şehit yakınlarının verdiği tepki ise bu haklılardır, onlar ne söylerse haklılardır. yalnız bundan rant elde etmeye çalışan adamlar bunu yazdı mı uyuz oluyorum..
sanki akp den önce şehit vermiyorduk değil mi? zerre kadar sevmezdim tayyip erdoğan ı, yalnız bu sözlük bana sempati kazandırdı. ama öyle ya yağmur yağmamasının sebebi de erdoğan..
sahi küresel ısınmada da parmağı var mı bu adamın?
böyle ciddi bir konuda bile sempatizanlık yapmaktan vazgeçmeyenleri rahatsız etmeyen tepki dışa vurumu. bunların suratına tükürsen yarabbi şükür derler zaten...
terör eskiden de vardı, doğrudur. hatta 90-95 arası şimdiyle kıyaslanmayacak kadar fazla idi. gelen şehit haberleri ve pkk eylemleri daha yoğundu. ama özellikle apo'nun yakalanmasından sonra terör eylemleri 2003 yılına dek bitme derecesine gelmişti. 2004 yazında askerliğimi yaparken doğudaki arkadaşlarıma "durum nasıl" diye sorduğumda " gece görüş dürbünlerinde tavşandan başka bir şey görmüyoruz" diyorlardı bana. o yazın sonundan itibaren biten terör eylemleri tekrar canlanmaya başladı ve özellikle 2006 yazında yöntem de değiştirerek arttı. buna hükümetin müdahalesi ve tepkisi ne oldu? etkili ve tutarlı bir politika var mıdır terörle mücadelede? yoksa rüzgarın yönüne göre mi davranılmaktadır? sonuçta terör bu hükümet döneminde başlamamıştır ama yeniden dirilişi bu hükümete denk gelir. vatandaş ne yapsın peki. canı yanıyor, tepki veriyor. şehit cenazesi üzerinden siyaseti sadece diğerleri değil akp de yapıyor. kendilerine biçtikleri ve oynadıkları "mağduriyet" politikasını bu cenazelerde de sürdürüyorlar. sonuçta hükümetteysen icranın başısındır ve icraatına yönelik olumlu eleştiriler kadar tepkileri de değerlendirmen lazımdır. o cenazelerde bağıranları toptan bir partinin adamları, art niyetli kasıtlı kişler olarak değerlendirip duruma göz yummak devekuşu gibi başını toprağa gömmektir. merak etmeyin bu millet zamanında başka şehit cenazelerinde diğer hükümetlere de feryat figan etti. icranın başında olup da sorumlu değilmiş gibi davranmak da akp'ye özgü olsa gerek.
Erzincan'ın Kemah ilçesi kırsalında güvenlik güçlerinin PKK'lı teröröstlerle girdiği çatışmada şehit düşen Jandarma Komando Onbaşı Ahmet Bilgiç, memleketi Tokat'ın Zile ilçesi'nde gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı.
Cenazeye katılanlar terör örgütü PKK'ya lanet yağdırırken, hükümeti de protesto etti.
"Kahrolsun PKK, işbirlikçi AKP" ;Tayyip oğlunu askere gönder";, "Bu asker yatmadı vatanını satmadı";, "Apo'ya ölüm başka çare yok"; sloganları atılırken, tören sonunda öfkeli vatandaşlardan biri AKP'li Turhal Belediyesi'nin gönderdiği çelengi parçaladı.
türk ordusu ırak'a girdikten sonra yurdumuza hergün gelecek 10-15 şehit cenazelerinde meydana gelecek olan tepkiden çok daha az olan tepkidir. hükümete ırak'a girsin deniliyor. orda hergün onlarca şehit vermeye başlasak bu şehitlerin protestoları kime yapılacak. başta chp olmak üzere şehitlerimizin kanı üzerinden siyaset yapanlar bunun sorumluluğunu üstlenecekler mi? devlet anlık olaylara göre yönetilmez. yapılan her şeyin bir de sonucu vardır. şehit ailelerinin tepkisi ise o anki acıyla anlayışla karşılanabilir ancak oraya siyasi parti mitingi niyeti ile gidenlere yazıklar olsun.
bence şehitlerin ruhlarını inciten olaydır. bu olaylarda akp kadar tüm partilerde suçludur. hangi parti iktidar olmadı ki bu ülkede ve buna ek olarak hangi dönemde şehit verilmedi ki? şimdi kalkıp seçim öncesi oy kapmak niyetiyle insanlarımızın yumuşak karnı olan şehitlerden rant elde etmek isteyen zihniyeti görmek gerekir diye düşünüyor. metanet içinde geçmesi gereken bir ortamda propaganda yapmanın bir anlamı yoktur.
abdultatif şener dışındaki akp'li bakanların taziyelerini red eden şehit ailelerinin de bu gruba dahil olduğu gerçeği açık olarak önümüzde dururken, akp'nin bu tepkinin nedenlerini çok iyi düşünmesi gerekir.. akpliler,orada slogan atanların kimliklerini sorgulamadan önce şehit ailerinin, akp kurmaylarının taziye dileklerini bile red edecek, önlerinden geçerken onların yüzüne dahi bakmayacak kadar hükümete karşı öfke duyabilmelerinin nedenleri üzerinde durmalı ilk olarak.. teröre en çok şehit verdiğimiz yıllarda bile hangi hükümete böyle bir tepki gösterildi acaba. organize gruplar olayı proveke etmeye tabi ki çalıştılar. ama bu tepkinin içinde sadece onlar değil halk ve şehit aileleri de vardı.
at gözlüklerini çıkarmadan olaya sadece partici bir bakış açısıyla yaklaşma eğiliminde ısrar edenler, biraz da akp'nin 4.5 yıllık iktidarı sonucunda bu tepkinin nasıl bu kadar aşırı boyutlara ulaşabildiğinin sebeplerini kendi icraatlarında, uyguladıkları yanlış terör politiklarında arasınlar. takındıkları bu vurdumduymaz tavır, gerçekleri ısrarla görmezden gelme istekleri ülkeyi daha da çok geriyor.. ve ne yazık ki bu gerçeğin farkına henüz varacak gibi de durmuyorlar..
--spoiler--
Şehitler ve iç içe oyun planları
Türkiye'nin içinden geçtiği süreci yalın bir mantıkla anlamak zor. iç içe ve sonunda bedeli Türkiye'ye ödetecek oyunlar sergileniyor.
Gelin, sorularla karanlığın perdesini aralayalım:
- Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül "Her şeyi askerle birlikte yürütüyoruz" diyor. Demek ki askerin Kuzey Irak sınırında yığınak yapması, Genelkurmay Başkanı'nın "Kuzey Irak'a girmeliyiz, girersek başarırız" beyanı, hükümetin Bağdat ve Washington nezdinde yürüttüğü diplomasinin bir parçası... Gerekirse savaş ama önce diplomasi. Savaş en son çare ve bütün riskleri göz önüne alınarak başvurulacak bir çare. Bu noktada sivil irade ile asker arasında en küçük ihtilaf bulunmamalı. Çünkü savaş, milletin bütün varlığı ile devreye girmesi gereken bir olgu.
Mantıkla baktığınızda böyle olmalı. Sonunda hayat - memat sorunu. Bu noktada hükümetin ne Amerika ile ilişkileri "kollaması" söz konusu olabilir, ne başka bir şeyi. Sadece "Türkiye için hangisi iyidir?" sorusuna yoğunlaşılır? Asker de buna yoğunlaşır, sivil yönetimler de...
Ama sanki iç denklem öyle oluşmamış gibi.
Sanki bu iş, hükümete bir bedel ödetme amacına göre dizayn edilmiş gibi.
Sanki iş, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan gerilimin, 22 Temmuz'da alınacak sonuçlarla birebir bağlantılı gibi...
Sanki iş, şehit cenazelerinden siyasi sonuç üretmeyi amaçlıyor gibi..
Sanki iş, şehit cenazeleri ile Meclis' e bir parti daha sokmak, bu arada hükümetin toplum nezdindeki itibarını sarsmayı amaçlıyor gibi...
Bir soru şu:
Asker gerçekten Kuzey Irak'a girmek istiyor mu?
Kuzey Irak'a girip ne yapmak istiyor?
Kuzey Irak'a girme iradesi bile siyasi bir irade iken Genelkurmay başkanı neden inisiyatif alıp "Kuzey Irak'a girmeliyiz" dedi.
içerde, "Asker yanlısı" konumuna oynayan çevreler, bir yandan, hükümetin Kuzey Irak'a girmek istemediği, Amerika'yı ve Kürtleri kızdırmamak için böyle davrandığı, bu arada kendi grubuna da güvenmediği, bu sebeple teröre bile göz yumduğu ifade edilirken, hemen ardından, "Hükümet seçim öncesinde bir Kuzey Irak harekatı yapıp, seçime Ecevit gibi bunun avantajıyla girmek isteyebilir" teması işleniyor. Bu arada "Amerika Kuzey Irak'ta yaşayan PKK liderlerinden Karayılan ve Bayık'ı iade ederek Hükümete seçim yardımı yapabilir" iddiaları seslendiriliyor.
Ne yapsın hükümet?
Kuzey Irak'a girme kararı versin mi vermesin mi?
Kuzey Irak'a girsin ama seçimde işe yarayacak bir şey yapmasın!!!
Ne olsun?
Oradan da şehit cenazeleri gelsin, onunla da hükümet vurulsun!!!
Şöyle bir soru sorulmalı mı?
Munzur ya da Gabar dağları Kuzey Irak'ta değil.
Ya da ikisi subay üç kişinin ölümüne sebep olan mayın, Şırnak'ta... Şırnak da Kuzey Irak'ta değil. Ne olacak içerisi? içeride bir harekat gerekme z mi? Bu içerdeki terörü kim durduracak? Hükümet içerdeki terörün durdurulması için de mi bir siyasi irade beyanında bulunmalı?
Şöyle bir soru sorulmalı mı?
Baykal ve Bahçeli, terörle mücadele için cepheye mi gidecekler?
Şöyle bir soru sorulmalı mı?
Baykal, "Sen başbakan değil misin, Genelkurmay bana bağlı demedin mi? Ver öyleyse direktifi, asker gitsin Kuzey Irak'a!" diyor. Baykal, bütün siyasi felsefesini bu irade beyanı üzerine mi kurmuş bulunuyor? Genelkurmay Başkanı'nın her halükarda Başbakan'a bağlı, ona karşı sorumlu olduğunu mu düşünüyor? Ve Başbakan'ın bütün tasarrufları karşısında Başbakan'ın yanında yer almaya hazır mı? yoksa bir süre sonra ince bir viraj alıp, "Asker burada sivil toplum hareketi gibi davrandı" söylemine sığınır mı?
Şöyle bir soru sorulmalı mı?
Bahçeli Adana'da "Mehmetçiğin elini tutma" diye seslenmiş. Ne demek bu? Bahçeli yarın -farz ı muhal- hükümet olsa ilk işi Kuzey Irak harekatına izin vermek mi olacak? Olay "Mehmetçiğin elini tutmak - tutmamak"la sınırlı bir olay mı?
Şehit cenazeleri olayı bir başka dramatik görüntü arz ediyor.
Ağlayan analar var, bir de cenaze soyguncuları...
Siyaset nebbaşları...
Bir kitle sömürüsüdür gidiyor.
Cumhuriyet mitinglerinde "Türkiye laiktir laik kalacak" diye bağırıldı. Şehit cenazelerinde bu slogan yok. Şehitlik laikliğin neresine düşer pek bilinmiyor. Bir de şehit cenazelerine "Cumhuriyet mitingi" ahalisi katılmıyor. Burada başka bir slogan devreye girmeli... "Cumhuriyet mitingleri" CHP için oya dönüşmüştü, şehit cenazelerinden Birkaç MHP milletvekili çıkarılmak isteniyor. Hani "Sol CHP'de, sağ MHP'de birleşsin" diye buyurulmuştu ya...
Başı beyaz namaz tülbentli analara bakıyorum... Ak sakallı babalara, dedelere bakıyorum. Yanıp kavrulan başörtülü genç kızlara, bacılara, eşlere bakıyorum...
Şu cenaze soyguncuları o kadar uzak ki bu kitleye...
Ama her cenazede bir siyasi soygun sürüyor.
Cenaze kalabalığı içine karışan sağ - sol militanlar, ortamı "hükümet karşıtı - asker yandaşı" bir arenaya dönüştürüyor.
Bu da terörle mücadeleyi terörle mücadele olmaktan çıkarıp bir siyasi mücadele malzemesi haline dönüştürüyor.
Bir süre sonra bundan, şehid cenazelerinin bile bölünme sebebi olduğu bir kirli ortama varılır. Ağlayanlar ağlamaz olur, ortak acı, siyaset fesadına kurban verilir.
Burada bir de Genelkurmay Sitesindeki "refleksif kitlesel karşı koyma"yı ele almak lazım.
Bunun ne anlama geldiğini anlayan beri gelsin. Bildirinin muğlaklığı, daha ikinci gün yapılan ikinci bir açıklama ile de ortaya çıkıyor. "Bildirinin herhangi bir siyasi parti ile ilgisi yok!" Oysa bildiri varıp siyasetin göbeğine oturuyor bir kere...
Hem sormak lazım neye yarayacak bu kitlesel karşı koyma?
Şırnak'taki mayını kitlesel karşı koyma ile mi yok edeceğiz?
Taksim Meydanında "Kahrolsun terör" diye bağırıldığında bu, terör açısından neyi çözecek?
Bu kitlesel karşı koyma eylemi, bazı toplum kesimlerine karşı bir yöneliş haline gelirse, Genelkurmay ne yapacak? Türkiye çok daha derin bir çatışma ortamına sürüklenmeyecek mi?
Bu arada hükümete söylenecek bazı şeyler var.
Hükümet karşı propagandadan tedirgin olmuş gözüküyor.
Kuzey Irak konusunun bir "sıkıştırma operasyonu"nun parçası haline geldiğini görüyor, Genelkurmay'ın tavrını yadırgıyor, ama kan kusup kızılcık şerbeti içtim hesabınca, en azından ülke güvenliği açısından askerle farklı yerlerde gözükmek istememek kaygısıyla tavır koymuyor.
Tavır koymaması bir sorumluluk hassasiyeti içinde anlaşılabilir.
Ama kendisi adına yanlış anlaşılmaları izale edici tavırlar geliştirmesi de gerekiyor.
En azından Genelkurmay Başkanı'na "Ne oluyor?" diye soru sormak bir haktır diye düşünüyorum.
Kocatepe'de hakaret gören Dışişleri Bakanı, alkışlanan Genelkurmay Başkanı...
Ne bu?
Şırnak'taki binbaşı ve yarbayı Dışişleri bakanı mı koruyacaktı yani?
Bunu sayın Gül soramaz, ama bir de insaf lazım.
Genelkurmay Başkanı o törende ağlamış.
Hadi ben de sorayım:
Bir Genelkurmay Başkanı'na ağlamak mı düşüyor bu törenlerde?
Bir yandan "Ağlayıp teröristleri sevindirmeyeceğim" diyen analar, bacılar, bir yandan da gözleri yaşaran genelkurmay başkanları... Bunu da medyamız, askerin imaj operasyonuna katkı babında sunuyor...
Karmakarışık işler diyorum...
Yazının başında naklettim: "Her işi askerle birlikte yapıyoruz" diyor Dışişleri Bakanı Gül. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Doğrusu da odur. Ama medya kanalıyla yürüyen "toplumla ilişkiler" operasyonu hadiseyi pek öyle yansıtmıyor. "Asker bir şeyler yapıyor, tüm Türkiye uyuyor", algısı var ve bu sakat bir algı. Bu işin hiç mi uluslar arası boyutu yok, onu da mı asker götürüyor?
Bu algının değişmesi için hükümetin de tedbirler alması lazım.
Bir de şu:
Bakın bakalım şehid ailelerine, çoğunlukla toplumun hangi kesiminden? Bu insanlar hangi siyasi görüşte olabilirler?
Hani insan bazen hem şehit verip hem de şehidi elinden alınıp kaçırılan insan psikolojisine düşüyor. Hem çocuklarımız can veriyor hem de çocuklarımızın cenazesi, aykırı siyasi ideolojilere malzeme olarak kullanılıyor. Bu da işin bir başka çarpıklığı...
--spoiler--
Tayyip Erdoğan'a not:
"Ne acıdır ki terörle mücadelenin doğasında şehit vermek de var!" ifadesi, bir doğrunun ifadesi olmakla birlikte, bu, bir noktada "ölümlere gerekçe göstermek" gibi algılanma riski taşıyor. Daha önce "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözü de aynı anlama gelse bile, onun da toplum ruhunu yaraladığı, bu sebeple de yoğun şekilde istismar edildiği fark edilmelidir. Bence sadece acı paylaşılmalı. Sadece acı... Ve Başbakan, şehid ailelerini ziyaret edip, baş sağlığı dilemeli. Bu seçim döneminde bence sadece bunu yapmalı... Çünkü bu seçim döneminde Ak parti'yi vuracak olan şey, sadece şehid cenazelerine yoğunlaşan istismardır.
ikincisi de, hükümet, "içerdeki terör"ün neden önlenemediğini araştırmalı, sorgulamalıdır. Bunun için öncelikli tedbirler alınmalıdır. "içerdeki terör" konusunda toplum içinde yığınla spekülasyon dolaşıyor. Bu işin, yaşanmakta olan ve bir boyutunda askeri bürokrasinin rol aldığı siyasi mücadelenin bir parçası olduğu noktasında öylesine yoğun iddialar var ki...
Askere not:
Aslında "içerdeki terör" konusunda asker de kamuoyunu aydınlatıcı açıklamalar yapmalı. Çünkü "Neden önce içerdeki terör değil?" sorusu, askerin "Kuzey Irak ısrarı"nın bir siyaset manevrası gibi algılanma riskini doğuruyor. Bu tür terör hareketleri için en etkili yöntemin özel tim harekatı olduğu bilindiği halde 28 şubat sürecinde bu yapı neden kaldırılmıştır, şu anda dağları bombalamanın getirisi - götürüsü nedir, bu yolla terörü bitirmek mümkün müdür soruları kamuoyunda dolaşan sorulardır. TSK'nın "toplumla ilişkiler"i açısından öncelikle bu soruların izalesi gerekir.
Şu süreçte asker, yoğun biçimde bir siyaset gücü olarak tartışılıyor. Bir yazar "TSK tek başına partidir" diye yazıyor. (E. Berberoğlu, Hürriyet, 10 haziran) Bu iş askeri bozar. Bu iş, askerle toplum ilişkilerini bozar. Demokrasilerde elde silah politika yapılmaz. Yapılırsa toplumla kamplaşma kaçınılmaz olur. Askerin tavrı gider bir siyasi partiye monte olur ve diğer partilerle karşı kampa düşer. Bu bir milletin ordusu için felakettir. Ordu da, o andaki yöneticilerine emanettir ve herkes emanete riayet konusunda azami hassasiyeti göstermek zorundadır.
askerine kelle diyen, yan gelip yatma diyenlere verilen cevaptır.
kimin ne icin kullandığı bu haklı tepkiyi örtbas etmeye yetmez.
şehidine sahip çıkamayan, acz içindeki biri olmak ne acı ve ne acıdırki,
sen hala konuşmaktasın.
utanmadan...
gocunmadan...
verilen tepkinin akpnin kendisine ya da yandaşlarına değil, gücü elinde bulundurup sorunları çözemeyenedir. iktidarda olan chp olsaydı ve her gün şehit cenazesi kalksaydı, o zaman cenazelerde chp aleyhine sloganlar atılacaktı. bunu anlayamayacak kadar burnu büyümüş olan akp yöneticileri, her eleştiriyi kendi şahıslarına yapılmış sayıyorlar. bunlar sanıyorlarki iktidarlarını çekemeyenler, sadece bu çekememezliklerinden dolayı, ellerine geçen her fırsatta kendilerine saldırıyorlar ve yine sanıyorlarki iktarda bunlar yerine başkaları olsa şehit cenazelerine katılan provakatörler ordusu, bu sefer yöneticilerinin basiretsizliğini hoş gören naif bir halk kitlesine dönüşeceklerdir..
mesele sizin kim olduğunuz değil beyler, neyi başarıp neyi başaramadığınız...
Muhalefet partilerin düzenlediği söylenilen olaylar bütünü.
Öyle ya bir iki provakatör çığırdı diye t.c. hükümeti hain olamaz. Laf söyleyene misliyle iade edilir * .
cenazeye gelen vatandaşların tepkilerinden ibaret olmayan tepkidir. bülent arınç ve recep tayyip erdoğan beyefendiler bazı örgüt ve parti mensuplarının bunları yaptığını belirtmektedir. yalnız unuttukları bir nokta vardır ki; şehitlerin eşleri ve akrabaları bile hükümet temsilcileri ile tokalaşmaktan kaçınmaktadır. ve malesef hükümet ne yapacağını şaşırmış vaziyette; tepki gösterenlere tepki gösterme hatta tehdit etme cüretinde bulunmuştur. özeleştiri yapmaktan bile aciz hale gelmişlerdir. ayrıca arınç ve başbakan'ın haddine midir, evlat acısı yaşayanlara laf söylemek. bu nasıl bir pervasızlıktır.
yılmaz özdil'in konuyla ilgili bugünkü köşe yazısı..
--spoiler--
istismar...
Hep aynı laf:
"istismar etmeyin..."
Yani?
"Yuhlamayın..."
Deniyor ki, "cami avluları, bir partinin gençlik kollarına mensup tiplerle dolduruluyor, amigo gibi bağırtılıyor, provokasyon yapılıyor."
Soralım o halde...
Danıştay katliamından sonra, aynı camide, aynı bakanlar yuhlandı, kafalarına bardak fırlatıldı... Ülkücü müydü onlar?
Danıştay katliamından sonra, bakanlar yuhlanıp, kafalarına bardak fırlatılınca... O dönemin Genelkurmay Başkanı olan, sizin yere göğe sığdıramadığınız Hilmi Özkök, "halkın tepkisi, hakikaten takdir edilmeli, ama bir günle kalmamalı, daimilik kazanmalı" demedi mi? Hilmi Özkök, hangi partinin gençlik kollarına mensup?
Abdüllatif Şener...
MHP'li mi?
Neden öbür bakanların taziyesi bile kabul edilmezken, onun eli "onurlu bakan" diye sıkılıyor? Şehit eşleri provokatör mü?
Ve, birkaç soru daha...
Alt tarafı, kendi otomobilinin yerine bir başkası parketti diye, plakasını nal gibi yazıp, yarım sayfa "böyle hayvanlık olur mu?" diye makale döşenenler... Neden şimdi, "şehit haberlerini büyütmek doğru değil" diye akıl veriyor?
iş arkadaşı otobüs altında kalınca, "bu şoförü asın" diye yazanlar... Neden şimdi, "sağduyu çağrısı" yapıyor?
Şehit cenazesinde öfkesine yenilip, bağıranlara, "yakışıksız oldu, istismar oldu" diye ağız burun kıvıran yazarlarımız... Neden, "subaylar niye hiç ölmüyor" diye sorana, bir satır olsun dokunmadınız?
Son bir haftada 16, son bir ayda 30 şehit verdik... Hükümet'i kınayanları kınıyorsunuz... Şu AB'yi neden kınamıyorsunuz, "iki kelimeyle bile kınamıyor" diye?
Çocuğunu taa Amerikalar'da okutan arkadaş... Şehit binbaşı oğlunun, 5 gün sonra ÖSS'ye nasıl gireceğini merak ediyoruz...
Sen etmiyor musun?
Yok mu bi burs murs?
Uzatmayayım...
Şehide kahrolmanın, haykırmanın, partisi, sağcısı solcusu olur mu kardeşim?
Aklınızı mı yitirdiniz siz?
Zaten gelmiyorsunuz cenazeye...
Acımıza karışmayın bari.