en iyi bildiğimiz birine 3 paragraflık yer ayırdım.
izmit, bazıları Kocaeli diyor. alışamadık tabi, izmit.
öğle saatlerinde, şehir merkezi koca ağaçların korumasında tam bir sessizlik içerir.
köy kökenli, terbiyeli insanlar oraya ekmek parası için gelmiştir ve akşam evine gidip "izmit te falanca yerde çalışıyorum ve beni seviyorlar" diyebilmek için, etliye sütlüye karışmaz, arada arkadaş ve amirine sıcak espriler yapar.
işte o sıcaklık ve değer verme şehrin atmosferine yayılmıştır.
aynı saatlerde herhangi bir köyünde ise rüzgarlı bir sessizlik hakimdir. belki bi kaç horoz ve tavuğun sesiyle bi kaç karganın sesi.
bunu anlatamadım ama benzer şeylerdir.
bir de izmit geçiş güzergahı ya, boyuna kamyon geçer, yollarından. sabaha karşı sesleri güzeldir. önce ses, sana doğru yaklaşır sonra aynı sakinlikte uzaklaşır.
yani izmit te alaca karanlığın atmosferi lastik sesidir.
ankara;
sabah işe gidiş saatlerinde sıkıcı, sinir bozucu
akşam iş çıkış saatinde stresli, aceleci ama mutlu
cuma akşamları öğrencilerin ve gençlerin renk kattığı
haftasonları sokakların klasik türk aileleriyle dolduğu
haftasonu akşamları yine öğrenci ve gençlerin canlılık verdiği
yaz mevsiminde kupkuru sıcakta çalışmak zorunda olanların hüznüyle dolu
kış mevsiminde soğuktan ağlamak üzere olan insanların otobüs gelsin artık diye yalvardığı
sonbaharda ankara'da yaşamayı bir kez daha sevdiren
ilkbaharda ankara'dan kaçma planları yaptıran
ve 25 senedir melih gökçek içermesine rağmen bir çok insanın sevdiği
insanın duygudurumunu bir anda etkileyen atmosferdir. Öyledir ki ruhunun derinliklerinde bir parça oluverir ve gittiğin her yerde peşinden gelir sanki.
hani her şehrin başka bir ruhu, ambiyansı olur ya, mevsime, saate ve kişiye göre değişebilen, o nu kastettik.
mesela Eskişehir, böyle kendi içinde modern olmaya çalışan ama hala buğday kokan bir havası vardır, şahsım açısından.