şarkının bir çeşit ete kemiğe bürünme, ruha bulanma halidir. çoğunlukla ruh haliyle de alâkalı olan bu durumun yanısıra, çok iyi bir kalitede icra edilmiş müziklerde de geçerli durumdur.
gözlerin kapanmasıyla birlikte kulakların dış sesle ilgisinin kesildiği gibi zihnin de bulunulan ortamdan, şehirden, ülkeden, hatta gezegenden uzaklaşmasıyla bünye ritm dışında hiçbir reaksiyon göstermez. Ardından yüz kaslarına çöken rahatlık tüm vücuda dalga dalga yayılır. Şarkı giderek kana yayılırken "Mümkünatı olsa da şu şarkıyı karşıma alıp, bir büyük eşliğinde dertleşsem" denilen raddeye çoktan gelinmiştir.
daha sonra bu arzunun gereksiz olduğunu bambaşka bir boyuta geçince anlarsınız. O boyut ise hepinizin malûmu olan "şarkının şarkı olmaktan çıkmaya başladığı an"dır. Olayın maddesel kısmı çoktan geçmiş olup, bedenin ağırlığı giderek yok olur. Şarkı, zihinde bulunan tüm kara deliklere birer tıpa kapatılır. Âşık'ın, maşuk'unu bulduğu andaki gibi havaya yayılan huzur tam bu noktalarda mevcuttur.
şarkının bitiminde kulaklıklardan gelen çıtırdama sesine kadar bu hisler mevcudiyetini korumaya devam eder. Sonrasında içinde bulunulan derdin, keder ve kahrın ağırlığına göre bir nebze hafiflemiş olunulur.
şüphesiz ki müzik; tüm canlılar için tanınmış bir lükstür, bir nimettir.
sesi son seviyeye çıkarmanıza rağmen yetmeyen, bağıra çağıra söylemek istediğiniz ''ben yazsam bu kadar iyi anlatamazdım kendimi'' dediğiniz bir şarkıyı dinlerken yaşanan andır. Bir dinlersiniz, iki dinlersiniz, duramaz tekrar tekrar dinlersiniz. Sonra bir bakmışsınız boku çıkmış, bıkmışsınız, çalmaya başladığında ''off yine mi bu'' efektiyle direkt geçiyorsunuz bir zamanlar çok sevdiğiniz o şarkıyı. Öyle özel şarkıları çok çok dinlememek lazım bu yüzden.