tanım; baş karaktere uyuz olmamı sağlamış bir çağan ırmak filmidir.
--spoiler--
alper denen dallamaya filmin en başında uyuz olmuştum. filmin sonunda ne kadar haklı bir yargıya vardığımı anladım. ulan dingil! kendi hayatın zaten iğrenç, neden suçu olmayan kadınları bu çıkmaza sokuyorsun. bir kişi bu kadar bencil olmamalı.
--spoiler--
bir de izlerken çok sıkıldığım filmler arasında yerini almıştır.
çağan ırmak'ın kelime oyunlu isme sahip son filmi. "mendiller kuru kalmıştı ıslatın biraz" diyerek çekmiş sanırım. türk sinema tarihine adını altın harflerle yazdıracak adam çağan ırmak'ın başyapıtlarından sadece biri.
bu adam ağlatmayı biliyor.
'sen dizime yattın hebelde hübelede falanda filanda' bravo çağan ırmak'a, gerçekten çok zekice, çok iyi biliyor türk insanının böyle şeylerden hemen etkileneceğini, film boyunca sıç, sağdan soldan çaldığın klişe sahnelerle dolu bir film sun, araya böyle romantik, acıklı, iç burkan bir sahne koy, g.tün sıkışınca çal sezen'i, çal nil burak'ı, onlar sürüklesin ve filmi kurtar, valla iyiymiş ya.
bu başlığa yazdığım 3. entry, daha önce de filmle ilgili 2 yorum yaptım, ama yine merak ediyorum ben, aynı filmden mi bahsediyoruz acaba? diye, ya nasıl olur da bu kadar çabuk kanabilirsiniz? anlamıyorum
yok efendim 'ağlattı beni, öldüm şerefsizim, dağıldım, içime işledi' bilmen ne bilmem ne, yahu bravo size, yani muhakkak herkesin görüşü kendinedir, isteyen istediğini hisseder filmle alakalı ama bu kadar da basit olmasın yahu ağlamak
çağan ırmak beni ne zaman ağlattı biliyor musunuz? ( ki ben acayip duygusalımdır ) babam ve oğlum filminde, çetin tekindor ustanın bir sahnesi vardı, hastanede, oğlunun hastalığını anlatıyordu ailenin diğer bireylerine, hatırlarsınız, boğazı düğümleniyordu hani, harika bir oyunculukla, bizi koltuklarımızda gözyaşlarına boğuyordu, o sırada özellikle baktım sağıma soluma, istisnasız herkes ağlıyordu, daha onun gibi bir sürü sahnesi vardı babam ve oğlum'un ama bu ıssız adam, baştan sona çağan ırmak'ın, bende hayal kırıklığı oluşturduğu bir film,
filmi beğenenlerin hepsinin bilinçaltında 'çağan ırmak filmine gidiyorum, kesin ağlarım şimdi' düşüncesi var, emin olun ondan, ya da hani bir düşünce vardır, 'ulan o kadar para verdik, boşa gitmesin bari' diye, işte o yüzden beğeniliyor sanırım, çağan ırmak, ne var ne yoksa almış gelmiş fransa'dan, sahneleri, diyalogları ve hatta müziğine kadar, filmde yeni olan hiçbir şey yok, her şey, zaten daha önceden izlediğimiz, duyduğumuz ve bildiğimiz şeyler.
filmi kurtaran hiçbir şey yok, izleyiciden başka !
evet izleyici kurtarıyor filmi, çünkü çok yufka yürekliyiz, iki yetişkin insan arasında yaşanması muhtemel bir aşkın tüm acılarını, kırıklarını, sevinçlerini zaten çoğumuz barındırıyoruz bünyemizde, yani filmde herkes kendinden bir şey buluyor...
işte bu çağan ırmak'ın başarısı değil, bu aşkın gerçeği, bu filmi ben yapsaydım da aynı şeyi hissedecektiniz, başka biri yapmış olsaydı da aynı şeyleri hissedecektiniz, ama bu filmi çağan ırmak yaptığı için, önyargılı milletimiz, tüm hataları görmezden geldi, 'çağan yaptıysa güzeldir kardeşim' modunda herkes, bütün o klışe şeyleri, yanlış tespitleri, ağır ithamları görmezden gelebildi izleyiciler, buna da bir şey diyemiyorum, daha önce filmle alakalı 2 yorum yaptım zaten, aynı şeyleri tekrarlamak istemiyorum:
bunların dışında ek olarak; çağan ırmak'ın çok ustaca, ordan burdan, özellikle fransız sinemasından ödünç aldığı sahnelerden ve repliklerden ve en cansız alanlarına yerleştirilmiş sezen aksu lar, nil buraklar, semiramis ler vs lerle kurtarılmaya çalışılmış, fakat türk milletinin yufka yürekliliğinden ve saflığından dolayı kabul görmüş ve bu hataları görmezden gelinmiş bir filmdir, tebrikler çağan ırmak.
''sen dizime yattın. ben bi hikaye anlattım ve sen büyüdün. kafamda bir hikaye. bilirsin bunu çok severdim.ikimize bir mutlu son yazdım sonra. o evde seninle birlikte oturduk.sustuk..yanımda durdun sessizce.. ve bu sondu.''
özellikle ikinci kısımda anlamsız geçişler, anlamsız diyaloglar, bazı sahnelerde sanki senaryoyu okuyormuş gibi konuşan acemi bir hatun oyuncu... tüm bunlara rağmen bi'kaç sahne için seyredilebilir.
--spoiler--
essah adamın, yemekte annesine bağırdıktan sonra gidip de manitadan özür dilemesi, hadi onu geçtim annesinden özür dilememesi de garipti. ulan sen ne biçim bi hayvansın!
--spoiler--
iyi müzikli, iyi oyunculuklu, kötü ve çok klişe hikayeli bir film. beğenenler de kendilerinden bir şey buluyorlar diye beğeniyolardır diye umuyorum. aşk gibi bir duyguyu işliyor sonuçta, illaki herkes kendinden bir şeyler bulacak. ama hikayenin klişeliğini, bazı klişe sahneleri vs. değiştirmez bu durum. sinema dili çok zayıf ve kötü bir film kısaca bana göre. ama kendinden bişeyler bulanlar sırf bu yüzden sevebilir.
edit: film tamamen klişeler üzerine kurulu demiştik. şu sahnenin olduğu filme en iyi türk filmi falan diyenlere de kaç türk filmi izlediniz diye sormak istiyorum.
hüzünlü, dertli esas adamın kendi doğum gününden haberi yoktur, işyerine gider etraf sessiz sakindir, nerde bunlar diye aranırken iyiki doğdun diye çalışanlar ortaya çıkarlar.
evet her dizide, bi çok filmde, hatta bi çok çizgi filmde dahi gördüğümüz bu sahne bu filmde de vardı. hikayenin yanı sıra böyle sahnelerde de bi çok klişe var.
çağan ırmak'ın yine popüler reklamlarla uğraşmadan sadece fısıltı gazetesini kullanarak büyük bir başarı elde ettiği sıradan bir konun işlendiği ama etkileyici olan film.
Cemal Hunal ve anneyi oynayan Yıldız Kültür'ün oyunculuğunun üst düzeyde sergilendiği filmdir. Melis Birkan'ın sadece surat yapısı ile karaktere uygun olduğunu, onun dışında oyunculuk namına hiç bir artısı olmadığını gördüğüm filmdir. Hikaye bakımından ele alırsak aşkı anlatan her filmde olduğu gibi insanların geçmişini akıllara getirdiğinden beğenildiğini düşündüğüm, orta karar bir filmdir. Hakkının yenmemesi gereken nokta ise ; 45'lik şarkılara ve sahaflara ilgiyi biraz olsun arttırmak adına iyi bir çalışma olmuş.
klişe, klişe, klişe. beyoğlunun arka sokakları, hep tek tabanca takılan asi erkek, alternatif ama bir o kadar da sıradan portatif kız, naif üstelik tipik bir türk annesi modeli ama nedense sevgilisiyle yaşayan kıza şöyle bir havadan bakmıyor, çok yediğini iddia eden ama sabahları amerikan ablalarına özenerek uyanmış ve bir kahveyle güne başlamış bir kızcağız. oyhhh içim şişti içim! hangi çift eski sevgilisiyle karşılaşıp kızını falan gösteriyor yaa. de haydi gidin öteye. goncagül sunar'ın kolundaki çanta yapımın fakirliğindenmidir nedir sokaktan geçen bir kızın koluna da takılmış. ne kadar sıkılmışım ki milletin çantasına falan bakar olmuşum demekki. bir de o başroldeki kızcağızın eli saçından inmedi boyun damarlarını bir indirdi bir çıkardı suratını eciş bücüş yapmaktan bütün film boyunca limon yemiş herhalde diye düşündüm. domatesin üzerine zeytinyağı döküp üzerine kekik serpiştirdiğimiz çağan ırmak herhalde büyüdüğünü ispat etmeye çalışmış bu filmde ama gereksiz sahneler çoğunlukta. derin bir şey yaptığını sanıyor herhalde ama çok yanılıyor çok.
çağan ırmak'ın son harikası.kesinlikle abartı duygularla düşünmüyorum: 27 yıllık ömrümde izlediğim en güzel Türk filmi ve belki de en güzel film.bu filmi asla sıradan bir aşk filmi gibi düşünmeyin.bu tamamen ince düşünülmüş,bir çok insanın kendinden bir parça bulabileceği psikolojide ve hala etkisinde kaldığım;sanki devamı varmış izlemeye devam edecekmişim gibi hissettiğim film.oyunculuklar mükemmel.cemal hünal mükemmel bir oyuncu.karakteri yaşayarak oynamış.melis birkan klasik süper güzel kadın oyuncu değil.çok şirin,sempatik...uzun uzadıya filmi oyunculukları yorumlamaya gerek yok.mekan mükemmel.müzikler bu film için sahne sahne nokta atışı yapılarak seçilmiş filmi yaşayan müzikler.izleyin,izlettirin derim.türkiye'nin love storysidir bu film.
(bkz: Michel Fugain) Une belle histoire
(bkz: Ayla Dikmen) Anlamazdın
(bkz: Semiramis Pekkan) Bana Yalan Soylediler
(bkz: Nil Burak) Yalnizim Ben
bir şarkı olup düğümlenir insanın boğazına 45lik hüzünler. buz mavisi telaşlar yükselir tenlerden.. her boktan cümlenin sonuna bi üç nokta gelir.. gelir
elbet... zaman uzun soluklu gözyaşlarıdır sadece, akar gider. "mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun" der kısık sesle okunan kitaplar. günler geçer tüm samimiyetsizliğiyle...
sonra bi akşam
---------------------"ben dizine yatarım, sen bir hikaye anlatırsın ve ben * büyürüm"---------------------
------------------------------------------------------------------------------------
olmadı;
gözyaşı olurum gözlerinde...
------------------------------------------------------------------------------------
güveniyordum oysa ben...
.
.
.
beni senin gibi bir de...
.
.
.
çukur.
çağımız insanının nasıl yalnız kaldığını çok güzel anlatan bir film...
basit bir konu...
bilindik...
öyle iyi biliyoruz ki...
bir çok sahnede kendimizi buluyoruz...*
ağlatan bir film. tek başına gitmeye niyetiniz varsa vazgeçin derim. aslında nasıl oluyor da bu kadar basit bir konu insanı vuruyor, anlamış değilim. *
cagan irmak'ı böylesi naif ve hüzünlü bir hikaye anlattığı için bir kez daha takdir etme sebebidir.
film, bir akşamüstü özellikle de kırık bir kalple gidenleri, kırık kalbi olmayan yalnızca melankolik yapısı olanları, hatta sadece 45'likleri sevenleri bile fena çarpmıştır..
öyle iç parcalayan, sevip de kavusamayan sevdiceklerin kara sevdaları değil hüzünlendiren, hikayenin kendisi de cok orjinal değil aslında.. ama öyle güzel anlatılmış ki.. öyle hoş diyaloglar var ki..
hele o sarkılar yok mu, insan "ah bu sarkıların gözü kör olsun" diyor, kendinden geciyor.. valla abartmadım yahu, film cıkısı insanlar yerlerinden kalkamadı bir süre..
bana da bir plak almak farz oldu zaten.. gerci boğaza bakan bir tavanarasına sahip değilim henüz ama.. bir gün.. ah ahh..