"Benim şefaatim ümmetimin günah-ı kebair (büyük günah) işleyen kısmınadır."
buyurmuşlardır. Bu kelamın sahibi, peygamberlerin şahı resulullah efendimiz (a.s.m.) "ismet" sıfatına sahip... Yani o'na günah dokunamaz. O'nun yaratılışı günahsızlık üzeredir. Bu sıfat bütün peygamberler içinde de geçerli...
Peygamberleri insanlar için birer rehber, birer önder olarak gönderen Allah, onları günahsız kılmakla insanlara şu mesajı da vermiş oluyor: "günah işlememeye bütün gücünüzle çalışın!"
Sözü edilen hadis-i şerifi bu gerçeğin ışığında değerlendirmek gerek. Bu hadisten; "şefaatin ancak büyük günah işleyenlere yapılacağını, küçük günah işleyenlerin bundan mahrum kalacaklarını" anlamaya mantıken imkan yok.
Dikkatle incelenirse, bu peygamber kelamından şu iki büyük mesaj hemen alınabilir: Birincisi: bu hadis-i şerif, "büyük günah işleyenin küfürle iman arasında kalacağını" iddia eden mutezile fırkasına en güzel bir cevap... Ümmetinin yetmiş üç fırkaya ayrılacağını haber veren Allah Resulünün (a.s.m) bu mübarek sözü, Ehl-i sünnetin en büyük bir delili...
Diğer mesaj da şu: şefaat izninin verilmesinden sonra, başta peygamberler olmak üzere, melekler ve salih kullar müminlerin günahlarının bağışlanması için Allah katında şefaatçi olacaklar. Bu herkesin manevi mertebesine göre gerçekleşecek.. Büyük günahlar ise, Allah katında hatırı en ileri olan Peygamberimizin (a.s.m.) şefaatiyle af edilebilecektir.
Nice insanların imana susadığı, iffetsizlikle kavrulduğu, cehalet içinde çırpındığı ve kendilerine uzanacak şefkatli eller beklediği bu dehşetli zamanda, bütün bunları bir tarafa bırakıp bu gibi, zihinleri karıştıracak meseleleri gündeme getirmek en azından büyük bir gaflet. Ve bunda ne fayda görüldüğünü anlamak da mümkün değil!..