.geceden sonra doğan ve kalplerin çöllerini cennetlere çeviren bir gözyaşı bu. çoraklaşmış ve çöle dönmüş kalpler; açın sadrınızı! aşkın gözyaşları, serin serin, sağanak sağanak, üzerimize damlıyor; bakın gökyüzüne, nasılda aşk yağıyor...
böyle bir bağla aşkla birbirine bağlanan aşıklardan biridir şems i tebrizi. şems i anıp ta mevlanayı anmamak olmazdı.
(bkz: hz.mevlana ve hz.şems)
Şems ismini Kuran'da ki şems suresini çok sevmesinden dolayı benimsemiş ve hayatı boyunca kullanmıştır.
Aşkı kitaplardan öğrenemezsin satırlara sığmayacak kadar bal kahrıdır o, gel anlatayım sana aşkı. Önce yak kitapları,aşkı aşıklarda arama. Aşk, aşığın aynası değildir, bu nedenle körler çarşısında ayna satılmaz. Aşk kelime değil ki deftere kaydedesin, aşk paragrafları talan eder. Aşkın kitaba sığınmayışı bundandır. Kitap yorum işidir, aşk yorumlarda yormaz yolunu. Aşkın kendisi başlı başına ucu bucağı gözükmeyen yoldur. Yola girenin geri dönüş hakkı yoktur. Yolun çukurundan, çamurundan şikayet etme. Aşk, çamuru nurlaştırandır. Unutma..! Sen ruh denen nurun, çamur denen bedenle buluşmasından doğdun. Şems
Bir şey yap, güzel olsun. Çok mu zor?
O vakit güzel bir şey söyle... Dilin mi dönmüyor?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin?
O zaman güzel bir şeye başla ama hep güzel şeyler olsun..
Çünkü; Her insan ölecek yaşta..
Gönül gözün kapanmış olduğu için, aklın sınırları dışına çıkamıyorsun. Gerçek aşkın ne olduğunu bilmediğin için, fedakarlığın da ne demek olduğunu bilmiyorsun.
Çoktan bitmiş, heyecanı sönmüş, ancak ilginç ülkeleri gezerek, eğlenceler düzenleyerek, lezzetli yemekleri midenize indirerek, bedenlerinizi yaralarcasına sevişerek birbirinize katlanabildiğiniz cüzi aşkına bakarak, benimkini yargılıyorsun
Sen gerçek aşk nedir tanımadın ki, beni yargılayabilesin. Sen elini hiç ateşe sokmadın ki, aşk yangınının insan yüreğini nasıl sönmez bir ateşe çevirdiğini görebilesin. Sen, sevgilin için ölmedin, öldürmedin ki, beni anlayabilesin!
şems-i tebrizi küçük yaşlardan tasavvufa ilgi duymuş, bu yola kendini adamıştır. güney, kuzey, doğu, batı demeden birçok yeri gezmiş ve bu yüzden ona 'uçan şemseddin' demişlerdir. kılık kıyafete, dünya işlerine, paraya, mala mülke önem vermeyen şems mevlana'yı bulduğu dönemlerde mevlana ondan tam üç ya da üç buçuk sene ayrılamamıştır. şems'in şam'a geri dönmesiyle mevlana kötü hallere düşmüş ve birçok eserini,şiirini bu bunalım dönemlerinde vermiştir.
o şiirlerden bir tanesi (bkz:
Bir şey yap. Güzel olsun..
Çok mu zor ?
O vakit güzel bir şey söyle.
Dilin mi dönmüyor ?
Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin ?
O zaman güzel bir şeye başla..
Ama hep güzel şeyler olsun.
Çünkü: Her insan ölecek yaşta"..
Anladım ki; insanlar; Susanı KORKAK, görmezden geleni APTAL, Affetmeyi bileni çantada KEKLiK sanıyorlar...! Oysa ki; Biz istediğimiz kadar HAYATıMıZDALAR...! Göz yumduğumuz kadar DÜRÜSTLER, ve sustuğumuz kadar iNSANLAR...
hakkında onlarca kitap yazılmasına, sayısız araştırmalar yapılmasına rağmen ölümüyle ilgli net bir şey yok. bazı kaynaklar öldürülüp bir kuyuya atıldığını, bazıları ise afganistan ya da memleketi tebriz'de defnedildiğini yazıyor.
tebrizli şems'i konu alan bütün kitaplarda sayısız rivayetten bahsediliyor.
aşık olmakla sevmek arasındaki farkı sormuşlar?
cevaplamış şems:
"senin baktığına herkes bakar; ama senin onda görebildiğini herkes göremez.
herkes aşık olabilir; ama hiç kimse senin gibi sevemez.
tek fark sensin...
seni özel kılan; sevdiğin değil, sevgin".
konuyla ilgili birçok kaynak okumama rağmen kimya hatun'la olan ilişkisinin muhteviyatını halen kavrayamadığım, tasavvuf ehli hz. mevlana'nın feyz kaynağı olan zat...