özellikle o ani yakalamak için o saatte kalkabilen bir insan olabilmeyi çok isterdim, sans eseri değilde planlayarak o manzaraya tanik olmak gerçekten dolu bir ruhun macerasidir. çünkü o görüntüden binlerce siir, şarki cikaracak, bizim görmediğimiz, turuncu martilari görecektir. bizdeyse daha farklidir bu ana şahit olmak. huzursuz bir gecenin safaginda yine huzursuzca uyanirsin, yüzünü soğuk suyla yikayip cami acip temiz serin havanin yüzünü kasindirarak kurutmasini istersin. o an farkedersin ki hayat buradan daha anlamli. sakin kaybolma diyip en fazla 3u1 arada için su koyup gelirsin, acilmak ve ayik kafayla daha da anlamlandirmak için. kahveni yudumlarken şehir senindir, istediğin her anlami yuklersin. orda ağlayan bir kadin, şurada uyuyan ama düşünen bir adam, acikmis bir bebek, bulutlar hayallerine kahraman olur. sonra yavaş yavaş aydinlanir şehir, hiz gelir şehre ve hayaller bulut gibi yok olur, gökyüzü bile daha hizli döner. her yer aydinlanir ve gerçeklik fazlalasir ve kimse artik dusundugun kişi olmaz.
doğrusu şafak sökerken latte içerek şehre bakmaktır. bir kere edebi dilde şehire bakmak değil şehre bakmaktır. ikincisiyse şehre kavhe içerek değil latte içerek bakılır. çünkü filtre kahvenin sütsüzü lezzetten yoksundur. ya türk kahvesiyse diyenlere hemen argümanımla yetişirim; türk kahvesi içerek şehre bakılmaz. türk kahvesi içerek sohbet edilir, maziden bahsedilir...
Manzaralı, 24 saat sıcak rahat bir evde, baska hicbir dert ve tasa sahibi olmayan insanların yapabiecegi eylem. Ekonomik sorunu olan, iş arayıp bulamayan, okulda ders, sınav stresi olan,buz gibi bir odada uyanan bunyenin aklına kalkıp da gundogmadan muhtesem sehrime karsı bir kahve iceyim diye dusunecegini zannetmiyorum sahsen.