Bu pkk sözde komutanının meşru, yasal, legal bir hükümet tarafından tsk'nın şerefli subaylarının hayatlarını söndürmek adına ergenekon sözde örgütü ve balyoz iftira davası kapsamında yalancı tanık olarak kullanılması; bence pkknın tüm katliamlarından daha acıklıdır..
tarlada doğmuş, babasının tarlasında babasının ev yapmak için babasının izin vermemesi yüzünden babasını vurmuş, 2 kardeşini pkk lı olup öldürülmüş, kendisi 20 yıl hapiste olan terörist.
33 tane silahsız askerimizi öldürme emrini vermiş olan köpek soyudur.bu devlet kendisini gizli tanık olarak dinleyip balyoz davasında generalleri yıllarca hapse mahkum etmiştir hamdolsun.
kitabını okuduğum muhteşem yazar.
Ergenekonda şahitlik etmeyeydi iyiydi...
Bence kendisi akpnin kendisini o aç kmpek öcalancıların önüne atmasından korkuyor. Bu, akpnin yapmayacağı bir şerefsizlik değil demek ki.
Ya ne dediğimi anlamayanlar kştabı mutlaka okusun her türk okumalı. Türk dediysem ırk olarak değil...
eski pkk teröristi ve bdp'li sırrı sakık'ın kardeşi. ülkemizdeki ileri demokrasi öyle ilerledi ki eski terörist ülkemize hizmet etmiş askerlerimizin yargılandığı ergenekon davasında "deniz" adıyla gizli tanık olarak ifade verebiliyor.
yazıklar olsun ergenekon davasının kararlarından memnun olanlara.
şu tespiti yapmış itirafçı terörist. "Tanrı tanımazlığını çok iyi bildiğimiz ve bu konuyu her konuşmasında çekinmeden dile getiren birini bir çırpıda iyi bir dindar ilan ettiler. Bir çırpıda okul birincisi yaptılar. En az 50 yardımcısının infazına karar veren bir zalimi ve aynı zamanda Türkiyede bebek katilini iyi bir insan konumuna çıkardılar. Yahu insan biraz utanır, en azından dün ne söylediğine bakarak konuşur. Hayret, sosyoloji, psikoloji, askerlik, savaş, felsefe denilen bilimler bile bir çırpıda bir tarafa atılabiliyor.
apo'nun talimatlarını dinlemediği için 1990 yılı
kasım ayında hakkında idam fermanı çıkarılmıştır. ancak apo'nun, şemdin sakık'a
ihtiyacı olduğu için sonradan uzlaştılar.
PKK içinde "Parmaksız Zeki" olarak bilinen eski terörist, yeni tanık, itirafçı.
Örgütün en üst görevlerinde bulunduğu PKK'ya 1982 yılında katıldı.
PKK'nın başı Abdullah Öcalan ile görüş ayrılıklarına düştü ve defalarca yargılanıp, affedildi.
1998 yılında Barzani'ye sığındı. 1998'de yakalandı ve 14 yıldır cezaevinde kalıyor.
Onu Türkiye'ye getirildiği sırasa Özel Kuvvetler Komutanı Engin Alan'dı.
Şemdin Sakık'ın sorgulamasının başında ise Yarbay Cemal Temizöz vardı.
Şimdi bu iki asker de terörist olarak yargılanırken Şemdin Sakık gizli tanık olarak dinleniyor.
Deniz kod adıyla gizli tanık olduğu açıklanmasa adı gündeme bile gelmeyecekti.
Bununla birlikte yazdıklarını okuyunca söylediği her şeyin de iftira olmadığı seziliyor.
Öncelikle 1993 yılında bahsetmiş ve bunun adı konmamış olmasına rağmen aslında 12 Eylül'den bile daha şiddetli bir darbe olduğunu belirtmiş.
1993 yılı eğer o dönemleri yaşayanlar varsa gerçekten de faili meçhul cinayetlerle, aydınlatılmamış vahşetlerle dolu bir yıldı.
1993 yılı felaketleri 24 Ocak 1993 günü Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve belki de bu ülkenin görüp görebileceği en iyi, en bilgili gazetecilerinden biri olan Uğur Mumcu'nun öldürülmesi ile başladı.
Şubat ayında ise Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis öldü.
Şubat ayında öldürülen olmasa bile ölen bir başka önemli isim geleceğin parlak siyasisi olarak gösterilen bakan Adnan Kahveci'nin Gerede yolu üzerinde yaptığı trafik kazası sonucu ölümü olmuştu.(5 Şubat 1993)
Aynı yıl daha sonra Turgut Özal öldü.(Nisan)
2 Temmuz 1993'de yaşanan ve günümüze katliam olarak yansıyan Sivas olaylarında 30'u aşkın aydınımız katledildi.
PKK'nın Turgut Özal'ın Kürt sorununa karşı bakışını olumlu bulmasıyla tek taraflı bir ateşkes ilan edilmişti.
Ama arka arkaya yapılan operasyonlar sonucu PKK, başlarında Şemdin Sakık'ın olduğu bir grup ile 33 silahsız ve korumasız askerimizi şehit etti. Cem Ersever ekim 1993'te öldürülmüş olarak bulundu ve bu olayın arkasından da 22 Ekim 1993 tarihinde Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Lice katıldığı operasyonda keskin nişancı atışıyla vurularak öldürüldü.
Belki de bu olaylar 1990 yılından başlayarak gelen Turan Dursun, Çetin Emeç, Musa Anter, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy gibi aydınların öldürülmesiyle başlamıştı.
1993 yılında devletin kendi içinde de bir şeyler yaşadığı çok açık. Bunun için şu an pişman görüntüsü saçıp sevgi pıtırcıkları savuran ama bir cani olduğundan zerre kadar kuşkumun olmadığı Şemdin Sakık'a ve söylediklerine ihtiyacımız yok. Turgut Özal ve çevresinde topladığı bazı isimler PKK ile mücadelede farklı çözümler üzerine çalışıyorlardı.Bunlar Özal'ı sevsek de sevmesek de silahların susmasına ilişkin hareketlerdi. Bu isimlerin birer birer ortadan kalkması ya da kaldırılması sonucu siyasi otorite de değişti. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel oldu, başbakanlığa ise Tansu Çiller getirildi. Tansu Çiller'in başbakanlığı sırasında Genelkurmay Başkanı önce Doğan Güreş sonrasında ise ismail Hakkı Karadayı oldu.
1993 yılında bu değişimlerin paralelinde Türk ordusu'nun da PKK ile mücadele yöntemi değişti ya da değiştirilmeye çalışıldı. Silahlı eylemlerin başladığı 1984 yılından bu tarihe kadar Türk ordusu PKK ile mücadelesinde karşısında düzenli bir ordu varmış gibi hareket ediyordu. Herhangi bir eylem sonrasında sayıları 1.000'e vuran birlikler teröristlerin peşine takılıyordu. Bu da gerila yöntemini kullanan örgütün ekmeğine yağ sürüyordu. Bu kadar kalabalık bir hedefe karşı yapılan saldırılarda korkunç sayıda şehit veriyorduk. Sayıları 100'leri geçen şehit haberleri özellikle yaz aylarında haftada bir gün mutlaka manşetlere çıkıyordu. Öldürülen teröristlerin görüntüleri ise TV ekranlarına verilerek "sonunuz böyle olmasın" mesajı verilmeye çalışılıyordu. 1993 yılından sonra ise Türk ordusu mevzi savunmasına döndü. Karakollar güçlendirilerek daha etkin bir konuma getirildiler. Gerçi bu karakolların çoğu zamanında sınır ötesi kaçakçılığı engellemek amacıyla yapılmıştı ve gerektiği gibi savunma önlemleriyle desteklenmediği için PKK'nın staj yeri gibi görülüyordu. Bugün hala bu eksikliğin acısını çekmekteyiz ve 30 yıla yaklaşan terör mücadelemizde nihayet güçlü karakolların yapılmasına başlandı! Ayrıca karakollara geri kalmış ve dost gözüken Afrika ülkelerine hibesinden son anda vazgeçilmiş eskimiş tanklar yerleştirildi. Bu tanklar aktif olarak kullanılmaz durumdaydı ama üzerlerine termal kamera, lazer pointer ve gece görüş gibi teknolojik eklentiler takılınca birden bire etkili birer silaha dönüştüler. Artık dağlara 100'lerce kişilik birlikler yerine çok daha küçük birliklerle çıkılıyor. Çatışmalar yine yaşanıyordu ama bunlar hem daha az şiddetli oluyordu hem de artan operasyon sonrası örgütün yurt içi faaliyetlerinden daha fazla haber alınıyordu...
Kısacası değişim isteyen insanların ortadan kaldırılması sonucu Türkiye başka bir yola girdi. Ama bu olmasaydı da o yolda kalınsaydı ne olurdu biz bilemiyoruz. Artık iyice ayyuka çıkmış bu olayların dönemin aktörleri tarafından bizzat izah edilmesi gerekir ki biz küçük insanlar anlayalım. Ayrıca bu sayede Şemdin Sakık gibi bir ismin de tanıklığına gerek kalmaz.
Şemdin Sakık'ın tanık olarak dinlenilmesini de ayrıca doğru bulmuyorum. Onu yakalayan kişilere karşı tanık olarak kullanılması zaten Türk Ceza Kanunu'na aykırı. Türk Ceza Kanunu'na göre aralarında husumet bulunan kişilerin mahkemelerde birbirleri aleyhine tanıklık yapmaları engellenmiş. Ama Türk ordusunun PKK ile mücadele eden birimlerinin terörist ya da örgüt üyesi olarak tutuklandığı günümüzde eli kanlı teröristlerin tanık olarak dinlenmesine ne kadar şaşırmalıyız bilemiyorum... Olay hukuki bir süreçten ziyade bir sadistlik, bir yaraya tuz basma, bir acının üstüne acıyla gitme kokusu taşıyor.
Şemdin Sakık Mayıs 1993'te gerçekleştirilen ve 33 askerimizin şehit edilmesi ile sonuçlanan katliamın kendisine mal edildiğini söylemiş ve öyle bir dönemde bu askerlerin kendi üzerlerine neden silahsız ve savunmasız yollandığına anlam veremediğini belirtmiş. Ama onun yaptığı tanıklık gibi başkaları da onun aleyhine tanıklık yapıyor ve olayda yer aldığını bizzat söylüyor. Zaten kendisi de bu olayın içinde yer almadığı söylemek için bir hayli geç kalmıştı. Olayın içinde yer alan ve katliamdan sağ kurtulan askerimiz Osman Partal Sakık için "Şoförle konuştu, benden ateş istedi ve ateş emrini de o verdi" demişti. Sonrasında olay yerinde 1.570 mermi kovanı bulunmuştu. Olaydan sağ kurtulanlar ateşin kendilerine 3-4 metre mesafeden yapıldığını söylüyorlar. O mesafeden bile % 50 isabet oranı yakaladıklarını varsayarsak her şehidimize 25 mermi düşüyor. Bir merminin bile bir insanı ne hale getirdiğini bildiğim için olayın vahşetini çok derin duyumsuyorum. Bu yüzden bu olayı cuntanın işi gibi gösteren Sakık'ı samimi bulmadığım gibi asla ve asla askerlerimiz aleyhine tanıklık yapmasına da dayanamıyorum. Kaldı ki bu öyle bir isim ki yarın öbürgün bu açıklamaları yapmamı bugünkü iktidar istedi ve beni zorladı da diyebilir.
akepe klasiği bir hareketle kahraman ilan edilen köpek soyu.
hayır akepe klasiği diyorum; adamlar nerde vatan haini gelip tepemize çıkarıyor.
ulan oy veren elleriniz kırılsın be, makarnaya kömüre ülkeyi satanlar.
samimi olduğuna zerre kadar inanmadığım itirafçı, gizli tanık(?)
yahu arkadaş, sizin grubunuzdan hangi birinizden hayır gördük ki senden görelim? kan emici kardeşim sırrı sakık diyorsun, be şerefsiz sen değil miydin 33 askeri kurşuna dizen? nasıl bir devlet olduk biz allah aşkına? terörist olduğu kanıtlanmış birisinin tanıklığıyla bu ülkede terörle mücadele vermiş bütün paşaları içeri tıkmak neyin nesidir? ya da kim aksini iddia edebilir ki apo soysuzu da gizli tanık değil?
Adı andıçlarla özdeşleşen Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık, Ergenekon duruşmasında Tarafı hedef gösterdi.
Ergenekon davasında Deniz kod adıyla ifade veren gizli tanığın PKKnın eski komutanlarından Şemdin Sakık olduğu ortaya çıktı.
Ergenekon davasının 255. duruşması dün görüldü. istanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, duruşmada gizli tanık Denizin dinleneceğini belirtti. Gizli tanık ise kimliğini açıklamak istediğini söyledi. Bunun üzerine ifadesi alınan kişinin Şemdin Sakık olduğu anlaşıldı. Sakık dünkü ifadesinde; PKKya katılması, işçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçekin Abdullah Öcalana ziyareti ve Tuğgeneral Bahtiyar Aydının öldürülmesi gibi konularda açıklamalarda bulundu.
Öcalanın imajını düzeltti
Sakık, işçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçekin, Bekaayı ziyaretinde gazeteci kimliği ile geldim dediğini belirterek, bu görüşmenin Öcalana lider imajı verdiğini söyledi. Sakık, Öcalan, o güne kadar pos bıyığı, sesi, ifadeleriyle köylü görümünü ile tanınıyor olmasına rağmen Doğu Periçek ile yayınlanan fotoğrafları sayesinde, elinde çiçek, yüzünde gülücük hoş bir önder kişilik olarak kamuoyuna yansıtıldı. Öcalan, bir lider imajıyla sunularak kabul ettirilmeye çalışıldı ifadelerini kullandı. Öcalanın, Perinçekle ilişkinin zayıflamasının ardından devreye Yalçın Küçükün girdiğini anlatan Sakık, Doğu Perinçekin Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçükün ilişkisi daha fazlaydı. Bize silahlı eğitim veriyordu. ikinci başkanımız mı diye düşünüyorduk dedi.
Sakık, Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçükün Türkler için bir şans, örgüt için Allahın lütfu olduğunu söylerdi ifadelerini kullandı. Sakık, Tuğgeneral Bahtiyar Aydının ölümüyle ilgili şunları anlattı: Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Licede helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden paşa vuruldu diye bir anons geçti. Telsizden Licedeki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur, dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu.
Sakık, 2001de Malatyada düşen Casa tipi uçakta ölenler arasında Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırımın da olduğunu iddia etti. Sakık, Gaffar Okkan suikastından sonra 2001de Diyarbakırdan havalanan, içinde bordo berelilerin bulunduğu Casa tipi uçağın Malatyada düştüğünü anımsattı.
Yeşil, düşen Casadaydı
Uçaktaki iki kişinin adının çizili olduğunu iddia eden Sakık, O uçakta ölenlerden birisi Mahmut Yıldırımmış. Bir devlet bu kadar olayın faili olan bir kişinin yaşayıp yaşamadığını bilmiyorsa, o artık devlet değildir dedi. Sakık, Kürdistan Bölgesi'nden kendisini getiren beş kişilik ekibin başında da Yeşilin bulunduğunu ifade ederek, Demek ki bu Yıldırım 1998 yılında da kullanılan bir insandı. Bir kişi düşman denen adamı getiriyor, JiTEM, MiT, Emniyetin haberi yok. Bana, kimin getirdiğini sordular. Başıma bir iş gelir diye söylemedim diye konuştu.
Sakık, Abdullah Öcalanın kendisine Lübnandaki faaliyetleri denetleme talimatı verdiğini, bunun üzerine 1993te Lübnana gittiğini anlattı. Orada örgütten Rıza Altunun bulunduğunu ifade eden Sakık, Evinde balya balya dolar vardı. Benim gözlerim fal taşı gibi açıldı. O günlerde para sıkıntısı çekiyorduk. Paranın kaynağını sorunca Buradaki kaçakçıları gözetliyoruz. Denetliyoruz, bu bizim mücadelemizin amacı değil, aracı dedi. Halbuki Kürtlerin kurtuluşunun mücadelesini veriyorduk. Diyarbakır Licede bir köyde, uyuşturucu ekimini yasaklamıştım. Döndüğümde olayı Öcalana anlattım, o da bana Bu örgütü nasıl idare ediyorsun. Arkamızda devlet mi var dedi. Ben de köylüye yasağı kaldırdım. Örgütün geliri, ilk yıllarda Avrupadaki işçilerin bağışıydı, 1990 sonrası uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı oldu şeklinde konuştu. Sakık, iranın neredeyse örgüte uçak vereceğini, 1993te, ateşkes öncesinde örgüte bir kamyon silah veren iranın, ateşkesten sonra Bunları size yerde çürütesiniz veya bakasınız, satasınız diye değil, kullanasınız diye verdik dediğini anlattı.
Akın Birdal suikastına da değinen Sakık, Bu işte Mahmut Yıldırım kullanıldı. Benim üstlenmemi istediler. Kabul etmedim, hücreye attılar. Yaşar Büyükanıtın da haberi vardı. TiTi yönlendirdiğimi söylememi istediler. Bunu da kabul etmedim. Zaten sonra gerçekler anlaşıldı iddiasında bulundu.
Deniz neler anlatmıştı
Şemdin Sakıkın Ergenekonun ikinci iddianamesinde gizli tanık Deniz adıyla verdiği ifadelerde Tuğgeneral Bahtiyar Aydının öldürülmesinden Bingölde 33 askerin öldürülmesine kadar birçok olay yer almıştı. Gizli tanık Deniz, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydının PKK değil, Devlet tarafından öldürüldüğünü, yine aynı yıl Bingölde 33 askerin öldürülmesinden Doktor Süleyman kod adlı Sait Çürükkayanın sorumlu olduğunu, Öcalan adına avukatlarının savaş kararı verdiğini ifadelerinde belirtmişti.
28 Şubatta askerler kullanmıştı
Geçmişte PKKnın önemli isimlerinden biri olan Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık, 1998 yılında örgütten kaçarak Mesud Barzaninin Kürdistan Demokrat Partisine (KDP) teslim oldu. Türkiyeye teslim edilmesinin ardından tutuklanan Sakık, hakkındaki idam kararının müebbete çevrilmesinden sonra Diyarbakır Cezaevine gönderildi. Sakık, Ergenekondan 28 Şubat soruşturmalarına kadar birçok konuda ifade verdi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılığa iletilmek üzere 4 Haziran 2008 tarihinde ifade veren Şemdin Sakık, PKK örgütünün 1980 ihtilali öncesinde Türkiyeyi terk etmesinin nedeni; kendi ifadelerinde de yer aldığı gibi darbenin olacağından haberdar olmasıdır ifadelerini kullandı. Sakık, 28 Şubat soruşturması kapsamında verdiği ifadede ise, Andıçın altına imza atması için Astsubay Ali Kayanın Yaşar Büyükanıt tarafından görevlendirildiğini söylemişti. Sakık, Andıç metnini imzalamamasına sinirlenen Kayanın, tabanca namlusunu ağzına soktuğunu öne sürmüştü.
Sakık mahkemede Tarafı andıçladı
28 Şubatta adı andıçla özdeşleşen Şemdin Sakık, andıçlamaya devam ediyor. Geçen ağustosta Yeni Akit gazetesine gönderdiği mektupla Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ahmet Altan ve Yasemin Çongarı hedef gösteren Sakık, dün de mahkemede, Taraf gazetesinin örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalanın her sözü manşetten veriliyor. 2007den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf gazetesi vardır diye konuştu. Şemdin Sakık, şunları kaydetti: Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkâr edilen hakların bunda rolü var. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkelerin hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, Altanlar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumum değildir.
Amaç örgütün askerî gücünü kullanmak
Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Sakıka, sanıklardan Doğu Perinçekin, PKK lideri Abdullah Öcalan ile Bekaa Vadisinde çektirdiği fotoğrafları göstererek, bunlarla ilgili bilgisi olup olmadığını sordu. Fotoğrafların, örgütün spor ve eğitim yaptığı alanda çekildiğini belirten Sakık, Perinçek ile Öcalanın görüşmelerinin gece geç saatlere kadar sürdüğünü, görüşmelerin baş başa yapıldığını, kendisinin içeri alınmadığını anlattı. Sakık, Pekgüzelin sorusuna devamla, davada isimleri hiçbir şekilde geçmeyen Taraf yöneticileri ile diğer gazetecileri açıkça hedef göstererek yanıt verdi.
Sakık, Öcalanın yanına gelen hiçbir gazeteci, yalnızca gazeteci değildir. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Altan kardeşler, Yasemin Çongar, gazetecilik için gelmediler. Onların görüşme amacının örgütün askerî gücünü kullanmak olduğunu düşünüyorum diye konuştu. (Taraf)