tebrizli şems olarak da geçer. mevalana hazretleri'nin can dostu, pişme ve yanma olarak tanımladığı safhalarının vesilesidir. kuran-ı kerimde iki denizin kavuşması olarak bilinen ayete, mevlana hazretleri ile mazhar olmuş çok büyük insandır. pek çok kerametleri vardır.
sems-i tebrizi hazretleri bir gün bir havuzun başında mevlana hazretlerinin okuduğu bir kitabı, seviyesi mevlana'nın çok altında olması ve hazreti mevlana'ya bir şey kazandırmayacağı düşüncesiyle, sayfa sayfa yırtarak havuza atmaktadır. mekana teşrif edip olaya tanık olan mevlana hazretleri çok üzülür ama şems-i tebriz hazretlerini çok sevdiğinden onun kırılmasından korkarak bir şey diyemez. gönül gözüyle mevlana hazretleri'nin hislerini okuyan şems-i tebriz hazretleri sayfaları teker teker havuzdan alır. kupkuru eline gelen sayfaların üzerindeki toz hala durmaktadır.
bir diğer ilginç hadise ise zamanın inanmayanlarından birinin şems-i tebriz hazretlerine gelip ukalaca "sana üç sorum var şems efendi" diye konuya girmesiyle başlar. şems hazretleri bu esnada topraktan çömlek yapmaktadır. "buyur" der. adam başlar "ilk sorum şudur, şeytan ateşten yaratıldıysa cehennemde nasıl yanacak? hiç ateş ateşi yakar mı???" şems hazretleri dinlemeye devam eder. " ikinci soruma gelince, bana Allah var diyorsun... peki nerede? göster de inanayım ben de. ben görmediğim şeye inanmam efendi..." şems hazretleri çömleği yoğurmaktadır. "...ve son sorum, madem Allah bizi yarattı, peki neden bırakmadı şarap içelim zina yapalım??? ne diye kısıtlamalar getirdi??? ne gerek var??? bıraksın istediğimiz gibi yaşayalım, neden bizi yargılayacak???" der. Adamın lafının bitmesiyle şems hazretleri toprak testiyi alır ve adamın kafasında kırar. adam şaşkınlıktan şok olmuş bir şekilde şems hazretlerine bakar ve hemen söylenerek kadıya koşar. kadı efendiye olayı anlatır, kadı efendi de şaşırmıştır. hemen çağırttırır şems hazretlerini. şems hazretleri gelir. kadı söylenir "şems hazretleri yakışır mı bu senin gibi adama? ne diye hırpaladın adamı?". şems hazretleri şöyle der "o bana soru sordu ben de cevapladım". Herkes şaşkındır ve şems hazretleri başlar açıklamaya... "Bana şeytanın ateşten yaratıldığını ve nasıl ateşte yanacağını sordu, söylesin bana. toprak testi nasıl olurda topraktan yaratılmış insanın canını yakar? ikinci olarak benden ona Allah'ı göstermemi istedi, görmediğim şeye inanmam dedi. peki o bana kafasındaki acıyı gösterebilir mi? son olarak da Allah'ın neden insanları yargılayacağını sordu, neden onları başıboş bırakmadığını sordu. Peki o zaman beni buraya niye çağırdınız?"
mevlana nın sevdiği kadın..ama mevlana kendini tanrıya o kadar adamıştır ki,ona ulaşmayı şems ile yapacağını düşünmüş ve şems i tebrizi yi bi peygamber ya da ilahi bi varlık olarak görmüştür..bunu gören şems de mevlanayı terketmiştir..
mevlana ile ilk olarak şam'da karşılaştıkları söylenir, şems mevlana halkın arasındayken yanına gelir elini öper ve ona " dünyanın sarrafı beni anla" der ve ortadan kaybolur. şems yıllar yılı kendisi gibi bir allah dostu aramıştır, sohbetlerine dayanabilecek birinin özlemini duymuştur ve allah'a kendisine buyuk bir allah dostunu gostermesini istemiştir hep ve allah tarafından mevlana kendisine gösterilmiştir. mevlana şems de allah cemalinin tecellilerini görmüştür, şems mevlanaya bir ayna olmuştur ve mevlana aslında kendi allah aşkına aşık olmuştur. ayrıca şems sayesinde maşuk luk seviyesine çıktığı söylenir. fakat belirli sebeplerden şems ile mevlana ayrı düşmek zorunda kalmıştır. bu ayrılık esnasında mevlana şems in hasretiyle yaşamıştır hep, bir gün bir adam yanına gelerek şems i şam da gördüğünü soyler ve mevlana adama üstünde başında ne varsa verir, yanındakiler "mevlana bu adam yalan soyler niçin verdin bütün üstünü başını" derler, mevlana da " yalan haber olduğu için üstümde başımda ne varsa verdim, doğru haber verseydi canımı verecektim" der.
mevlana'nın oğlu alaaddin tarafından öldürülmüş bilgin. şems'in konya'dan ayrılacağı gece pusu kurulur ve alaaddin ile birlikte yedi kişi tarafından hançerlenir ve öldürülür. ardından kuyuya atılır. şems'den uzun süre haber alınamaz. bir gün mevlana'nın oğlu sultan veled, terler içinde yatağında uyanır. rüyasında şems'in cesedini bir kuyuda görmüştür. gidip kuyuya bakar ve şems'in şişmiş ve morarmış cesediyle karşılaşırlar. veled bunu babasına söyleyemez. o gece adamlarıyla birlikte şems'i gömer. ardından şems'e ne olduğu ancak elli yıl sonra ortaya çıkacak, şems'in mezarı ise ancak ondokuzuncu yüzyılın ortasında keşfedilecektir.
Mevlana'nın en yakın dostu, manevi ışığı. Konya'yı saran çirkin dedikodulardan sonra ortadan kaybolmasıyla birlikte dünyaya küsen Mevlana, kendisine Şems'in geleceğinin haberini getirdiğini söyleyen bir yahudiye bir kese altın vermiştir. Bunun yalan olduğunu söyleyen dostlarına ise, yalan olduğunu bildiğini, eğer doğru haber olsa canını vermesi gerektiğini söylemiştir. Dünyada böyle bir dostluk hikayesi çok azdır.
mevlanayı mevlana yapan şahsiyettir.
mevlananın ondan ayrı kaldığı dönem çektiği ızdırap onu şairliğinin doruğuna ulaştırmıştır.26.000 beyitlik mesnevisini yazmasına vesile olmuştur.
şemsi tebrizi hakkında bir çok iddia vardır.kimileri kaçırıldığını kimileri öldürüldüğünü rivayet etmiştir.
hatta kimi edebiyat çevreleri aralarında dostluktan öte bir aşk olduğunu bile savunarak
mevlanayı biseksüellikle itham etmişlerdir.
mevlana'nın can dostudur, güneşidir.
sert bir mizacı olduğu, birden kızarak esip gürlediği söylenir.
benzer huylara sahip olmam nedeniyle annem de bana "şems" demektedir zaman zaman.
mevlana, kendisini hasta yatağında düşünüp dururken ve yokluğundan dolayı acı çekerken o, başka bir ilde satranç oynayan kişidir.
ya maşuktur iplemez ya aşmıştır dinlemez!
(bkz: aşkta ya mevlana misyonu vardır ya da şems)
mevlana Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir. Mesnevi'sinde de Şems'ten sık sık söz eder;
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
mevlana ile girdigi halvet alemlerinin manasi henuz bir acikliga kavusturulamamis olan sahis. ayrica mevlana bu zevata ancak bir kadina yazilabilecek olan ahlaksiz siirler yazmistir.
mevlana'yı maşukluk mertebesine eriştiren zattır. mevlana'yı şaşırılacak bir aleme çağırmıştır. ona sevilen ve sevgili olmanın hallerini açıklamıştır.
her taraf çatır çatır buzken dışarı çıkıp, elinde görülmedik güzellikte, hoş kokulu bir demet gülle döndüğü rivayet edilir.
sırlar sultanı
hak aşkı dendi mi üstüne yok
bir ateş bir kor
zor tanımıyor
zorluk bilmiyor
gerçeğe ulaşma konusunda.
bir adı şems-i perende,
uçan şems.
aşk ikliminde
sevda kürsüsünde
ben de varım diyen herkesin peşinde
herkesin ayakları dibinde.
ama kalp'le hâlisi
gerçekle sahteyi
bir bakışta anlıyor
bir soruyla çözüyor
yer bilmiyor, makam tanımıyor
âşık ve hayran
daha diyor
daha var mı
aşk göklerinde kanat çırpan?
gidiyor... buluyor... dinliyor...
ve şöyle yakınıyor sahte şeyhlerden
daha dün anasının karnından çıkmış
bugün allahlık taslıyor."
ama şimdi hedefi başka:
aşka sultan,
sevdâya rehber,
gönüller sultânı mevlânâ hedef.
gel gelelim
onun da denenip sınanması gerek.
yıl
bin iki yüz kırk dört
ekimin yirmi üçü
cumartesi
öğle sonrası.
altun aba medresesi önüne pusu kurmuş
avını bekleyen bir doğan gibi
ezel âşığını bekliyor şems.
yıl
bin iki yüz kırk dört
ekimin yirmi üçü
cumartesi
öğle sonrası
görünüyor mevlânâ
ak bir katıra binmiş
çevresi sevgi yumağı
câhil, bilgin, genç, ihtiyâr
tek yürek olmuş
onu izliyor.
kararlı adımlarla yürüyor şems
selam sabah demeden
kavrayıp katırın dizginlerini
gözleri gözlerinde
iki şimşek, iki kor
soruyor:
ey madde ve mânâ çarşısının sarrafı
bir müşkülüm var
cevap isterim.
bayezit mi büyük
muhammed mustafa mı?...
nasıl bir soruydu bu
nasıl bir tuzak?
ak bir çatışmayı görür gibiydi mevlânâ.
gene de tek cümleyle cevaplıyor soruyu
elbette muhammed büyük
evet ama
muhammed her yakarışında
biz seni gereği gibi bilemedik
diye niyâz ediyor
oysa bayezit
ben kendimi yüceltir, överim ki
cübbemin içinde
allah'dan başka varlık yok, diyor.
menem ol hazreti allah
göründüm suretâ insan.
nasıl bir hesap bu, cevap isterim.
derin bir sessizlik oldu
sanki kıyamet günü gelip çatmıştı
hani bir kelebek uçsa
kanat sesi duyulacak
soluklar tutulmuş
kulaklar verilecek cevabı bekliyor.
gülümseyerek cevaplıyor mevlânâ
yüzünde güller.
bayezit bir mertebeye varınca
kendini tanrı gördü
oysa muhammed
günde yetmiş bin mertebe aşıyor
vardığı her yücelikte tövbe ediyor
biz seni gereği gibi bilemedik diyerek
yüceliyor yüceliyordu.
işte beklediği cevap
sırlar sultanı şems'in
bir yangın düşüyor gönlüne
yanıyor,
kavruluyor
kıvranıyor güçlü bedeni.
ağzı kan köpük
düşüyor katırının ayakları dibine
mollayı rûm'un
yıl
bin iki yüz kırk dört
aylardan ekim
ekimin yirmi üçü
işte bu yere
iki denizin kavuştuğu yer
"marecel bahreyn" diyor gönül erbâbı
iki denizin kavuşması.
mevlananın mevlana olmasını sağlayan güneş..onu tanıdıktan sonra bütün kitaplarını suya atmış, bütün bildiklerini unutmuştur." eyy tebrizli şems! dinim aşktır benim seni gördüm göreli " demiştir zira.
hazreti pir'i pişiren ve yakan aynı zamanda seyhi ve üstadı olan mübarektir. hazret ve kendisi arasında ki münasebetten rahatsız oldugu için konya'yı terkeder fakat daha sonra geri gelir ve gelisinden yaklasık iki sene sonra kendisine düzenlenen bir suikast sonucunda öldürülür. hazretin bundan müteessir olduğu yazdığı rubailer de belli olur. şems'in öldürülmesinde hazreti pir'in oğlu alaüddin çelebi'nin önemli bir rol üstlendiği, bu yüzden hazret'in oğluna kırgın olduğu ve onu aile ocağından attığı mevlevi yazarlar tarafından bildirilmiştir.
orhan pamukun yazdığı kara kitap adlı romanda şems i tebrizi yi kim öldürdü başlıklı bir bölüm bulunmaktadır. bu bölümde şems öldürüldükten sonra mevlana'nın sokak sokak şam'da onu aradığından, hüznünden bahsediliyor önce. ama sonra aslında şems i mevlana nın öldürttüğünden, sokak sokak arayışlarının sebebi olaraksa işe manevi bir hava katmak çabası olduğundan bahsediliyor.