siir denen; tüm yazinsal olanaklarin icinde 'soyut' ele alindiginda müzige en yaklasabilen, özgürlükte (yaratildigi asamada)felsefeyi bile asabilme gizilgucune sahip; sanri, endise, korku, elde ne varsa disavurulabilecek, yazilmamis, sayfanin kenarinda asili kalmis, sakat birakilmis bir tek kelimeyle dahi anlatma yetisine sahip olansa; bu yetisinin sinirsizligi capinda ve oraninda da okutana ve okuyana özgü, var oldugu kisinin bilinci, anlayisi, birikimi, aslinda en ari sekliyle istegiyle bicimlenen, yeri gelince bir hecede bin anlam tasiyabilendir.
üniversite'de ögrenmek, ezberlemek zorunda kaldigi, sairin siir varligindan hangi ölcüye göre secip derse getirdigi belirsiz siirleri tahtaya yazdirip 'amaci anlatmak olmayan' sairin, siirde 'ne anlatmak istedigi'ni sorup, bir de yorumlari da begenip begenmeme hadsizligine düsmekten daha fazla capi olmayan ögret(e)me(ye)nden, baska ne beklenir?
siirin sopasi yok...
özellikle ahmet haşim in merdiven şiirinin öğrenciler tarafından açıklanması neredeyse imkansızdır; çünkü şairin hayat hikayesini bilmeden bu şiirle ilgi yapılan yorumların hepsi manasızdır. ama lise 1' de edebiyat hocaları hiç acımaz bu şiiri sorarlar. siz de ahmet haşim'in hayat hikayesini bilmeden bir şeyler karalar sıfıra yakınsayan bir not alırsınız.
genellikle testlerde veya yazililarda soruldugu icin ** hazirlayanin hoca olmasina ragmen, saire küfredilmesine neden olan sorudur. (bkz: ulan sairin de, anlattiginin da..!) *
bu konuyla ilgili olarak:
bir gün, bir sınıfta, öğretmen öğrencilerine yahya kemal beyatlı'nın bir şiirini okutup "şair burda ne anlatıyor?" diye sorar ve cevabın bir kompozisyon içerisinde yazılıp ertesi güne getirilmesini ister. allah'ın işine bakın ki o sınıftaki öğrencilerden biri yahya kemal'in torunudur. sinsi torun okul çıkışı dedesinin yanına gidip şiiriyle çok ilgileniyormuş gibi yapıp dedesinden temaydı, imgeydi, manaydı her şeyi öğrenip kompozisyonunu yazıverir. yazılar verilir, hoca okur hepsini ve ertesi gün verdiği notları açıklar. torun 1 almıştır. afallayan torun bir hışımla dedesinden* hesap sormaya gider. dedesine durumu, olayı bir bir anlatıp "ne ayak dede?" diye sorar. yahya kemal de: "ulan eşek sıpası! şiiri yazan benim ama ona anlam verecek olan okuyucudur. demek ki hocan benim yorumumu pek beğenmemiş!" der ve kahkayı patlatır ama içten içe de şiirini iyi yorumladığını ve hocanın da tırt olduğunu düşünür. sizin anlayacağınız şiir böyle güzel bir şeydir, fazla kurcalamaya gerek yoktur...
not: konuşmalar biraz sallama gibi görünmekle birlikte olayın gerçek olma ihtimali yüksektir ama bahsedilen şairin yahya kemal beyatlı olduğu şüphe götürür cinstendir.*
şairin kemiklerini nasıl sızım sızım sızlatırım, mezarında ters döndürürüm diye düşünen bir cinyısın bulduğu yöntemdir. zira şair anlattığını şiirinde anlatmıştır.