safevilerin kendi yazdırdıkları tarih kitabı olan alemarayi abbaside kürtlere yapılan soykırım tarzı katliamlar da yer alır. fars bölgelerinde yapılan katlianlar da yer alır. halkı zorla şiileştirmiştir ama katlettiklerinin çoği türkmen değildir, zaten türkmenlerin çoğu aleviydi , iranilerin içerisinde ise neredeyse herkes sünniydi.
tekimilatül ahbar kitabında farsi bölge olan şiraz şehirnde yapılan katliamlar geniş anlatılır.
--spoiler--
şah hatayi'm muhabbete bakarım
ben doluyum ben dolana akarım
güzel pirim bir dert vermiş çekerim
bir derdim var bin dermana değişmem
-spoiler--
Anadolu alevileri onu mehdi sanardı. Birçok alevi isyanının sorumlusudur. Memlûk seferinden sonra yavuz'a yalvarmış, barış istemiştir. Savaş alanına çıkmamış, yardımcılarının ısrarıyla savaşa girmiştir. Eşinin yavuza esir düştüğüde yazar.
Ek olarak, bayburt ve erzincan'a yoğun olarak saldırmıştır. Dulkadir beyinin kızını istemiş, bey kendisinin dinsiz olduğu için vermeyeceğini söylediğinde beyliğe saldırıp beyliğin atalarının mezarlarını açıp yakmıştır. Ruh hastasıdır. Kapıda düşmanı görünce kaçmıştır.
Çaldıran Savaşı'nda Yavuz Sultan Selim'e yenilmesiyle bilinen, Hatayi mahlası şair ve Yedi Ulu Ozan'dan biri, Safevi Tarikatı'nın şeyhi, Safevi Devleti'nin kurucusu ve ilk Şahı.
Şah ismail 17 Temmuz 1487'de Erdebil'de Alemşah Halime Begüm ve Şeyh Haydar çiftinin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Şeyh Haydar 1488'de babası Şeyh Cüneyd'in intikamını almak için Şirvanşahlar Devleti üzerine saldırır ve başarılı sonuçlanan Derbent Kuşatması sonunda Şirvan hükümdarı Ferruh Yaşar Gülistan Kalesi'ne çekilerek 7 ay muhasarada kaldıktan sonra Şeyh Haydar'ın güçlenmesinden çekinen Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup 1488'de Ferruh Yaşar'a yardım gönderdi ve Tabersaran yakınlarında yapılan savaşta Şeyh Haydar öldürüldü. Başı kesilerek Tebriz'e getirirdi ve 2 gün sokaklarda halka gösterildikten sonra köpeklere atıldı. Şah ismail bu olayın intikamını 1501'de Tebriz'e girdiğinde çok acı bir biçimde alacaktı...
Babası Şeyh Haydar öldürdükten sonra, ismail'in dayısı Sultan Yakup tarafından annesi Alemşah Begüm ve abileri Sultan Ali ve ibrahim ile birlikte Şiraz Valisi Mensur Pürnak Bey'in yanına gönderildi. ismail o sırada daha 1 yaşında yetim kalmış bir bebekti. Sultan Yakup ölene kadar ismail, Alemşah Begüm, ibrahim ve Sultan Ali Fars'ta istahr Kalesi'nde hapsedildi. Sultan Yakup ise 1490'da eşi tarafından bir saray entrikası sırasında öldürüldü.
Daha sonra Akkoyunlu Devleti'nde bir taht savaşı patlak verdi ve Akkoyunlu tahtına geçen Rüstem Bey kardeşi Baysungur ile yaşanan saltanat mücadelesi sırasında aklına Şeyh Haydar'ın oğulları geldi ve onlardan yararlanmak için ismail ve abilerini hapisten çıkarıp serbest bıraktı. Neredeyse dört buçuk sene hapiste kalmış ismail, annesi ve abileri ile 1493'de Tebriz'e geldiklerinde Rüstem Bey tarafından çok saygılı bir şekilde karşılandılar. Daha sonra ismail'in en büyük abisi Sultan Ali Rüstem Bey'e destek olmak için yanındaki Kızılbaş askerleriyle birlikte Baysungur'un kuvvetlerine karşı çarpışmalara katılır. Fakat savaş sırasında Sultan Ali'nin ve Kızılbaşlar'ın cesurca çarpıştıklarını görünce korkuya kapılır, kendisini ve neslini ortaya çıkacak tehlikelerden korumak için Şeyh Cüneyd neslini ortadan kaldırmaya karar verir. Önce Erdebil'e gitmelerine izin verilmiş kardeşlerin orada güçlenmesinde endişe eden Rüstem Bey onları tekrar Tebriz'e getirdi. Burada müritlerinin birinden Rüstem Bey'in onu öldüreceğini duyan Sultan Ali kardeşleriyle birlikte Erdebil'e yola çıktı, onların gitmesini öğrenen Rüstem Bey arkalarından ordu yolladı, Erdebil yakınlarında Şam Esbi çevresindeki çatışmada Sultan Ali öldürüldü. Ölümünden önce Sultan Ali ismail'i varisi ilan eder. Sonra Kızılbaşlar ismail'in arandığını öğrenince onu bir süre Erdebil'de daha sonrada Reşt'te gizlenmesini sağlar. Daha sonra ibrahim ve ismail kendileri gibi Şii olan Lahican Valisi Karkiya Mirza Ali'nin davetini kabul edip Lahican'a gittiler. ibrahim ve ismal'in Lahican'da olduklarına emin olan Rüstem Bey, Lehican üzerine 300 kişilik bir askeri güç yolladı fakat Karkiya Mirza Ali her iki kardeşi bir sepete koyarak onları ağaçta sallayarak ibrahim ve ismail'in Lehican toprakları üzerinde olmadıklarına yemin ederek 300 kişilik ordu tekrardan Tebriz'e geri döner ibrahim ve ismail böylece kurtulur. Bir kaç ay sonra büyük kardeş ibrahim annesinden uzak kalmaya dayanamadı ve Erdebil'e yola düştü. Ama ibrahim'den bir daha haber alınamadı...
ismail Lehican'da kalırken orada edebi kişiliği oluşmaya başladı. Şii alimlerden Mevlânâ Şemseddin Lahicî'den Arapça, Farsça, Kur'an, Tefsir ve Şii mehzebinin prensiplerini ve Kızılbaş reislerinden harp teknikleri öğrendi. Sonra harekete geçmeye karar veren ismail, 1499 yılının ağustos ayında yalnızca 7 Sufi ile Lehican'ı terk etti. Erdebil'e vararak annesiyle görüştü ve ecdatlarının mezarlarını ziyaret etti. Fakat Erdebil hâkimi Câkirlü Ali Bey'in baskısıyla Erdebil'i terk etmek zorunda kaldı ve Erzincan'a geçti.
1500 yılının yazında tamamı Türkmen olan Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Tekelü, Zülkadir, Avşar, Kaçar ve Varsak aşiretlerinden oluşan 7.000 Kızılbaş ismail'in Erzincan'daki davetine icabet etmiştir. Daha sonra Türkmen Aşiretleri'nden oluşan Kızılbaş ordusu Erzincan'dan yürüyüşe geçerek kasım 1500'de Kura Nehri'ni geçerek Şirvanşahlar Devleti üzerine yürümüştür. Gülistan Kalesi yakınında gerçekleşen Çabani Meydan Muharebesi'nde Şirvanşah Ferruh Yaşar'ın ordusunu yendi ve Bakü'yü ele geçirdi. Daha sonra ismail Şerur Savaşı'nda Akkoyunlu Elvend Mirza'nın ordusunu da yendi. Elvend Mirza Erzincan'a doğru kaçtı. Sonralar yeni ordu toplamaya çalışan Elvend Mirza, 1504'de hastalandı ve Diyarbakır'da öldü.
ismail tüm bu zaferlerin ardından önüne çıkacak bir orduda kalmadığından dolayı sonunda 1501'de Tebriz'e girdi ve onun emriyle Kızılbaş Ordusu büyük bir yağma ve katliama girişti. Hatta sokak köpeklerine bile acımadı çünkü Şey Haydar'ın cesedini sokak köpeklerine parçalatmışlardı. Ve böylece ismail babasının intikamını çok acı bir şekilde Tebriz halkından ve köpeklerinden aldı... Daha sonra Tebriz'de taç giyip şahlığını ilan etti ve böylece sonraki 250 yıl Ortadoğu'ya damga vuracak Safevi Devleti'nin temellerini attı.
ismail kendini şah ilan ettikten sonra ve Safevi Devleti'ni kurduktan sonra yaptığı ilk iş Şii mezhebini devletin resmi mehzebi yapmak olur ve tarihin ilk Şii mehzepli devleti doğmuş olur vede bugünkü iran'ın da temelleri o zaman atılmış olur. Bunlara karşı çıkanlara hitaben Şah ismail şu sözleri sarfetti; "Kimseden korkmuyorum. Allah ve Oniki imam benimledir. Eğer bir söz söylenirse; kılıcımı çeker ve kimseyi sağ bırakmam."
Daha sonra Akkoyunlu Hanedanı'ndan kalan Murat Bey büyük bir ordu topladı, Hemedan'da Elmakulağı'na yerleşti, bunun üzerine Şah ismail Kızılbaş Ordusu'yla Tebriz'den çıkıp Murat Bey'in topladığı büyük ordunun üstüne yürüdü, iki ordu arasında 21 Haziran 1503'de yapılan savaşta Kızılbaş Ordusu galip geldi ve Murat Bey Şiraz'a kaçtı. Ve önünde hiçbir engel kalmayan Şah ismail daha sonra 24 Eylül 1503'de Şiraz'a girdi ve aynı yılın sonlarına kadar Azerbaycan, Fars ve Irak-ı Acem'in üzerinde hakimiyet kurdu.
Daha sonra 1504'de tekrar sefere çıktı, alınmamış kaleleri aldı ve ele geçirdiği Asta Kalesi'nde bulunan daha sonra ismi Taçlı Begüm olan Şamlu Türkmenleri'nden Hamza Bey Bektaşlı'nın oğlu Mihmad Bey'in kızı olan Bilgi Hanım'la karşılaştı, ona derin bir hayranlık besledi ve haremine aldı.
Durkadir Beyi Alaüddevle 1505 yılında Dulkadiroğlu Beyliği Şah ismail tehdidine karşı doğuya sefere çıktı. Zaten daha önce Şah ismail Dulkadir Beyi'nin kızı Benli Hatun'u istemiş ama Dulkadir Beyi Şah ismail'le mücadelesi devam eden Akkoyunlu şehzadesi Murat Bey'le evlendirmişti kızı Benli Hatun'u. Daha sonra Dulkadiroğlu güçleriyle Murat Bey güçleri Safeviler'in eline geçmiş olan Bağdat üzerine yürüdü. Bir taraftan Akkoyunlu şehzadesi Zeynel Bey'e yardım eden Dulkadiroğlu kuvvetleri Diyarbakır, Mardin ve Urfa şehirlerini ele geçirdiler. Daha sonra Şah ismail intikam almak için bizzat sefere çıkarak 1507 yılında Alaüddevle Bey üzerine yürüdü. Dulkadir Beyi Turna dağına kaçtığından Safevi hükümdarı Elbistan'ı yakıp yıkarak geri döndü. Şah ismail'in uzaklaşması üzerine Alaüddevle Bey, Diyarbakır ve Urfa'da Safeviler'e karşı direnen taraftarlarına yardım için kuvvet sevketti. Ancak Dulkadirliler 1509-1510 yıllarında Safeviler'in Diyarbakır valisi Muhammed Han ile yaptıkları muharebede hazimete uğradılar. iki oğlunu kaybeden Alaüddevle Bey karalar giyerek yas tuttu. Diyarbakır fethinden vazgeçerek Safeviler ile barış yaptı.
1508'e geri dönersek; 1508'de Bağdat'a yürüyüşe geçti, Bağdat Kalesi'nin kumandanından kendisine kaleyi savaşsız teslim etmesini emretti ve kalenin kumandanı yağma olmaması şartıyla kaleyi Şah ismail'e teslim etti ama Kızılbaş Ordusu kaleye ve şehre girer girmez yağmaya ve Şii olmayanları katletmeye başladı. Bu olay zamanımızda olsaydı eğer; Şah ismail Lahey Savaş Suçları Mahkemesi'nde yargılanıyor olabilirdi.
1510 yılında Şeybani Hanlığı Ordusu Safevi Devleti'nin toprakları üzerinde olan Horosan'a girdi, Şah ismail Şeybani Hanı Muhammed Şeybani Han'a elçilerle mektup göndererek topraklarından çıkmasını söyledi ama Muhammed Şeybani Han'ın cevabı olumsuz oldu. Bunun üzerine Şah ismail Kızılbaş Ordusu'yla birlikte Şeybani Hanlığı'nın üzerine sefere çıktı, 2 Aralık 1510'da Merv Savaşı yapıldı, Şeybani Hanlığı Ordusu'u yendi ve Muhammed Şeybani Han bu savaşta öldü. Daha sonra Kızılbaşlar Muhammed Şeybani'nin cesedini bulup kafasını keserek ve kellesini mızrağa geçirerek savaş meydanında dolaştırdılar. Böylece Horosan'dan Fırat'a, Fars'tan Azerbaycan'a kadar bütün topraklar onun oldu.
Safevi Devleti kurulduğu andan beri Anadolu Alevileri Şah ismail'e karşı bir sempati besliyordu ve bu zamanla onları Şah ismail'in yanına çekti. Zaman zaman Anadolu topraklarından kafileler halinde yola çıkıp Şah ismail'i görmeye ya da onun Kızılbaş Ordusu'na katılmaya gidiyorlardı. Bu durum Osmanlı Devleti'ni zamanla rahatsız etmeye başladı ve Anadolu Türkmenleri'nin Kızılbaşlar'a katılmasını engellemeye çalışmıştır. Hatta ikinci Beyazıd Safevi Devleti'ne gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşlar'ın idam edilmesini emretmişti. Safevi Hükümdarı Şah ismail'in Kızılbaş inanışına sahip olması; Osmanlı tarafından tehlike olarak görülüyor ve Şii mehzebini sapkınlık olarak görüyordu. Hatta 1502 yılında ikinci Beyazıd bu sebepten dolayı birçok Kızılbaş'ı Anadolu'dan Mora'ya sürdü. Hatta Trabzon Sancakbeyi Şehzade Selim(Yavuz Sultan Selim) 1503 ve1507-08 yıllarında iki defa Erzincan'ı ele geçirmeye çalıştı ama başaramadı. Şehzade Selim'in saldırılarından sonra Şah ismail ikinci Beyazıd'a elçi gönderir. Elçinin dostluk ve barış içeren ifadelerle; Şehzade Selim'in düşmanca olan tutumunu şikayet eder. Osmanlı yönetimi elçiye hürmetle davranır ama şikayetini görmezden gelir.
Daha sonra Şehzade Selim babasına isyan eder; bir başarırız taht ele geçirme girişiminden sonra ikinci girişiminde tahtı ele geçirir ve tahtını sağlama almak için Anadolu'daki kardeşleriyle bir mücadeleye girer; sonunda bütün kardeşlerini ve yeğenlerini öldürüp tahtını sağlama aldıktan sonra Şah ismail'e karşı savaş hazırlıklarına başlar.
Hatta Sultan Selim'in kardeşleriyle taht mücadelesi esnasında Şah ismail'in Osmanoğlu Hanedanı'ndan Şehzade Ahmed'in oğlu Şehzade Murad'ı himaye etmesi ve Safevi Devleti beldelerine yönetici olarak ataması ortamın daha da gelirmesine yol açtı. Birde Akkoyunlu Murad Bey'in Osmanlı Sarayında bulunması nedeniyle Sultan Selim Safeviler'in elinde bulunan Diyarbakır'ın vesaret yoluyla Osmanlı'ya geçtiğini iddia edip şehrin kendisine teslim edilmesini istedi. Çünkü Diyarbakır Osmanlı'nın Bağdat'tan geçen ticaret yolu üzerinde bulunuyordu. Safeviler'in Hindistan'daki Babürlüler ile olan dostane ilişkileri de Osmanlı Devleti'nin ticaret faaliyetlerini tehlikeye düşürüyordu.
Sultan Selim uleması toplayıp Anadolu'daki Kızılbaşlar'ın tekfir edilmesi yönünde fetva istedi.
Daha sonra Sultan Selim ordusunun sefer hazırlıklarını bitip 20 Mart 1514'de Edirne'den hareket etti. 23 Nisan 1514'de Maltepe'ye askerlerin toplandığı yere geldi. izmit'e ulaştığında Safevi casusu olduğu anlaşılıp yakalanan Kılıç adındaki biri vasıtasıyla Şah ismail'e mektup yollanarak savaş ilanı yapıldı.
Mektup Şah ismail'e ulaştığında, Şah ismail Isfahan hududunda avdaydı ve direk Sultan Selim'in mektubuna cevap yazıp savaş hazırlıklarına başladı. Nihayet Osmanlı Ordusu ve Safevi Ordusu 23 Ağustos 1514'de Çaldıran Savaşı'nı yaptı, Şah ismail ilk ve son yengilsini alıp savaş meydanından kaçtı.
Bu savaştan sonra ölümüne dek 10 yıl boyunca hiç bir savaşa katılmadı ve sadece devlet işleriyle ilgilendi. Bir ara Gürcistan'a ordu gönderdi. Venedik Cumhuriyeti'yle ilişkilerini geliştirdi. Venedik ile Safevi Devleti'nin Osmanlı'ya karşı ittifak kurmaya çalıştığı aralar Şah ismail 24 Mayıs 1524'de 36 yaşında Tebriz'de iç kanamadan dolayı öldü.
safevî devletinin kurucusudur ve safevî tarikâtı'nın şeyhidir. büyük türk şahıdır. hatayî mahlasıyla türkçe şiirler yazmıştır. azerbaycan türkleri onu atası olarak görürler ve çok severler. şiirlerinde türklere ve türklüğe övgü yapar. devletinin resmi dilini azerbaycan türkçesi yapmıştır. çaldıran savaşı'nda yavuz sultan selim'e yenilmiştir. kendisinin savaştan kaçtığı yalandır. bizzat askerleriyle birlikte savaştığı kaynaklarda yazar. eşini de savaş meydanında bıraktığı yalandır. savaş zamanı eşinin iran'da olduğu bilinmektedir. kürt olduğu da sadece bir kaynakta yazar. bu kendisini kürt yapmaz. bu iddialara inanmayınız. öz be öz türk'tür. dedesi akkoyunlu uzun hasan'dır. ninesi de rum soyludur. savaşta yenildiği için bunalıma girdiği de bilinir. o savaştan sonra devlet işleriyle pek ilgilenmemiştir. erkenden ölmüştür. aynı yavuz sultan selim gibi bizim de liderimizdir. mezhep farklılıkları bir şey değiştirmez. mezhepçilik yapmak bize zarar verirdir.
Büyük Türk hükümdarlarından biridir. Güzel şiirleri vardır. Osmanlı ile savaşmasının en büyük nedenlerinden biri de Anadolu Türkmenlerin göçleridir. Sultan II. Bayezid ile iyi ilişkiler kurmuştur. Aslında Osmanlı ile savaşı istememektedir. Fakat Şah Kulu isyanını bastırmada Osmanlı'nın pek gayret göstermemesi kendisini yanıltmıştır. Komutanlarından ustaclu muhammed devletin zayıfladığını düşünerek Çaldıran'da şah ismailin savaşması gerektiğini söylemiştir. O ana dek hiç savaş kaybetmemesine güvenerek çaldıranda yavuz sultan selim karşısına çıkıp yenilmiştir.
Aynı zamanda şah ismail, şeyh ismaildir. Erdebil tekkesinde safevviye tarikatının başıdır. Kendisini mehdi olarak görmektedir. Fakat savaş sırasında kolundan kurşun yarası almıştır. Almış olduğu kurşun yarası ile mehdi olmadığını anlamış ve hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü "mehdiye kılıç ve kurşun işlemez". Bu yüzden çaldıran yenilgisinden sonra kendisini devlet işlerinden el etek çekmiştir. Çok genç ölmüştür.
Kendisi aynı zamanda maalesef kara tasavvuf (dark meditation) örneğidir. Zira tasavvuftaki "ham idim piştim" öğretisini farklı yorumlayarak şiiliği kabul etmeyenleri kazanlara atarak pişirmeye kalkışmıştır. Hem safevi hem osmanlı hem de venedik kaynaklarında bu durum geçmektedir.
Her ne kadar kendisi bir Türk hükümdarı ise de oğlunun ismi "Tahmasb"dır. Yani devlet ve hanedan kültürel olarak farslaşmaya başlamıştır. Ancak oradaki Türkler Türklüklerini unutmamışlar, Anadolu'dakinden farklı bir Türklüğün doğmasına sebebiyet vermişlerdir. O da "Azerbaycan Türklüğü"dür. Azerbaycan Türkleri Şah ismail'i atası olarak görürler ve saygı gösterirler. Kendileri kürt değildir. Kendisine sayıp sövmekle Azerbaycan Türkler'ine saygısızlık edersiniz.
Esasen tarihte yaşanan şey, bir kardeş kavgasından ibarettir. Yenilmiş olsa da kurduğu devlet uzun süre ayakta kalabilmiştir. Osmanlı Mısır'ı fethetmişse de iran'ı fethedememiştir. Çünkü Sokullu Mehmet Paşa'nın deyimiyle: "Oranın halkı bize ram olmaz". Yani bize itaat etmez demiştir.
Üç halifeye lanet okumayanların ölüm emrini verecek ve sırf sünni müslüman diye hiçbir suç işlememiş merhum imam ebu hanife'nin mezarını açtırıp cesedini yaktıracak kadar gözü dönmüş, mezhepçi sapık bir katildir. selim nasıl kendi mezhebinden olmayanları katlettiyse bu da aynı şekilde katletmiştir.
Annesini katlettiği de büyük ihtimalle doğrudur. Lakin bu iddia edildiği gibi mezhepsel sebeplerle değil, siyasi sebeplerledir.