şarabın fermanı

entry1 galeri0
    1.
  1. Menekşe lekeler düşerken yağmur gibi
    bölgelerin üzerine, kurbanların üzerine,
    hayretle açar şarap kapılarını,
    ve ayların barınağı içine uçar
    ıslak kırmızı kanatlı bedeniyle.

    Ayakları dokunur duvarlara ve kiremitlere
    boğulmuş dillerin nemiyle,
    ve çıplak günün yumurtasında
    düşer arıları damlalarca.

    Bilirim kış geldiğinde
    kaçmaz şarap çığlık çığlığa,
    ya da saklanmaz kasvetli kiliselerde
    fırlatılmış paçavralarda aramak için ateşi,
    sonra uçar mevsimin üzerinden,
    artık gelmiş olan kışın üzerinden
    o katı kirpikler arasındaki bir bıçakla.

    Görürüm dolanıp duran düşleri,
    ayrımsarım uzaklardan,
    ve görürüm önümde, camların ardında,
    sefil giysilerin toplanışını.

    Ulaşamazlar onlar şarabın güllesine,
    etkin gelinciğine, onun kızıl ışıltısı
    ölür, boğulur avuntusuz halılarda,
    ve yalnız kanallar boyunca,
    ıslak caddeler boyunca, isimsiz nehirler boyunca,
    akar boğulmuş o kekre şarap,
    o kör, yeraltından gelen ve yalnız şarap.

    Dururum onun köpüğünde ve köklerinde,
    ağlarım yapraklarında ve ölümünde,
    düşmüş terzileri izleyerek
    rezil kışın ortasında,
    tırmanırım nemden ve kandan merdivenleri
    ve yoklarım duvarlar boyunca,
    ve gelmiş zaman hakkındaki kaygıyla
    çömelirim bir taşa ve ağlarım.

    Ve o acı tünellerde gezinirim
    giyinmişim uçucu metallerle,
    yalnız mahzenlere doğru, düşlere doğru,
    yeşile ve titreyen zifte doğru,
    aldırışsız demircilere doğru,
    çamurun tadına ve gırtlağa doğru,
    ölümsüz kelebeklere doğru.

    Kaldırdığında şarabın adamları
    o dut renkli kuşakları,
    ve tırmalanmış arıların başlıklarını,
    ve ölmüş gözlü dolu bardaklarla gelirler,
    ve tuzlu sudan dehşetli kılıçlarla,
    ve selâmlarlar birbirlerini boğuk büğlülerle
    ve şarkı söylerler düğün niyetiyle.

    Onların boğuk sesli şarkılarından
    ve masadaki ıslak madeni paraların gürültüsünden,
    ve ayakkabıların ve üzümlerin
    ve yeşil kusmuğun kokusundan,
    ve ölen şafağın duvarlarına çarpan
    tuzun ezgisinden hoşlanırım.

    Varolan şeyler arasından konuşurum. Tanrı göstermesin
    şarkı söylerken yeni şeyler keşfetmemi!
    Duvarlardan akan tükürükten bahsederim,
    fahişelerin yavaş çoraplarından bahsederim,
    bir kuş ayağıyla tabuta vuran
    şarap adamlarının korosundan bahsederim.
    Bu şarkının tam ortasındayım, caddelerden
    yuvarlanan kışın ortasındayım,
    ayyaşların arasındayım,
    unutulmuş yerlere çevrilmişler açık gözlerle,
    ya düşünüp taşınırlar çılgın üzünçte,
    ya da uyurlar, külde yıkılırlar baş aşağı.

    Anımsarım geceleri, gemileri, tohum ekimlerini,
    ölmüş arkadaşları, koşulları,
    acı hastaneleri ve yarı açık kızları:
    anımsarım undan ve köpükten mücevheriyle
    belli bir kayaya vuran o dalgayı,
    ve bazı ülkelerde sürdürülen o hayatı,
    bazı ıssız kıyılarda,
    palmiyelerdeki yıldızların sesini,
    camlarda bir yürek atışını,
    lânetli tekerleri üzerinde hızla ve kasvetle
    geçen treni, ve buna benzer üzgün şeyleri.

    Şarabın nemine, sabahları,
    kış günlerinin sıkça kemirdiği duvarlarda
    düşerken onlar kuşkusuz ıssız mahzenlere,
    bu dünyanın gücüne gelir savaşımlar,
    ve yorgun metaller ve sağır sardunyalar,
    ve mahvolmuş itirazlardan bir kargaşa vardır,
    şişelerden şiddetli bir ağlayış,
    ve gevşek bir kırbaç gibi bir cürüm.

    Şarap delerek iliştirir kendi siyah dikenini
    ve oynatır kendi kasvetli kirpisini,
    hançerlerin ve gece yarılarının arasında,
    kirletilmiş boğuk sesli gırtlaklar arasında,
    puroların ve örgülü saçların arasında,
    ve bir deniz dalgası gibi şişer sesi
    gözyaşlarıyla ve ceset elleriyle uluyarak.

    Ve kaçarak gider kovalanan şarap,
    ve sağlam meşin torbası ezilir
    at nalları altında, ve yavaşça sıvışır şarap,
    ve fıçıları, havanın yüzleri kemirdiği
    yaralı gemilerde, sessizliğin mürettebatıdır,
    ve kaçar şarap anayollarda,
    kiliseleri geçerek, kömürün arasından,
    ve düşer onun horozibiği tüyleri,
    ve kükürtle maskelenir ağzı,
    ve alazlanır şarap yıpranmış caddeler arasında
    avlayarak kuyuları, tünelleri, karıncaları,
    üzünçlü ölülerin ağızlarını,
    çünkü onlar arasından ulaşır yağmurun ve ölülerin
    birlikte eridikleri toprağın mavi rengine.

    Pablo Neruda
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük