divan edebiyatına türklerin kazandırdığı bir nazım biçimidir.
bestelenmek için yazıldığı için ağır bir dil kullanılmaz.
nedim en fazla bilinen insandır bu konuda.
Bundan sonra artık bir şarkının nakaratında buluşuruz olmadı çok özlersek birbirimizi gurur yapmayız şarkının son nağmelerinde ararız birbirimizi, bakarsın sonra beraber dinlemeye başlarız önce güleriz sonra ağlarız zaman ilerledikçe bir daha severiz yine yeniden sonra bir şarkının nakaratında ömür boyu beraber kalırız sela okunana dek.
duyguların sanatla dansıdır.
bu öyle bir danstır ki insan bazen dinlediğinde büyülenir. ve dışarıdan kendine baktığında ya şarkının yalancı bir büyücü olduğunu yada senin sen olmadığını görürsün.
kim yalancı ? şarkılar mı yoksa sen mi ?
üstat öyle bi tarif etmişki ben daha üstüne tanımam. aynen aktarıyorum.
Nedir şarkı? bişi olur bişi yaşanır o acısıyla tatlısıyla hüznüyle kederiyle sözünü getirir. Söz ezgisinin hamalı olur taşır müziği getirir de şarkı olur türkü olur dünyayı dolaşır. Türkü yakmak derler ya anadoluda, bişi olurda türkü yakılır. Tiyatro yakar gibi yakılmaz. Öyle ya şimdi Çarşambada adamın biri yeşilırmağın üstündeki köprüye oturup köprüden ayaklarını suya sallayıp, elinde sazı lingi ling ııııııı lingi ling ııııı lingi ling ııııı lingi ling ııııı "ulan bu çarşambayı alsa alsa ne alır?" Lingi ling ııııı lingi ling ııııı lingi ling ııııı "icabında sel alabilir tek hece cuk oturttum helal olsun lan bana" yöntemiyle türkü yakılmıyorki. Çarşambayı sel alıyor insanlar ölüyor, onun ağıdı olarak çarşambayı sel aldı türküsü varda radyolarda çalıyor. Hekimoğlunu vurdularda Hekimoğlunun türküsü var...