en sikindirik milliyetçilik türüdür. bu ancuk ağızlılar sanki o şehri fethetmiş gibi övünüp dururlar. övünülecek bir şeyin yok mu lan bu hayatta? siktir git onunla övün.
olmayan bir tabirdir. şehir milliyetçiliği ne amk. aşırı memleket sevgisi falan dense yine anlaşılır. ayrıca ne saçma bir şeydir ki insan , geldiği yeri tabiki de övecek. farklarını belirtecek.
Bir Gaziantepli olarak fazlasıyla yaptığım, yaşadığım milliyetçiliktir. Neticede bu bir aidiyet meselesidir ve bunu anlayamayanlar ya da bu zevki tadamayanlar şehirlerini sevenlerle kendilerince dalga geçtiğini sanarak teselli olurlar.
Peşin not: bunu yaparken bazı andavallar gibi körü körüne övmem, sevmem.
çok mantıksızdır. genelde uzunca bir süre kendi memleketinden başka yeri görmeyip sonradan istanbul, ankara, izmir gibi kozmopolit şehirlere göç etmek zorunda kalan insanlarda görülür.
bundan daha saçması da kurum ve marka milliyetçiliğidir. odtülü, bilkentli, mülkiyeli vs gibi kimlikler edinmek, bu okulları türkiyenin en iyisi ilan edip, geri kalanları sikindirik okullar olarak göstermeye çalışmak, kendisi o okulda bilmem kaç tane dersten kalmış, bilmem kaç tane dersi de en düşük notlarla hocaya yalvara yakara geçmişken başka okulların öğrencilerine laf atmak; bu hastalığın en belirgin etkileridir.
Kalmış mıdır böyle birşey bilmiyorum.
En genel tabirle, şehir kimliği üzerinden şekillenen aidiyet şekli dersek, yerinde olur diye düşünüyorum.
Lakin herseyin ve herkesin her yerde oldugu küresel çağda böyle bir aidiyet türünden bahsetmek ne denli anlamlı olur, bilemiyorum.
Yaşadığım şehre şöyle bir bakıyorum da, iranliların alışveriş yapıp caddeleri ve otelleri işgal ettiği, afgan azeri ve pakistanlıların mülteci olarak kaldığı, suriyelilerin dilencilik yaptığı, başka şehirlerden ve hikayelerden gelme on binlerce öğrenci ve çalışanın şehir ortamına aktığı ve en nihayetinde hakkarililerin koloniye çevirdiği bu şehrin otantizminden bahsedilebilir mi? Yerli halkın tamamına yakını da başka sehirlere göç etmiş haldeyken...
Kendi hayatıma baktığım vakit de aynı şeyleri görüyorum.
Küreselleşmeyi izah ederken kullanılan çok çarpıcı bir örnek vardır. Bu örneğe göre en basitinden yaşadığınız evin beyaz eşyası almanların, elektronik edevat japonların, binilen aracın üreticisi ise amerikan ya da fransız vs. Bundan daha çarpıcı olanı ise dünyanın farklı farklı cografyalarinda üretilip de evinizde biraraya gelen bu dehşet mobilizasyonu oldukça doğal bir durum olarak algılamamız...
Müzik çalarında altı yedi dilden şarkı bulunan insanların çağında şehir milliyetçiliği fanteziden ibaret duruyor.
Yeni yüzyılda, ulus devlet modeli dahi tartışma konusuyken, şehirlere olmadık anlamlar yüklemenin pek bir anlamı yok.
11.yy'den bu yana sürekli göç halinde olan türk toplumunda olması gereken en son şey. adam tokatlı gelmiş izmirin güzelliklerinden bahsedip ona buna kin kusuyor.
Bende fazlasıyla olan milliyetçilik. Mümkün olduğunca kendi şehrimde üretilen ürünleri alırım. Diğer şehirlerde üretilen ürünleri alınca sanki yabancı mal alıyormuşum da yerli malı kullanmıyor muşum gibi gelir.
En fazla malatyalılar yapar. Kendimden ve bütün yakinlarimdan bilirim. Bize her yer trabzonlular falan geçsin. Valla bir malatyalı için dünya , malatya ve diğer herseydir.