şehit olan burak kardeşimin adına ve anısına

entry4 galeri0
    1.
  1. bunu okuyun dostlar.
    Eminim bittiğinde bişeyler daha değişik olacak.
    Nolur benim içimdeki kanı siz de görün.
    O pıhtı pıhtı olmuş kanı...

    Ben yıllarca yurtlarda kaldım. Dört cemaat gezdim.
    Bu anlatacağım olay, 9 sene yurtlarında kaldığım cemaatteyken oldu.

    Okulların açıldığı hafta perşembe günüydü.
    Okul kitaplarının bedava dağıtıldığı ilk senelerden biriydi.
    Benim lise bitmiş, medrese tarzı eğitim almaya başlamıştım. Yurttan hiç çıkmıyor, gecelere kadar ders işliyorduk.
    Hep içerideydik yani. E öyle olunca yurttaki sorumluluklar da bize veriliyordu.
    Ben temizlik başkanıydım. Sabah saat yedide kat başkanlarından yaptırdıkları temizliği teslim alırdım.
    Yemekhane başkanı, yatakhaneler başkanı ve temizlik başkanı olarak biz, talebe başkanına karşı sorumluyduk.
    tabi bu işlerin hepsi aslında hocaların ilgilenmesi gereken konulardı. Bizler sadece yardımcı oluyorduk.
    Ama hocalar işi tamamiyle bize yıkmışlardı. Kendileri hiç bakmazlardı. Hatta çağırıp ne oldu diye sormazlardı bile.
    Gerçi bizim de işimize gelirdi ama bu olay herşeyin rengini değiştirdi.

    Dedim ya, Okulun ilk haftasıydı ve okula giden öğrencilerden bazıları, kitaplarını yeni almışlar(perşembe, yani 4. Gün), akşam da sınıflarda onları kaplıyorlardı.

    Burak yeni gelmişti yurda...
    Amcaoğlu kerim ise eski talebelerdendi. Zaten de onun vesilesiyle gelmiş burak.

    Bunlar da kitap kaplıyorlar o akşam. Yat saati geliyor, ama bunların işi bitmemiş.
    Yatakhane başkanı yataklarda yoklama alıyor, bakıyor bunlar ve başka 5-10 bebe henüz yatmamış.
    Neyse gidiyor bunların yanına, hadi yatın diyor. Bunlarda abi şimdi yatarız az kaldı diyorlar.
    Başkan da yatın çabuk deyip gidiyor.

    Bu iki amcaoğlu işlerine devam ediyorlar.
    Eski olan şerbetli olduğu için diğerini ayartıyor,
    diyor ki sen burda dur ben çay alıp geleyim, nasıl olsa başkanlar yattı.

    Burak da turşu hastası...
    Diyor ki ben gündüz kilerde turşu gördüm. Sen çayı alıp gel, ben de turşu alayım, yer yatarız sonra...

    Macera işte...
    Ben de defalarca yaptım.
    O turşuyu önüme koysalar yemem ama işte çalınca tatlı geliyor.

    Kerim çayları alıp geliyor, bakıyor burak yok, başkan bunu yakaladı heralde deyip çayların ikisini de içiyor.
    Sonra da yatıyor.

    Sabah namazına kalktık, yoklamayı talebe başkanı alır. Aldı aldı. Herkes var, burak yok.
    Birini yolladı, gidin bakın yatağın altına falan mı saklanmış namaza gelmemek için diye.
    Gitti çocuk, sonra geri geldi, başkanı yanına dışarı çağırdı.
    Farkettim ki bişeyler ters. Gittim yanlarına.
    Burak yatağında yokmuş ve yatak da bozulmamış.
    Yorgan Katlı, nevresim jilet duruyormuş.
    Hemen aramaya başladık. Terasta yatmış olabilir diye oralara baktık.
    O sırada namaza falan başlandı, ben yemekhane başkanıyla beraber geziyorum yurdu.
    Her tarafa baktık, yok.
    Sıra aşağı yemekhane tarafına geldi.

    Indik aşağı, yemekhanenin kapısına baktık açık.
    Dedim olm sen niye kitlemedin burayı? (yemekhane başkanı ya)
    O dedi patlatmış yine ibneler kapıyı...
    ışıkları yaka yaka aşağıya mutfağa kadar indik.

    Şimdi burada hikayeyi pause edip bi bilgi vereyim:
    Yurt aslında yandaki eski yurdun ek binası ve bu olay da o yeni binada geçiyor.
    Bina yeni olduğu için birçok eksiği var. Yemekler eski binada pişirilip getiriliyor, ısıtılıp veriliyor.
    Mutfak -3. Katta. Yemekhane ise zemin katta. Yemekler yük asansörü ile çıkarılacak ama "henüz asansör yapılmamış" "asansör boşluğunun önüne de bi engelleyici bariyer koyulmamış" yani dört katlık bir asansör boşluğu var orda.
    Yemekler elle çıkarılıyor idareten.

    Mutfağa indik, tam önümüzde, merdivenlerin bittiği yerde bi karaltı...
    Kapkara bişey.
    Korktuk tabi.
    Korka korka lambaları yaktık.

    Bizim acemi burak, gece yemekhaneye iniyor sessizce. Ordan mutfağa inip kilerden turşu alacak. Işıkları yakamıyor çünkü karşı yurttaki nöbetçi hoca görürse yakalanırlar dayak yerler. Bi de acemi talebeler çok korkutulur eski talebeler tarafından. Ne mallık halbuki. Burak el yordamıyla yemekhaneden mutfağa inilecek tarafa gidiyor. Ortam karanlık bu 1, ortalık zaten yerli yerinde değil, yurt yeni bu 2, burak da yurdun yapısını hiç bilmiyor bu da 3...

    Merdivenler sağa doğru. Burak adımını sola doğru atıyor ve asansör boşluğuna denk geliyor. Sağ ayağını atmış önce. Hızlıymış, çünkü boşluğun karşı duvarına çarpmış iki metre falan aşağıda... Sürtünerek aşağı kadar gitmiş... çakılmış sağ omzunun ve kafasının üstüne... Allahım sen bizi koru...

    Ölmemiş ama. Sağ omuz kırılmış, arkaya dönmüş. Boyun kırılmış, omurilik birbirine geçmiş, sağ bacak kırık, yüzün sol tarafı duvara sürtünerek açılmış, kanlar kaplamış. Yük asansörü olduğu için aşağı doğru fazla boşluk yok. Yere sıfır bitiyor boşluk. Sürünerek araya kadar çıkabilmiş. Sağlam olan tek koluyla sürünmüş oraya kadar da. Birbuçuk saate yakın can çekişip oracıkta can vermiş o çocuk. Tam birbuçuk saat... Dile kolay. Kimse yok. Karanlık, yerin üç kat dibi. Sesini duyacak kimse yok. Umutsuz, acılar içinde ve canıyla cebelleşen bir çocuk...

    Mutfağa indik, tam önümüzde, merdivenlerin bittiği yerde bi karaltı...
    Kapkara bişey.
    Korktuk tabi.
    Korka korka lambaları yaktık.
    Florasan pırpır ederken gördüm dehşeti...

    Benim boktan bi özelliğim, korkunç şeylerden falan pek etkilenmem ve korkulacak bi durum cereyan ettiği zaman da aşırı derecede soğukkanlı olurum.
    Ama başkan şoka girdi o an. Ben koştum burağın yanına, baktım buz gibi olmuş.
    Başkana dedim koş nöbetçi hocayla talebe başkanını çağır...
    dedim ama başkan Yerinden kalkamıyor. Çömelmiş kalmış orta yerde. Bakıp duruyor çocuğa.
    Ben gitsem o burda kafayı yer. Kendi gidemiyor zaten.
    Gittim aşçı odasından battaniye aldım bir tane. Çocuğun üstüne örttüm.
    Başkanı salladım bi iki, kendine geldi. Onu da yolladım.
    Kaldım çocukla bir başıma.
    O an Bana öyle bir hal geldi ki anlatamam.
    Yüreğim sığmıyor içime.
    Ağlamaya başladım.
    Ama yüreğim çıkacak hıçkırmaktan.
    Oturdum kaldım oraya öyle.
    Sarsıla sarsıla ağlıyorum.

    Baya bi sonra geldi iki üç hocayla başkan.
    Toparlandım.
    Çocuğu battaniyeye sarıp kucakladık iki kişi.
    Arabaya koyup hastaneye götürdüler.

    Iki gün içinde yedi sekiz kere ifade verdik.
    Toplamda Beş kere hakim karşısına çıktık.
    Olanları anlattık.

    Benim içim hala yanar aklıma geldikçe.
    1. Her başkan bir hocaya bağlıdır. Yemekhaneden sorumlu hoca neden o kapıyı takip etmedi?
    2. Yatakhaneden sorumlu hoca yatakları neden kontrol etmedi?
    3. Yurt idaresi o boşluğun önüne neden bir barikat çakmadı?

    Çocuğun ailesi ilk başta şikayetçi olmadı.
    Olay bi şekilde kapandı gitti.

    Benim aklımda hep şunlar kaldı burak kardeşime dair...
    Dağ gibi Babasının, içinden halen kanlar sızan tabutu taşırken ettiği şu sözler:

    Oğluuumm!!!...
    Fidanııımmm!!!...
    Ben seni yaban ellere şehit ol diye mi yolladım oğluuummm!!!..
    Ben seni kuran öğren diye yolladım yavruuummm!!!.....

    Evet o çocuk babasının gözünde şehit...
    Peki buna Sebep olanlar ne alemde?
    Yattıkları zaman, oğullarına baktıkları zaman acaba akıllarına geliyor mu burak?
    Bakıyor mu yaralı yüzüyle onlara?
    Cennette turşu var mı sahi?

    .
    .
    .
    15 ...
  2. 2.
  3. ihmalkarlıktan başa gelen bir çok acı sorun, genç ölümün bir örneği.
    ben ki okurken gözüm dolmuş, ağlamışım allah ailesine sabırlar versin.

    bizim sorumlular, yetkililer veya kıdemlilerimiz, adına her ne dersen de her zaman aldığı paranın derdine düşer. *
    öğrenciler özgürlük sever, gençler eğlence sever. en doğal haktır da.
    ama yetkililerin onların her zaman birer emanet olduğunu unutmaya hakkı yoktur. bu yüzden yetkililer ama kime anlatıyorsun?
    burak ın ve diğer kişilerin aileleri sustukça, kimsenin kaybı kaybedenden başka kimsenin umurunda olmayacak.
    yazılıp çizilenler sadece yazılmış olacak.

    not: bizim de sorumlumuz eski gardiyan bir kadındı ve sadece doğum günü için toplaşıp pasta kestiğimiz için(müzik dahi yok!) gecenin ikisinde kız yurdundan atmaya kalktı. sonra da içeri girmemiz için yalvardı. bizi düşündüğünden mi hayır. sadece kendi koltuğunu düşündüğü için. gecenin 2 sinde 2 saat inatla o kapıda kaldık. girdiğimizde ise 2 gün misafirhane de kilitli kalma cezası aldık. keşke hava soğuk olmasaydı, keşke olmasaydı da devam etseydik. ertesi günü de gidip şikayetçi olsaydık. hala pişmanım bunu yapmadığıma.
    1 ...
  4. 3.
  5. hayatımızın pamuk ipliğine sarılı olduğunu hatırlatan acıklı bir olay allah( c. c ) günahlarını affetsin kardeşimin.
    3 ...
  6. 4.
  7. türkiyede ihmal ve sorumsuzluk yapanın yanına kaldığını anlatan hikaye.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük