--spoiler--
I. bend
Meded meded bu cihanım yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hânı
(Meded, meded! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı.
Çünkü ecel eşkıyaları Mustafa Hanı yakaladılar ve
boğdular.)
Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı
Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı
( Onun güneş gibi parlak olan yüzü battı ve maîye-
ti bozuldu. Osmanoğullarını hîle ile günaha sok
tular.)
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o canibe döndürdi şâh-ı devrânı
(Padişahın yanında o yiğidin sözü geçtikçe onu
çekiştirirlerdi. Nihayet devir padişahını felek, on
ların yönlendirmek istedikleri tarafa döndürdü.)
Yalancımın kun bühtanı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumımı yakdı nâr-ı lıicrânı
( Yalancının kuru iftirası ve gizli düşmanlığı gözümüzün
yaşını akıttı, gönlümüzde ayrılık ateşi yaktı.)
Cinayet etmedi cânî gibi anıın câm
Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
(Zavallı şehzade caniler gibi bir cinayet işlememiş-
ken, belâ seline düşüp boğuldu. Bütün yanında bu
lunan yakınları darmadağın oldu.)
Nolaydı görmeye idi bu macerayı gözüm
Yazuklar ana reva görmedi bu rayı gözüm
(Keşke şu olayı gözüm görmemiş olsaydı. Doğrusu
ya, şehzade hakkındaki hükmü doğru ve uygula-
nan cezayı adalete uygun görmedim.)
II. bend
Tonandi ağlar ile nurdan menâra dönüp
Güşâde hatır idi şevk ile nehâra dönüp
( Şehzade beyaz bir elbise giymiş, bu haliyle nurdan
bir minareye dönmüştü. Babasını göreceği için mutluluktan parlayan yüzü gündüzü andırıyordu.)
Göründi halka dıraht-ı şükûfezâra dönüp
Ütag u haymeleri karlu kûhsâra dönüp
(Şehzade halka çiçek açmış bir ağaç gibi göründü,
otağ ve çadırları da karlı dağlara benziyordu.)
Tururdı şâh-ı cihan hiddet ile nâra dönüp
Yürürdi kullan yamnea lâle-zara dönüp
(Cihan padişahı olan Kanunî Sultan Süleyman
hiddetten ateşe dönmüştü, yanında yürüyen adanılan
da bir lâle tarlasını andırıyordu.)
Müzeyyen idi bedenlerle ak hisara dönüp
El öpmeğe yüridi mihr-i bî-karâra dönüp
(Padişahın çadırları bedenlerle süslenmiş, ak
hisara dönmüştü. Şehzade ise sevincinden güneş
gibi yerinde duramaz bir haıe gelmiş ve el Öpmek.
için otağa doğru yürümüştü)
Tolmdı gelmedi çünkim o mâh-pâre dönüp
Görenler ağladılar ebr-i nev-bahâra dönüp
( Ay parçası gibi şehzade bath, babasının otağından
dönüp gelmedi. Sonra onun cenazesini görenler
yağmur yağdıran bahar bulutu gibi ağlasınlar.)
Bir ejdehâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ
Dehânma düşen olur hemîşe nâ-peydâ
(Bu dünya çadırı, dâima ağzına düşenin görünmez
olduğu iki başlı bir ejderhadır.)
III. bend
O bedr-i kâmil ol âşinâ-yı bahr-i ulum
Fenaya vardı telef etdi ara tâli-i şûm
(Ayın ondördü gibi bilgili ve ilim denizinin tanışı
olan o şehzade yok olup gitti. Uğursuz talih zavallıyı
telef etti.)
Dögündi kaldı hemân dâg-i hasret ile nücûm
Köyündi şâm-ı firakında doldı yâş ile Rûm
(Gök yüzünde birer yara gibi görünen yıldızlar
şehzadenin, hasretiyle dövündü kaldı. Osmanlı
ülkesi onun ayrılığı akşamında hasretle yandı
tutuştu, gözleri yaşlarla doldu. )
Kara geyürdi Karamana gusse etdi hücum O
mâhı ince hayâl ile etdiler madûm
(Hüzün ve keder hücumu Konya halkına karalar
giydirdi. O ay yüzlü şehzadeyi, ince hesaplar, us
taca entrikalarla yok ettiler. )
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Kazâ-yı Hak ne ise razı oldı ol merhum
(Zehirli bir yılan, yani cellâdın kemendi şehzadenin
boynuna hale gibi kuşandı. Rahmetli kaderi ne ise
ona boyun eğdi.)
Hatâsı gayr-ı muayyen günâhı nâ-malûm
Zihî şehîd ü saîd ü zihî şeh-i mazlum
(Hatası görülmemiş ve günahı bilinmem işken öldü-
öldürülen şehzâde, ne mübarek ve manen ne mutlu
bir şehîd ve ne derece zulme uğramış bir sultândır!)
Yıkıldı yer yüzine aslına rücû etdi
Saadet ile hemân kurb-ı hazrete gitdi
(Şehzâde yer yüzüne yığılıp kaldı ve aslı olan top
rağa döndü. Şehîdlik mutluluğuyla ilâhî makam
civarına gitti.)
--spoiler--
adım sizin gibi tarihin altına sayfalarına yazılmayacak belki. hiç kimse, zaferlerimden bahsetmeyecek. cihana hükmettiğim bir tahtım olmayacak. hatta; bir hain, asi bir şehzade olduğumu yazacak vakanüvisler. varsın öyle yazsınlar. varsın, allah'ın bildiğini kullarından saklasınlar. bir gün gelir, mazlumların hikayesi de anlatılır. belki yıllar, belki de yüz yıllar sonra biri benim hikayemi anlatır. birileri işitir ve öğrenirler hakikatı. işte o gün, mazlumun hakkı mazluma teslim edilmiş olur.