ıssız adam

entry949 galeri13 video3
    26.
  1. 27.
  2. mükemmel bir çağan ırmak filmi.çalan 45likler insanın ruhunu titretmeye yetiyor.hikaye deseniz,acıtıyor ve bir o kadar da tanıdık...
    6 ...
  3. 28.
  4. -karda donmak üzeresin uyumak tatlı geliyo ama sen öldüğünün farkında değilsin...
    *
    7 ...
  5. 29.
  6. başyapıt falan diyenler olduğunu görünce, yine şüpheye düştüğüm ve tekrar izlemek istediğim film.

    aynı filmden mi bahsediyoruz acaba? *
    muhakkak herkese göre yorumlar değişir, zevkler ve renkler tartışılmaz vs.. ama başyapıt demek, filme hak ettiğinden çooook fazlasını vermek demektir.

    film çok klişe cümleler ve duygulardan oluşuyor ve başlayıp gelişme kısmıyla finali örtüşmüyor, yine söylüyorum; o film öyle bitmezdi.

    onun dışında; filmde olacak her şeyi tahmin edebiliyorsunuz, bu yüzden etkisini yitiriyor ve sıradanlaşıyor.

    en önemlisi; çağan ırmak, iki kişi üzerine kurduğu bu filmi kurtarmak için ( iki kişilik performanslar zordur, sürükleyiciliğini yitirmesi kolaydır ) sezen aksu, nil burak vs gibi isimlere başvurmuş, bunu başka birisi yapsaydı, kolaya kaçmak olacaktı ama çağan ırmak yaptığı için başyapıt oldu, bir şey demiyorum.

    babam ve oğlum, mustafa hakkında herşey ve ulak filmlerinin tadından çok uzak, bir erkek olarak, (tamamen objektif yaklaşıyorum ) hiçbir sahnesininden etkilenemedim, bu da ayrı bir konu.
    10 ...
  7. 30.
  8. 31.
  9. hayatım boyunca aşka dair büyük şeyler yaşa(ya)mamış biri olarak söylüyorum, film bence tam bir ÇAğan Irmak filmi olmuş babam ve oğlum'un tadı tabi ki başka ama ikisi kıyaslanamaz ayrıca ababm ve oğlum'da oyuncular fazlaydı, paslaşmalar, hızlı duygu geçişleri vardı ve film konusu itibariyle insanın içini acıtıyordu ama "ıssız adam" bambaşka bir tat basit, yalın bir konu, uğruna ölümlerin, savaşların olmadığı bir aşk ama öyle güzel, öyle derin işlenmiş ki üç gündür her karesi aklımda filmin. gidilip, görülmesi ve başka filmlerle kıyaslanmaması tavsiye edilir. bambaşka bir film hayata dair çok derin bir yapıt...
    3 ...
  10. 32.
  11. ''ben sadece ben olmamalıymışım sanki bana baktığında kendi hayatından bir an yakalamalısın bir hikaye olmalı sevdiğin herkes her şey o an ben olmalıyım...''
    15 ...
  12. 33.
  13. -----spoiler----
    açıkçası filmin ilk yarısı bana pek inandırıcı gelmedi özellikle alper'in ada'yı tavlamaya çalıştığı sahneler. mutfakta terör estirdiği sahneler ve personelin tavırları filan da yapmacıktı. ve ayrılık, ıssıszlık hissini maalesef pek iyi yansıtamamışlar perdeye. yani alper karakterinin yalnızlık ve yavaş yavaş bitmesi fikri güzel ama maalesef net bir şekilde hissedemiyorsun veya ben hissedemedim belki.
    parça seçimleri güzel olmuş gerçekten. genel açıdan bakıldığında güzel bir film.
    ayrıca (bkz: my sassy girl)
    1 ...
  14. 34.
  15. "sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün..."
    7 ...
  16. 35.
  17. sevgili,saygıdeğer,değerli çağan,

    dün akşam saatleriydi ev arkadaşım ağlayarak eve geldiğinde -nadiren ağlar- biz iki arkadaş oturuyorduk 'senden de senden de birşeyler var hele bir söz diyor kız sen öyle derdin herhalde' diye konuşmaya başlıyor, sonra anlatamıyor boğazındaki düğümü görüp hevesleniyoruz bu hüzne -zaten ajandada bir yerlerdeydi mutlaka görülmesi gerekenler listesinde- ertelemiyoruz giyiniyoruz çıkıyoruz dışarı ancak 21:30 seansına yetişiyoruz arkadaşımız da bizimle 16:30 seansında gördüğü filmi tekrar görmek için, filmden çıktığında 'tekrar izlemiş gibi değil yeni izlemiş gibi oldum' diyor.

    biz filme giderken yağmur yağıyor emektar emek sinemasının buz gibi salonunda büzüşüyoruz koltuklarda, mendil hazırlayalım geyiği yapıyoruz, arkadaşlardan biri yeni ayrılmış sevdiğinden -yazık ki çirkin bir ayrılık fena bir suçluluk duygusu- onu ortamıza oturtuyoruz göya koruyacağız, çok ağlarsa elini tutacağız -neden koruyabilirizki onu filmin kendi içinde bulup çıkardıklarından korumak ne mümkün olabilir-...

    doğum yaparken dahi makyajlı ve pek güzel görünen esas kızların ülkesinde hiç de öyle 'vay anasını' olmayan bizden iki kişi var beyazperdede kimse ne kızın güzelliğine ne erkeğin yakışıklılığına tav olup da gelmiş, sanki film çıkışı koşsak leblon'a alper'le iki tek atabileceğiz gibi... bizim sokaklarda yürüyorlar;film çıkışında arkadaşın montunu dahi almadan salondan fırlayıp bir mojitoyla gözyaşlarını kokteyl yaptığı asmalımescit sokaklarından geçiyorlar, benim yaşadığım bir sarsıcı karşılamanın durağı değil miydi sahi atlas pasajı ya da belki bir gün başka ada ve alper'in karşılaşacağı yer olamaz mı!

    ben bu filmi oyuncu kimliğimle izlemek istemiyorum, nacizane yaptığım yazarlık kimliğimle de izlemek istemiyorum ve hatta nice festival filmleri izlediğim o salonda sinefil kimliğimi dahi istemiyorum ben bu filmi ıssızları kalabalıklaştıran ada kimliğimle izliyorum. hani o hep huzurlu hayalini düşlediğimiz ama kaçımızın sahip olduğunda korkularına yenik düşüp terkedeceği muamma olan ada gibi daha esas kızımızın ismiyle başlıyoruz sonrası korkutuyor ama çıkmış bulununca yolculuğa geri dönüşü yok...

    herşeye sahip ve sağlıklı gözüken bir adamın donmaya yüz tutmuş kalbini bastırma yöntemini, korkularına karşı kirlenerek güçlendiğini düşünme yanlışını görüyoruz. kaçımız 'olmaz böyle şey, yok artık, tiksinç' dedi acaba izlerken ben sadece kapısında ışıkla durup geri çağırdığım o tünelin karanlığını gördüm o hiç açmak istemediğim kapının arkasındaki çirkin tutkuları gördüm neyse ki senin gibi bir yönetmendi bunu gösterende cinsel istismar gösteri şovu seyretmedik nesildaşlarının pekçoğunun seyrettirdiği gibi...
    öteyanda kırık döküklüğünden bir zırh giyinmiş esas kızı gördük; küçük kahramanlar yapan, büyük adamların içindeki küçük çocuğa ulaşma yolunda yüreğine iğneler batan diktiği kostümleri erkenden çöpe atmak zorunda kalan, kendi hikayelerine ayrı sonlar yazıp kendi çocuk yanını muhafaza etmeye çalışan ve bir yandan başkalarının yaşanmışlıklarının kokusunu sahaflarda arayan...

    hep hayal etmişimdir bir sahafta aynı kitabı tuttuğum bir film sonrası farkında olmadan filmi yorumlamaya başladığım birini; sevgili çağan diğer yaptıkların yanında bu yaptığını suçtan saymıyor gülümsüyorum.

    ilişkinin flört evresi gülümsetiyor bizi, güzel diyaloglar kızın laf çarpmaları -uzun ihsan efendi de süpriz çıktı arada- arkadaşa bir bok yemenin eşiğinde verilen haber, erkeğin kadını hıza çağırışı kadının yavaşca ve erkeği ve kadınlığını incitmeme ikilemi... uyuruz sadece, sadece sarılıp uyuruz yalanları -sanki birine sarılıp uyuyabilmek sex yapmaktan daha kolaymış gibi söylenen yalan-, ertesi sabah sendromu, kahve çözümlemesi ve kızın yol yakınken ayakkabısını düşüren prenses gibi kalbini, heyecanını düşürerek kaçmaya çalışması sonra yenilmesi 'keşke yapmasaydım' yerine 'üzüldüm ama iyiki yapmışım' seçimine yol alması...

    ama çağan biz biliyoruz bazı hikayelerimiz hiç öyle olmadı koşarak kaçtığımızda kendimize öfke ve acımayla baktığımızda arkamızdan gelmeyen ıssızlarda gördük zorlandık onlara hikaye uydurmaya ama sonra kendimizle barışmak için içimizdeki miniği korumak için yazdık birşeyler sen yazdıklarımızın üstüne çizik çektin sen bizim kuytulara attığımız gerçeklerimizi serdin ortaya kiminin yarı buzluydu varlığı gözyaşları tuzlu tuzlu iyi geldi onlara, kimisi zaten ıssız'dı anlamadı, bazıları zaten ada'nın yaptığından da sığ bir aldatmacaya aşk demişlerdi bu filmi hiç anlayamayacaklar, belki bazıları eski zaman masallarındaydı hiç bütünleşemediler beyazperdeyle senin bu modern zamanın acı masalını sorgulayarak izlediler...

    en kötüsü çağan; biri soğuk bir kasım gecesinde istiklalde ıslanırken arayıp kendi ıssız'ını yoldan dönmek istedi gökyüzünden bakan bir annenin yardımı oldu belki başaramadı dönmeye ama artık sonu daha iyi biliyor daha az şaşıracak ada'dan ama belki daha çok ağlayacak sayende...

    hoyrat ve küstah tensel vahşiliklerin kahramanından bir aşk sevişmesi istedi güzel kadın o bilmiyordu, kadın adamın bilmediğini biliyordu elini tuttu gözlerine baktı adamın kimseye uzun uzun bakamayan gözlerine kendisine uzun bakmayı öğretti o gözler bir gün soğuk duvara yaslanmış yere bakarken ihanet edecekti kendisine belki tam o anda sevgisinin en çok hissedildiği fedakarlığının en yüksek olduğu erkeğinden aşık bir adam doğurduğu o anda dahi içinde bir yerlerde o adamın o hoyrat dönüşünün görüntüsü içses olarak tutmaya dizginlemeye çalışıyordu kadını... yapamazdı kadın çünkü kadınlar erkeklerden daha cesurdur aşk yolunda bir kere yola çıktıklarında düşündükleri zafer değil güzel bir savaştır güzel bir yara saklayabilmek bile yeterli olacaktır...

    ve tam sex'den sevişmeye geçmişken yatak örtüsünü hazdan sonra değişmeye gerek görmemişken birine sarılmanın sıcaklığını hissetmişken bir kadın'a gerçekten sahip ve bir kadının sahip olduğu erkek iken bir başka kadın; o kadın kadar tertemiz sevgiye sahip ana geldiğinde adam korkuyor ilk kez bu kadar yoğun kuşatılmış sevgiyle bilmediği biri kendini gülümserken görünce tanımıyor, tanıyamıyor. çok kalabalık geliyor kendine sanki kendisi değilmiş sanıyor oysa asıl olması gerekeni bulmuşken boğuluyor ikisini birlikte itiyor uzağa, kadınlar birbirlerine tutunabiliyorlar neyseki böylece savrulmuyorlar, sonra birini yolcu ederken diğerini de yolcu etmek istiyor adam ıssızlığına tanıdık bildik kendisine ve en önemlisi hepimizin çok önem verdiği modern zamanların şahı padihaşı yalnızlık a koşmak istiyor ve bunu isterken yolcu ettiğini gittiği yoldan geri alabilecek mi diye düşünmüyor...

    zor derken annesine düştü içimize bir kıvılcım onu ayrılık ateşine çevirdi bizim esas oğlan ve o güzel ana ne diyebilirdiki karşısındaki genç güzel kadına onun çektiği acının bir başkasını çekiyordu hem oğlu, hem kendi, hem de o güzel kız için...

    kalbinin gürültü çıkararak çarpmasına alışık olmayan adam bu gürültüye sebep olan kadını ayakaltından kovarken kadın için en acısıda geçmişe inat, kırık döküklüklere inat farklı kıldığı sevgisinin geçmişten klişe sözlerle kendini acıtması buz adamının...

    kadın ben demiştim diyen içsesiyle mücadele edip kendine bir daha yenilmeme sözü vererek başka bir parkura kendi için ada olacak heyecansız bir limana çekilmeye giderken biliyor yine sevebileceğini aynı olmasa da yeniden kendiyle barışıp hayat kurabileceğini hayatlar yaratıp güzel hikayeler yazabileceğini ama adam için artık bunun imkansız olduğunu biliyor ıssız adam şansını kaybettiğinde anlamıyor sonra geç olduğunda anlayacak lakin şansı onun kaybettiğini arkasını döndüğü anda biliyor ve peşinen çekiyor acısını onun yerinede...

    yıllar sonra birgün o pek fena pek güzel karşılaşma gerçekleştiğinde 'oh iyi oldu' demek istiyoruz alper'e ama kıyamıyoruz sonra acıyoruz ona, ıssızlığına, yoksulluğuna kahroluyoruz o çağan çünkü, o kardeşim biraz, o kankam, o benim de alperim, o o -işte en fenası bu- akşam filme tekrar ve bu kez beraber gidip sonrasında eğer gidecekse nolur şimdi gitsin diye dualar edeceğim sevgilim...

    içsesleriyle, görüntüsüyle, mekanlarıyla, kurgusuyla, castıyla, en çok en çok yüreğiyle ve bana o'na arka sıradakine yüreği buz olan o yüzden anlamayan, kendi ıssızlığını anlayan, kendi anaçlığını gören, alkışlayana bu filmi hissedebilecek yüreğe sahip olana adanmasıyla muhteşem...

    ama yine de ne yaptın çağan, neden yaptın hikayelerimizin uydurma olduğunu aslında ne denli kırılgan olduğumuzu modern zamanların kirliliğinde yaşadığımızın da aslında bir masal olduğunu yalnız olmadığımızı özel olmadığımızı ama özel olduğumuzu niye bağırdın kalbimize canım acıyor çağan istediğin bu muydu?! teşekkürler sana yüreğine sağlık...
    dijital fotoğraf makinelerine dil çıkarışın, müzik seçimlerin, kitap zevkin vs. yazamayacağım çünkü sen yordun beni biraz ıssız kalmam gerek...

    şimdi daha iyi biliyorum eğer kalabalıklaştıramazsam bu ıssız'ı son şansını yitirmiş bir adamın yenilmiş prensesi olarak çıkacağım masal ülkesinden ve gerçeğin içine dalıp parmağıma alyans takacağım, hep eksik kalacağım kendime hayat kurup hep başkalarının hayatını ödünç alan o adamı düşleyeceğim...
    lanetledin beni çağan...

    sana hikayeler anlatanları seviyorum ben ya da hikayeler yazdıranları kim yaktıysa canını böyle şiirsel onlara selam olsun sevgiler...

    unutulmuş tokalara, taş plaklara selam olsun!
    41 ...
  18. 36.
  19. 37.
  20. filmi fazlasıyla merak etmeme rağmen yapılan yorumları okuduktan sonra o sinema salonuna tek başıma gidesim gelmiyor. güzel bir romantizm yaşamaya gelmiş onca çiftin arasında çiçek gibi açmak istememekteyim. sinema çıkışında güzelim filmden sonra herkes birbirine sarılırken varlığına sevinecek, sarılacak birinin olmaması yüzüme dank edeceğinden mümkün olduğunca uzakta durmaktayım. dvd yi beklemekteyim.
    3 ...
  21. 38.
  22. sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün... Bir erkeğin bir kadına bir kanınıda bir erkeğe hissedebileceği herseyi anlatan harika Çağan Irmak klasiği...
    bir erkeği kendiyle yüzleştirecek, hayatına daha doğrusu yatağına giren anlamsız kadınların hayatlarını renklendirmediğini aksine ıssızlaştırdığını anlatacak, özgürlük özgürlük diye ölürken gerçek bir hayatı nasıl kaçırdığını ve hiç yakalayamayacağını gösterecek çağan ırmak size. (ayrıca filmdeki müzikler, diyaloglar, oyunculuk ve filmin sonundaki gözlerin başka, dilin başka, içlerin başka konuşması harikaydı. çağan ırmak yine herkesin yüreğine dokundu.
    hayatımda gördüğüm en güzel ayrılık sahnesiydi...
    4 ...
  23. 39.
  24. gerçek bir kadının yapay bir erkeğe aşkı öğrettiği ve yalınlığın bu kadar görkemle anlatılabildiği bir masal.
    8 ...
  25. 40.
  26. (#4202735)

    şaşırtmayan film. acıtıyor. siz film saatini beklerken bir önceki matinenin filmden çıkanlarına şöyle bir bakın. kadınların neredeyse tamamı ağlıyor. erkeklerin bile gözleri dolmuş. bu adam bu işi biliyor yahu.
    1 ...
  27. 41.
  28. velev ki işsizdir sorun değil. zihnine "şiddetle" hükmetmiş kişiler ona 3 çocuk yapmasını önerdiler. şimdi de ıssız adam oldu aynı kişi...
    2 ...
  29. 42.
  30. 43.
  31. 44.
  32. hayatımda ilk kez henüz bitmeden bir daha izlemek istiyorum lan bunu dememe neden olan film. ilk yarıda konuya net olarak girilmese de ikinci yarı boyunca boğazda düğümlenmeye sebebiyet verir. gerçekten güzel, gerçekten.

    yaklaşık 5 yıl sonra yaşanan karşılaşma sahnesinde içten geçenlerin yarattığı tahribin sanırım tarifi yok.
    5 ...
  33. 45.
  34. ben başka bir filmmi seyrettim acaba diye beni düşüncelere gark ettiren film.

    film tamamen klişeler üzerine kurulu bir kere. tüm çatışmalar, iki karakter vs. hepsi tanıdık geliyor bi yerlerden.
    örnek vermek gerekirse hüzünlü adamın kendi doğum gününden haberi yoktur, işyerine gider etraf sessiz sakindir, iyiki doğdun diye atlarlar..en son maskeli beşlerde vardı böyle bir sahne yahu. bu basit bir örnekti. genel hikayenin iskeleti de klişeler üzerine kurulu.

    ayrıca klasik bir hikaye yeni bir şeymiş gibi ve hesapta derince incelenirmişçesine tekrar önümüze seriliyor, ama yok öyle bişey, nerde ne olucağını gayet rahat tahmin edebiliyorsunuz.

    oyunculuklar çok iyi olmasına rağmen senaryodan ve yönetimden kaynaklanan problemler vardı. esas kızımız ağlıyo, sinirli falan, o sırada bile beyimize edebiyat yaparak cevap veriyor..

    klişeler serisi şeklinde giden filmin son 15 dakikalık kısmında yine bir klişe üzerinden sağlam ajitasyon yapılmış, hüzünlü müzik, hüzünlü ses tonu falan. insanın içi orda bi kötü oluyo cidden, br tek orda etkileybiliyor belki, son kısım olduğu için de akıllarda o kalıyor gibi. ama filmi nerden kurtarsak, nasıl beğendirsek tarzı bir düşüncenin ürünü gibi geldi o sahnelerde. inandıramadı beni kendine. ki dediğim gibi, klişeler olunca inanmak güçleşiyor.

    kısaca oyunculuk ve müzikler haricinde kayda değer bir film olmadığını düşünüyorum. babam ve oğlum, mustafa hakında herşey gibi muhteşem yapıtları olan çağan ırmak büyük hayal kırıklığına uğrattı beni.

    hele de vizyonda mustafa, devrim arabaları, üç maymun, muhteşem bir gün gibi filmler varken gidilmesini kesinlikle önermiyorum, dvdsini alıp izlersiniz, bu filmlerden birine gitmediğim için çok kızdım kendime..
    4 ...
  35. 46.
  36. çağan ırmak'ın seyircisine armağan ettiği filmidir. hala düşünüyorum nasıl bu kadar yalnız hayatlara alıştık diye. gerçekten bazı gerçekleri yüzümüze vuran bir film.

    evet, konusu çok sıradandır ama kim böyle sıradan bir konuyu bu kadar etkili anlatabilmişki? ayrıca filmde yer alan "45likler" daha bir etkileyici hale getirmiştir konuyu.

    --spoiler--
    ada'nın ve alper'in son buluşması... birbirlerini anlıyorlar ama haykıramıyorlar; ki bence alper'in sözleri daha vurucudur bu sahnede. ayrıca o nasıl bir saç tokasıdır ki acısı yıllarca geçmemiştir.
    --spoiler--
    2 ...
  37. 47.
  38. çağan ırmak'ın son şaheseri.Olaylar o kadar derinden,o kadar yanibasinizda yasaniyormus gibi islenmiş ki,izlemeye doyamiyorsunuz.filmdeki muhtesem sarkilardan biri icin (bkz: Michel Fugain - Une belle histoire)

    "karda donmak üzeresin,
    uyumak tatlı geliyor ama sen öldüğünün farkında değilsin."
    2 ...
  39. 48.
  40. ilk yarısında bayan, ikinci yarısında ağlatan film.

    "küçücük bi toka benimle alay etti"
    6 ...
  41. 49.
  42. 50.
  43. cagan irmak'ı böylesi naif ve hüzünlü bir hikaye anlattığı için bir kez daha takdir etme sebebidir.
    film, bir akşamüstü özellikle de kırık bir kalple gidenleri, kırık kalbi olmayan yalnızca melankolik yapısı olanları, hatta sadece 45'likleri sevenleri bile fena çarpmıştır..

    öyle iç parcalayan, sevip de kavusamayan sevdiceklerin kara sevdaları değil hüzünlendiren, hikayenin kendisi de cok orjinal değil aslında.. ama öyle güzel anlatılmış ki.. öyle hoş diyaloglar var ki..
    hele o sarkılar yok mu, insan "ah bu sarkıların gözü kör olsun" diyor, kendinden geciyor.. valla abartmadım yahu, film cıkısı insanlar yerlerinden kalkamadı bir süre..
    bana da bir plak almak farz oldu zaten.. gerci boğaza bakan bir tavanarasına sahip değilim henüz ama.. bir gün.. ah ahh..

    filmle ilgili vazgecilmezler:
    (bkz: bana yalan soylediler) *
    (bkz: anlamazdin) *
    (bkz: yalnizim) *
    (bkz: UNE BELLE HISTOIRE) *
    "Karda donmak üzeresin..Uyumak tatlı geliyor..Ama öldüğünün farkında değilsin..."
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük