Reha Oğuz Türkkan'ın Haziran 1941'de Bozkurt dergisinde çıkan ve "ırkçılık aleyhdarlarıyla münakaşalar" serisinin ilkidir. Türk ırkçılığının esaslarını yansıtması bakımından pek öğreticidir:
"1)Karışmalar olduğundan ırk yoktur!
...
Veli: Öyle ya! Tarihte bilinen çağlardan beri, her ırk, her millet, hatta her kabile karışmış ve melezleşmiştir. Artık bugün ırklardan bahsetmeye imkan var mıdır?
Ali: Vardır, dostum. Sana, ilkin, senin bir kısım görüşüne iştirak ederek cevap vereceğim; bir an için bu melezleşmeyi, senin tasavvur ettiğin derecede farzedelim. Urukların ve milletlerin kanca karışmış olması keyfiyeti, urukların(ırkların) mevcudiyetini inkar ettirebilecek bir delil olabilir mi?
Veli: Tabii bir delil olabilir! Madem ki karışmış!
Ali: Bu itirazında sarih değilsin; bizatihi karışmış olmak keyfiyeti, bir varlığı yokluk haline mi sokar demek istiyorsun? Bu münakaşa edilmiyecek kadar saçma bir fikir olur!
Veli: Hayır! Benim demek istediğim şu: uruklar ve milletler hep kanca karıştıklarına göre, artık birbirlerinden kanca ve maddeten ayırmaya imkan yoktur! Onların ancak kültür ve medeniyet çeşitleri ve seviyeleri ayırır. Yoksa artık, ırkça birbirlerinden farksızdırlar. Irkça onları birbirlerinden ayırt etmeye imkan yoktur!
Ali: Hah! Benim de zaten anlamak istediğim buydu! Şimdi bana cevap ver bakalım; şu iki bardağı görüyorsun ya?
Veli: Gördüm. Birisinde su, ötekinde şarap var.
Ali: Şimdi birinci bardağa bir parça sirke ve zeytinyağı döküyorum. ikinci bardağa da rakı, bira ve bilfarz kolonya karıştırıyorum. Bu bardaklardaki evvelki mayiler karışmış mıdır, karışmamış mıdır?
Veli: Tabi karışmıştır! Bu da benim sözlerimi teyit eder işte: bak, karıştılar ve artık eski (su) ve eski (şarap) kalmadı!
Ali: Fakat ben değişmediklerini ve değişmiyeceklerini iddia etmedim! Sen, karışan şeylerin birbirlerine benziyeceğini, bu yüzden mahiyetlerini birbirlerinden ayırt etmeye imkan olamıyacağını ileri sürdündü. Söyle bakalım: Bu iki bardaktaki mayi de işte karıştılar. Fakat birinci bardakta sonradan husule gelen mayi, ikinci bardakta gene sonradan husule gelen mayiden farklı değil mi? Birincisi, su, zeytinyağı ve sirkeden mürekkep bir mahlut; ikincisi ise, şarap, rakı, bira ve kolonyadan mürekkep bir mayi. Bu iki bardağın muhteviyatını birbirinden mahiyetçe ayırt edemez misin?
Veli: !?
Ali: Cevap versene! Hani karışan şeyler artık birbirlerine benzer ve birbirlerinden ayırt edilmezdi! işte bu iki bardağın karışmasından sonraki muhteviyatları, karışmadan evvelki muhteviyatları kadar kesin mahiyet farkları ile ayrılmış şeylerdir! Uruklar da böyledir: tarihten evvelki çağlarda nasıl birbirlerinden ayrıysalar, bugün de -karışmalara rağmen- birbirlerinden öyle ayrıdırlar, çünkü, her birinin terkibine, melezleşmede, başka başka unsurlar karışıyor, Fransız, Tıknaz(Alpin), Kumral(Nordique) ve Esmer(Mediterraneen) uruklarının karışması ile bugünkü şeklini almıştır. Japonlar ise, Tur, Sarı ve indonesien kanlarını taşırlar. Bugün bir Japonla bir Fransızın ırkça iki ayrı tip olduğunu bir çocuk bile anlar! Görüyorsun ki ırkların karışmış olması, onların mevcudiyetine ve birbirlerinden ayrı ayrı varlıklar olmaları keyfiyetine halel getirmiyor.
Veli: Doğru, Ali, burada hakkın var. Yalnız bir nokta var: Sen bana, tamamen ayrı ayrı unsurlarla karışanları misal getirdin. Onu kabul ederim: birbirlerinden tamamen farklı unsurlarla karışan milletlerin ırki farklarını kabule mecburuö. Fakat, bir de, birbirleriyle karışanlar var! Senin misalinde, her bardağa ayrı ayrı mayiler dökeceğine, bu iki bardağı birbiri ile karıştırsaydın ne olurdu? Yani, şaraba sudan ve suya da şaraptan katsaydın, artık bu karışma neticesinde iki mayiin gene de birbirinden mahiyetçe farklı olduğunu iddia edebilir miydin? Beşeri bir misal alayım: Habeş milletiyle italyan milleti aralarında karışsalar ve melezleşseler, bu karışmaya rağmen aralarında ırki fark kalabilir mi? Cevabını derhal vereyim: imkanı yok! Şu halde, bu gibi hadiselerde ırkın rolü ne olabilir? Sıfır!
Ali: Netice çıkarmakta biraz acele ediyorsun! işte, söze başlarken temas edeceğimi söylediğim ikinci mesele de budur. Dedim ki: 'ilkin senin bir kısım görüşüne iştirak edip melezleşmeyi senin tasavvur ettiğin derecede bir an için farzederek cevap vereyim.' Birinci mesele kapandı: sen de, bizatihi karışmanın -farklı unsurlarla olduğu müddetçe- ırkların farklılığını inkara delil olamıyacağını kabul ettin.
Veli: Evet, o cihete kanaat getirdim.
Ali: Pek iyi! Şimdi de, senin görüşlerine hiç iştirak etmeden cevap vermenin sırası geldi. 'Tarihten beri husule gelen karışmalar' diye kestirip atıyorsun. Ve bu melezleşmeleri, her milleti birbirine tam manasıyla karışmış ve umumi bir tam melezleşme olmuş sanıyorsun. Halbuki tarih, böyle tam bir karışma kaydetmiyor.
Veli: Ne münasebet! Mesela Avrupa'da! Her milletin damarında dolaşan kan, diğer Avrupalı milletlerde de var! Deminki misal gibi, burada, tamamen ayrı unsurlarla melezleşen topluluklar mevzubahs değil! Hep aynı uruklarla karışmışlar; dolayısıyla Avrupada ve daha bir çok yerlerde artık uruktan bahsedilemez ve bahsedilmemelidir.
Ali: Sana bir sual sorayım: Şunu mu demek istiyorsun: 'Avrupalı milletler, hep aynı unsurlarla melezleştiklerinden, ırkça artık farksızdırlar; kanca onları birbirlerinden ayırt etmek imkansızdır!'
Veli: Evet, maksadım bu!
Ali: Dostum, sen büyük bir kaideyi nazara almadığın için yanılıyorsun.
Veli: Hangi kaideyi?
Ali: Nisbeti.
Veli: Anlamadım.
Ali: izah edeyim: Doğru, Avrupa milletleri ırkça saf değildir. Gene doğru, hemen hepsi aynı unsurlarla melezleşmişlerdir: Fransızların da, italyanların da, Almanların da damalarında Tıknaz(Alpin) uruğunun kanı vardır. Gene hepsinde Kumral(Nordique) kan vardır. Hepsinde Esmer(Mediterraneen) ve Tur(Turani) kanları da vardır. Fakat hepsinde de bu kanlar aynı nisbet dahilinde değildir. Melezleşmeler hep aynı nisbet dahilinde olmamıştır! Mesela: isveç ve Norveçliler'de Kumral(Nordique) uruğunun kanı fazladır. Esmer ve Tıknaz uruklarının kanları bir kaç damla halindedir. italyanlarda ise Esmer uruğunun kanı ekseriyettedir. Ruslarda Akçıl(Slav) uruğun kanı fazladır. Esmer urukla melezleşme nisbeti, Romanya'nın melezleşme nisbetiyle bir değildir.. Ve böylece.. Şimdi bu böyle olduğuna göre, nasıl olur da 'hepsinde de Kumral, Esmer ve Tıknaz uruklarının kanları müşterek; onun için ırkça hepsi farksızdır, birbirlerinden ayırt etmek imkansızdır!' diyebiliriz. isveç ve Norveçlilerde Kumral Kan fazla olduğundan, bu milletleri Kumral uruktan, italyanlar'da da Esmer kan ekseriyette olduğundan Esmer uruktan tanımak mecburiyetindeyiz. Niyekim Norveç ve isveç ahalisinin çok büyük bir ekseriyeti uzun boylu, pembe tenli, sarışın ve mavi gözlü oldukları halde, italyan milletinin kahir bir ekseriyeti kısa boylu, esmer tenli, kara gözlü, kara saçlıdır! Bu aşikar farklara nasıl göz yumabiliriz!
Veli: Peki ama, sarışın ve uzun boylu italyanlar da var. Gene bunun gibi, bodur boylu ve esmer isveçliler de var!
Ali: Dostum, senin bütün hataların, hep nisbet kaidesini göz önünde tutmamandan ileri geliyor: %95 gibi kahir bir ekseriyetin isveç ve Norveç'te kumral ve uzun olduğunu biliyorsun da, gayet az rastlanan bir iki esmer ve bodur tipi ileri sürerek, isveç ve Norveç milletlerine 'kumral ve uzun boylu' vasfını vermemek için onları, gene bir iki ekalliyet sarışın tipin mevcudiyetini bahane ederek, kütle halinde esmer ve bodur olan italyanlarla bir addetmek, ırkça aralarında hiçbir fark olmadığını kabul etmek istiyorsun!
...
Veli: Demek sen de, urukların tarih içerisinde karışmış olduklarını kabul ediyorsun!
Ali: Tabii! Zaten bu tarihi hakikatı, ancak Alman ırkçıları inkar eder. Onlara göre, tek damla yabancı kan taşımayan uruklar çokmuş. Halbuki ilim bunu tekzip ediyor. Biz, Türk ırkçıları, her uruğun, her milletin tarih içerisinde karıştığını, damarlarına yabancı kanlar katıldığını biliyoruz. Fakat bu karışma, muayyen nisbetler dahilinde olmuştur. Prof. Vasfi Reşid'in şu güzel ve kuvvetli misalini hiçbir zaman unutma: 'Şu altın yüzük de saf değildir: içine %10 bakır katmışlardır. Fakat buna rağmen bu bir altın yüzüktür; bu ufak karışma, onun altınlık vasfını kaybettirmemiştir. Ve bu yüzük, içinde ancak %10-15 altın bulunan yüzükten de farklıdır. içine %10 bakır katılan gümüş yüzükten de farklı olduğu gibi, içine %10 gümüş katılmış altın yüzünden de başkadır! Hepsi karışmıştır. Fakat unsur veya nisbet farklı olduğu için hepsi birbirinden farklıdır.'