koca bir nesil parmak ucuna basarak yürüdü ışıklı ayakkabımın pili bitmesin diye.
babamın bir iş arkadası vardı kemal amca, her gün bana zorla yaktırırdı ışıklarını ayakkabılarımın. çok kızardım ona pilini bitiriyor diye, giymediğim günlerde de dalga geçerdi "hanimiş nerdeymiş bu kızın ışıklı ayakkabıları yok muymuş" diyerek ağlatırdı beni.
90'ların ilk yarısı idi sanıyorum.
93 ya da 94 senesinde edindim ben bu ayakkabılardan..
dünyayı ilk defa bu kadar keskin ayrılmış halde gördüm. bak o dönemde fenerbahçeli arkadaşım da vardı, galatasaray/beşiktaşlı da. fakat hiçbir zaman bu kadar keskin bir ayrılık yaşamamıştık.
çünkü iki tip çocuk vardı bu ayakkabılar piyasaya çıktıktan sonra:
1) ışıklı ayakkabı sahipleri
2) ışıklı ayakkabıya sahip olmak isteyenler
ben ikinci gruptaydım. aklım başımdan gidiyordu gördüğümde. hele akşamları top oynamaya çıktığımızca, o ayakkabıyı giyenin nerede olduğunu, kim olduğunu; sokak lambaları yanmasa da anlayabiliyorduk.
ömrümde bu kadar lüzumsuz ikinci bir icat da görmedim. onu da belirteyim. fakat o yaşlarda nasıl yıkadıysa o kırmızı ışıklar beynimi; başka şey düşünemez olmuştum.
allem edip kallem edip babama aldırdım. fakat ya 1 numara büyüğünü aldık ya da 2. tam hatırlamıyorum. babamın ''ulan adamlar cebimizdeki parayı nasıl alacaklarını şaşırdılar.'' şeklindeki söylemlerine, annemin bana dönerek ''o kadar para veriyoruz, en az 3 sene giyme de bak ne yapıyorum ben sana'' şeklinde serzenişte bulunmasına epey içerlenmiştim. bu kadar mı gereksizdi yahu?!
ilk akşam (zifaf gecesi gibi, bu nasıl bir tabir lan?) ben buna sarılıp uyumuştum. elimle topuğuna vuruyorum, odamın içi kıpkırmızı oluyordu. kerhane gibi amına koyayım. ama seviyordum işte.
bir bu ayakkabılar, bir de kinetix'lerim. çocukluğumdan kalma özlemlerim. ''kinetix, göster enerjini.'' diye az sprint atmadım mahalle arasında. çiçek hastalığı gibiydi bu ayakkabılar. biri alıyordu mahalleden. sonra çok geçmeden herkesin ayağında görebiliyordunuz.
tabi sonra sonra büyüdük.
büyüyünce ne için mi ana-baba'ya diklendik?
biz doğru düzgün, su geçirmeyen bir ayakkabı bile giyemezken bazı şanslıların giyip hava attığı ayakkabıdır. şahsen hiç istek duymadım, normal bir ayakkabı yeterdi mutlu olmam için. ışık zaten vardı, gözlerimden yansırdı tüm dünyaya her şeye rağmen mutlu olduğum zamanlarda. ama ışıklı ayakkabı ne kadar havalıysa ayakkabısız bir ışık da o kadar üşütüyordu...
yandaki sınıfın zengin piçinin aldığı,yan sınıfın öğretmeninin bizim sınıfa getirip havasını attırdığı ayakkabıdır. ikisinin de allah cezasını versindir.ulan fakir fukara zar zor okuyorduk birde hava atıyorlardı.içime de nasıl oturmuş bu durum başlığı görür görmez içimi döktüm.