buram buram tarih kokan ama tarihi değil tarihi şahsiyetlerin duygularını anlatmaya çalışan bir çalışma olmuş. çok datlu bir üslupla yazmış, ağızda eriyip gidiyor daha okurken. doymayı değil tat almayı istiyorsanız okuyunuz efenim...
kitabı bitiremedim bile. iskender pala'nın muhafazakar bir kişi olduğunu biliyordum ama alevileri bu kadar itham altında bırakacak bir kitap yazacağını tahmin etmemiştim.
alevilere bu kadar soykırım düzeyinde eziyet etmiş olan yavuzu methedip şah ismaili yerin dibine sokmuş. olacak gibi değil.
cem töreninde yapılanları çarpıtmış, alevileri yanlış tanıtmış. ve büyük ihtimalle de bunu bilinçli yapmış. asıl acı olan da bu.
yazık gerçekten yazık. bir de utanmadan televizyon programlarına çıkıp bu kitabı özellikle aleviler okusun diyor. gerçekten bunu utanmadan yapıyor. ben alevileri severim diyor ama tarihi çarpıtmaktan da geri kalmıyor.
özellikle aleviler bu kitabı alıp da bu adama para kazandırtmamalı.
6. bölüm alemşah
hıtayi işin düşer
gelip gidişin düşer
dişleme çiğ lokmayı
yerine dişin düşer hıtayi
bu bab, şah'ın annesini öldürttüğü beyanındadır.
bu bölüm bu şekilde başlıyor ve 54. sayfada sah ismail'in söylediği şu şiir verilmiş:
"hakikat ilminin sırrın, ne bilsin her taharetsiz
bu sırra ermedi münkir, anın katlin reva gördüm."*
bir yıldızla dipnot olarak iskender pala bu şiirin çevirisini yapmış. çevirisi şu:
*"ali'ye bağışlanan hakikat ilminin sırrını bir taharetsiz nereden bilecek ki!.. ali'ye eremeyip o sırrı inkar edenlerin öldürülmesini işte bu yüzden reva gördüm."
şiirde ali geçmemesine rağmen herhalde yazar okuyanlar kastedileni daha iyi anlasın diye ekleme yaparak açıklamış.
bu bölüm şah ismail'le ilgili birçok olumsuz şey içeriyor. ezanı değiştirmiş olması, kızılbaşlığa geçmeyenleri kaynayan yağa attırtması, hatta annesini bile kendisine karşı çıktı diye öldürtmesi.
şah ismail'in şu ana kadar neredeyse bir "cani"(!) olduğunu görmüş oluyoruz. bir kaç farklı kaynaktan daha okumak gerekliliği ortaya çıktı. gerçekten mi böyle birisi idi ya da yazar yanlı mı yazmakta?
4. bölüm şehzade ve 7. bölüm selim'de anlatılanlar ise daha sonra padişah olacak olan yavuz sultan selim'in ne kadar güçlü, dirayetli olduğunu anlatan ifadeler içeriyor. babasına nasıl karşı çıktığı, osmanlının içinde bulunduğu durumdan nasıl sıkıntı duyduğu, şah ismail'i nasıl küçümsediği anlatılıyor.
kısacası ilk 8 bölüm itibari ile şah ismail yerilirken, selim övülüyor.
kitabın genelinde sevgi konusu işlenmekte (yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi) ama özellikle 43-44-45 nci sayfalarda yazılanlar altı çizilecek nitelikte.
"... acaba sevginin bir adı da kendine güvenmek miydi?... " ... "... ama kendine güven ile kendini beğenme arasındaki ince çizgiyi nasıl ayırt etmek gerekiyor?..."
"... sevginin bitebilen bir şey olduğunu yahut gittikçe kuvvet ve güç kazanabildiği gibi zamanla zayıflayıp etkisizleştiğini o vakit kabul ettim...." ... "belki de aşırı sevgi kıskançlığı, kıskançlık uzaklaşmayı, uzaklaşma da azalmayı tetikliyordu...." ... "insan sevgi ile yaşar, sevgisiz ölürdü. sevgi bir cennet, sevgisizlik de cehennem sayılırdı. sevgisiz yaşayanların ölülerden farkı kalmıyordu çünkü."
"... o gece sevginin karşılıklı oturup birbirinin yüzüne bakmak olmadığını, bilakis yanyana oturup aynı noktada ortak bir hedefe bakmak olduğunu anlamıştım." ... "insan sevgiye hükmeder; ama aşk insana hükmeder!"
ilk 80 sayfası itibari ile şah ismail'e ve yaptıklarına şaşırıp kaldığım romandır. ne kadar zulüm yapmış öyle diyorum. eğer ilerleyen sayfalarda bu tarz devam ederse çok yanlı bir roman olduğu yaftası klavyemin köşesinde durmakta, taraflı olduğunu hissettiğim an yapıştıracağım.
merakla bekliyorum osmanlı'nın alevilere yaptığı zulüm de anlatılacak mı bir yerde diye.
alıntı: sayfa 18.
" ömer şarkı söylüyor, bihruze de kilden dökülmüş, armuda benzeyen beş delikli tomağını avucunun içine oturtup ney ve rebaba eşlik ediyordu."
(bkz: tomak)
alıntı: sayfa 26.
"şallak osmanlı yurdundan her isteyen de şeyh efendimiz'in eşiğine gelip diz kırabiliyordu."
(bkz: şallak)
iskender pala'nın 1 ekimde çıkmış olan yeni romanı. katre-i matemin esrarengiz havasından sonra yine sarıp bırakmayack bir konu daha; şah ismail ve yavuz
hıtayi hal çağında
hak gönül alçağında
kabe yapmaktan yeğdir
bir gönül al çağında hıtayi
bu bab, erdebil yakınlarında bir yerlerde yıldız toplayan çocuğun sevgiyle tanışması beyanındadır.
ağustos 1501,
kamber söz perdesini açanda:
babaydar akrabalık ilişkisi belli olmayan 8 yaşındaki romanın anlatıcısına (kamber) önemli şeyler anlatacağını söyler: sayfa 3-4.
"nefes aldığın her saniyede sevgiye yürü babacığım, sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin!..."
"bütün inançların temeli sevgidir. her kim bir şey veya kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur. kulluk, sevginin yedi derecesinden biridir ki ilk adımda dostluk başlatır. bu dereceler ezeli 'ilgi'den doğar, ilgiyi 'sevgi' takip eder. sonra 'tutku', 'aşk', 'şevk' ve 'kulluk' diye devam edip ebedi 'dostluk'la nihayet bulur...."
"... akıllı insan kendisine zarar verecek sevgiyi istemez."