kütüphanede sessiz ortam diye ders çalışıyordum. sorular çöz , çöz , çöz... tabi o zamanlar internet bu kadar yaygın değildi. kütüphanede ufacık kullarımızla o ağır ansiklopedileri kaldırmazsak olmaz.
biraz kafamı kaldırayım nefes alayım, o da ne? bir çift yeşil göz bana bakıyor ve gülümsüyor. bir kağıt uzattı numarası yazıyordu. allahım ilk görüşte aşk bu muydu? evet evet tam buydu. utandım, daha 19 yaşındaydım ve hiç sevgilim olmamıştı ki! apar topar heyecanla çıktım kütüphaneden, bir baktım arkamda ''lütfen bekle'' diyor. durdum, gülümsedim.
- ya beklesene nereye gidiyorsun.
- ihihih! (nasıl kızardım nasıl)
- merhaba ben furkan. (elini uzattı)
- mer.. be..
derken kitaplar yerde o heyecanla ikimizde eğildik toplayalım dedik, 'tonk' kafalar çarpıtı derken yerdeyiz. setbaşı köprüsnün ortasında yayıldık kahkahalarla gülüyoruz. furkan kitapları topladı, elimi tutup kaldırdı.
- eee adını söylemeyecek misin sarı kız dedi, gülümsedi.
- herasmus ben, hmkı ıkmh
elimi tuttu o an, sıcaklığını hissediyordum. böyle parmak uçlarımdan koluma doğru uzanan bir sıcaklık kalbimde sonlanıyordu. tir tir titriyordum, yaprak gibiydim, ama kızarmış yapraklardan.
caddenin karşısına geçip 'mahfel' ' e oturduk. ben yeşil çay söyledim o da benden özenip yeşil çay söyledi. ama fincanın içine küp küp şekerleri attı.
ben: şeker atılmaz ki yeşil çaya!
furkan: niye ya çay değil mi bu bal gibi de atılır dedi ve içmesiyle püskürttü güzelim çayı. ''bu ne yaa, nasıl içiyorsun bunu sen''
yine kahkahalar havada uçuştu herkes bize bakıyordu aniden dudağımda bir sıcaklık yumuşaklık hissettim. beni öpmüştü, herkesin içinde. boğazımda bişiler düğümlendi, o zamana kadar hiç kimse öpmemmişti beni, allahım canımı al şu an ölsem ölebilirm evet diye haykırıyor içim öyle derken ellerim birden itti furkan'ı.
- napıyorsun sen ya!!!
- napiyim gülerken çok güzeldin dayanamadım.
- üff yapma bi daha bunu yapma!
- söz veremem yaparım...
- uyuz musun sen ya?
- evet, sana aşık oldum ama uyuzda olabilirm.
aynı bu şekilde 1,5 yılı devirdik. ama son 3 4 ayında kavgalar yoğunlaştı. bu arada furkan bey 85 kilodan 110 kiloya çıkmıştı, tabi benim güzel yemeklerim sayesinde.
bir gece hiç uyku uyumadım su içip tuvalete gidip duruyordum. ama ne su içmek kana kana doyamıyorum suya. sabah aç karnına babama koştum, '' hemen şekerimi ölç!'' babam '' saçmalama ne şekeri be giyin git işine'' baba dün gece hiç uyumadım, boyuna su içtim tuvalete gittim.
derken parmağımı deldi, kanımı şeker aletinin slipine damlattı, 1, 2,...8 sn sonra ekranda görünen sayı ''395''. babam inanamadı, tam 3 kere ölçtü hep aynı rakam. gözleri sulandı, kızardı.
- bugün hemen bir endokrin uzmanına görün. bu ne ya!
ben rahattım bekliyordum zira, babada şeker var, e bende de şeker için her türlü yol var. ertesi gün için randevu alınır, şeker yüklemeleri, kan tahlilleri yapılır. sonuç ''diabetes metulus tip 1''
insülin raporları, haplar yazılır. alınır, hemen uygulanmaya başlanır. eve gittiğimde öğrendim ki babam hüngür hüngür ağlamış, dayanamamış benim hasta olmama. can işte, insna evladına kıyamıyor...
1 hafta sonra sevgilime söyleyebildim, üzülmesin diye hani babam gibi adam seviyor ya beni. duyduğunda şok geçirdi, nasıl yani nasıl olabilir, tabi olur bakmadın kendine bilmene diye ağır ithamlarda bulunmaya başladı. kavga başladı yine sular, eşyalar havada uçuştu. ağlama krizine girdim, evden koşarcasına çıktım. baktım arkamdan geliyor o da koşarak. sarıldı, sımsıkı sarıldı. özür dilerim, inanamadım, ne yapacağımı bilemedim dedi. ağlıyorduk ikimizde yolun ortasında...
yine eski günlere döndük, bu sefer dikkat ediyordu, onu bunu yeme, insülinlerini unutma falan filen.
1 ay sonra bir gün uyuyordu telefonuna mesaj geldi, hiç karıştırmam ya tuttu merak işte. mesajda '' hacı kız hastaysa bırak o zaman ne diyeyim böyle düşünüyorsan sevmiyorsun demek ki'' yazıyordu. başımdan aşağı kaynar sular döküldü. gönderilenlere baktım, '' olm kızda şeker var, nasıl ayrılayım lan. korkuyorum elimde kalacak diye bir gün. valla kovucam o olcak''
dünyam yıkılmıştı, o bana dokunmayan adam, kıyamayan adam, arkadaşlarıyla bneim için nasıl konuşuyordu. sanki 2 yıllık seviglisi değil, dün tanıştığı herhangi bir kız gibi.
uyandı, gülümsedim. ben eve gidiyorum dedim. niye uyumadın sen dedi, uyku tutmadı dedim. birşeylerin farkına vardı ama anlam veremdi.
2 gün telefonlarını açmadı, iş yerimin kapısına geldi iş çıkışı, amacın ne kadın senin diye bağrındı. aşağı indik, hiç birşey demedim. çimenlerde otururken başladı ağlamaya.
- seninle birşey konuşmak istiyorum
- evet dinliyorum
- ben sana çok hatalar yaptım ( çenesi titremeye başladı , ağlıyor)
- (gayet donuk) neler yaptın, aldattın mı?
- evet ( o an bağıra bağıra ağlamaya başladı.) ben seni çok seviyorum, nolur affet diye.
o an kaçtım gittim. ne yapacağımı bilemedim. eve gittim, odamda öylece oturuyorum hiç bişi yemiyor içmiyorum. devamlı arıyor, bana ulaşamayınca annemi, anneme de tembihledim açma dedim. açıp bana verdi. hala ağlıyor telefonda,
kapattım telefonu suratına. ertesi gün iş yerinde panik atak geçirdim. apar topar ambulansla hastaneye kaldırıldım, şeker 522 ye çıkmış, yatış verdiler.
bir şekilde hastanede olduğumu öğrenmiş. odama geldi, elimde serum takılı. girer girmez '' git buradan '' dedim.
başladı ağlamaya, sarıldı bana. ben de sarıldım. telefonunu istedim. vermek istemedi bakacağım dedim. verdi, keşke almasaydım 5 cevapsız arama 11 mesaj vardı. tek tek okudum.
leyla diye yazıyordu, mesajlarsa .. aşkımmmmmmmmmm, bitaneemmmmmmm, nerdesinnnnnnnnnn diye. benim yanımda diye sessizde almış hayvan herif. çabuk çık odadan dedim.
- ne yapmamı bekliyordun, hasta olduğun için seninle mi evlenicektim dedi. çıktı.
1 2 ay sonra aradı. yine özür diliyor. ''siktir git amk pezevengi'' dedim kapattım. numaramı değiştirdim. ve hayatımı da...
(bkz: boşver sana sevgili mi yok)
şeker hastası olduğu için ayrılıyorsa, puşt'tur,
ama zaten bitmiş bir ilişkiyse, hem hastalık hem de ilişki için geçmiş olsun deyip, yolları ayırmak lazım tabi.
insan ailesinin değerini böyle anlarda anlıyor. artık neredeyse herkes şeker hastası bunu kanser hastası modunda değerlendirip ama affet yapan bir adama ne söylesen az, hatta dur dur ne söylesen fazla.. kendini yormamalı insan. kaldı ki kanser bile olsa insan yine bu bir bahane değil. şöyle de bir tespitim var; kim seni ne kadar üzerse gün gelir o da o kadar üzülecektir. ayrıca bu hadis imiş. öyledir yani.
şeker hastası olasıca denilir. zaten bi insan şeker için terk ediliyorsa hem cahil hem de şerefsizdir. bende de şeker var ama şükür terk edilmedim bunun için.
gerçekten kız sanıp mesaj atanların olduğu duygu sömürüsü entry, girdi, fışkırtı. Siktir git buradan pezeveng miş, içinde insanlık namına biraz olsun duygusu olan kimse bunu yapmaz, lütfen bu tür mahzun kırmızıgülvari senaryolar yazmayalımdır.
Şeker hastası diye sevgiliden ayrılmak puştluktur.
Sonra bunu dile getirmek double puştluktur.
2 ay sonra düz duvara tırmanmaktan aramak ta puştlukta hatrick yapmaktır.