Uzun yıllar eğitim programlarıyla, kamuoyu oluşturan yayınlarla yaratılan bir ırkçı anlayış toplumun belirli kesimlerinin içine işlemiştir. Resmi söylemin değişik versiyonlarıyla yaratılan devlet severlikle birleştirilmiş bir ırkçılık. içinde bolca dini duyguların sömürüsü, geçim sıkıntısıyla bunaltılmış hayat koşulları karşısında ortak hareket etmek isteyenleri şiddetle bastıran bir devlet işleyişi, devleti ve uygulamalarını kutsallaştıran bir öğreti.
Osmanlının son dönemlerinde gayrı Müslimlere yönelik başlatılan, onları düşman ilan eden ırkçı anlayış o dönemde malum sonucuna varmış ve Anadolu’nun nüfusundan gayrı Müslimler şiddetle silinmiştir. Süreç orda durmamış toplumun bunu her zaman içinde taşıması için bitmek bilmeyen bir ırkçı söylem zinciri yaratılmıştır. Yahudiler, Ermeniler, Rumlar, Çingeneler artık Sünni Müslüman olmayan kim varsa her zaman küfürle anılmış ve yok edilmesi her tür işkence ve zulüm görmesi mubah sayılmıştır.
Yakın tarihin katliamları saymakla bitmez ve felaket boyutundadır. insanlık tarihine kara bir leke eklemekten en küçük bir rahatsızlığı olmayan ve katliamdan başka bir yol görmeyen bir devlet vardır. Devletin bu katliamcı uygulamalarının destekçileri, eğitimle, farklı nüansları olan resmi ideolojilerle, medyayla yaratılmıştır. Devletle en ufak bir işi olan herkes bu resmi ideolojik kalıbına uymak zorunda bırakılmıştır.
Irkçılığın yıllardır bir hedefi de Kürtlerdir. Yaklaşık yüzyıllık bir süreçte Kürtler şiddeti artan oranda ırkçı uygulamalara maruz kalmıştır. 1980’li yıllara kadar Kürtler değişik bir “yaratık”tır. Yani üzerlerinde her tür uygulamayı hak eden yaratıklardır. Hatta kuyruklu, pis, anlayışı kıt yaratıklardır. Hayvanla aynı statüde tanımlamak gereken yaratıklar. Resmi ideolojinin yok saydığı yaratıklar. Resmi ideolojinin o zaman da Kürt olmayı bırakan yani kendi dilini yok sayan, kendi geleneklerini küçümseyen, kendine Kürt demeyenle hiçbir sorunu yoktur. Sadece Kürt oluşunu anan ve bunu yaşamaya çalışanlarla sorun vardır ve onlar daima yaratıktır.
Son 30 yılda Kürt hareketinin mücadelesi bir şeyi bütün kafalara çakmıştır. Bu coğrafyada Kürtler de vardır. Dilleri olan, gelenekleri olan ve her biri insan olan Kürtler vardır. Devlet bunun önüne geçmek, yani Kürt varlığını inkâr etmek için yılların vahşetini son 30 yılda tüm çeşitliliğiyle hortlatmıştır. Faşizm ve ırkçılık nedir dendiğinde dünya çapında parmakla gösterilecek uygulamalar ortalığa saçılmıştır.
Kürt hareketinin ve sosyalistlerin mücadelesi geliştikçe devletin topluma ezberlettiği ırkçı algılar aşınmıştır. Devletin dümen suyunda, onun resmi söyleminin şu veya bu renginin peşinde köleleşenler bu aşınmış resmi söylemler yerine yeni gibi duran anlayışları ortaya sürmüştür. Faşizmin ve ırkçılığın peşinde sürüklenenler artık Kürt yoktur veya Ermeniler de kimmiş diyememektedir.
Eskiden ne güzeldi kimin Kürt, kimin Alevi veya Ermeni olduğunu bilmezdik herkes insan gibi yaşardı.
Bu söylem hala epey revaçtadır. Sadece herkesin insan sayılmak için devletin her dediğini emir kabul etmesi gerekmektedir. Herkes Sünni bir Türk’tür ve kendi anadilini konuşmayacak, geleneklerini yaşamayacaktır. insanların sadece kendini inkâr etmesi gerekmektedir. Yurtdışından gelmiş ünlü veya ünsüz futbolcular, Batılı ülke vatandaşları Türk ismi alarak ortalık yerde istiklal marşı söyleyip kendi geçmişlerini inkâr edince bir başarı sayılmış ve onlar da artık insan sayılabilir hale gelmiştir.
Yeni sürüm söylemlerden biri de biz ırkçı değiliz ama Kürtleri sevmiyoruzdur.
Kürtleri sevmeme nedenleri saymakla bitmez. Mesela son sürüm bol reytingli TV dizilerinin ardından Kürtlerin feodalitesi kişilik özelliği olarak ortaya çıkmıştır. Elbette o TV dizileriyle fikir oluşturanlar bu ülkedeki feodal kalıntıların Kürt hareketinin mücadelesiyle darmadağın edilebildiğini ve devletin o feodal kalıntıları ayakta tutmak için katliamlar yaptığını, çeteler oluşturduğunu bilmeye yanaşmamaktadırlar.
Bir başka son sürüm ırkçı söylemde, biz ırkçı değiliz hatta Kürtlere de karşı değiliz ama onların örgütlenmesine siyasileşmesine karşıyızdır.
Bu yaklaşımın kökeni Ermeni katliamlarının anlatıldığı resmi söylemde de vardır. Ermeniler eğer örgütlenmeseydi katledilmeyeceklerdi yani örgütlendiler yok edilmeyi hak ettilerle yetiştirilen devlet sever ırkçılar, bu söylemle saldırganlığa bahane yaratmaya çalışmaktadırlar. Devlet örgütlenenleri hiç sevmedi ve hiçte sevmeyecek. Hakları için mücadele eden bir araya gelen kim olursa olsun, ister fabrikada sendikalaşan işçi, ister mahallesinde bir şeyler yapmak için dernekleşenler olsun devlet örgütlenenleri her zaman kendisi için tehlike olarak görmüştür. Hele ki yüzyıllık bir ırkçı resmi politikaya karşı gelip, biz de varız, diyenlerin örgütlenmesi her tür saldırıyı hak eden tam bir düşman gibi görülmektedir. Devlet sever ırkçılar da bu söyleme sahip çıkıp devletle hareket ederek onun söylemlerini tekrarlamayı marifet saymakta ve ırkçı saldırganlığı aklamaya çalışmaktadırlar.
Seçimlerin ardından devletin dinci söylemli kanadıyla milliyetçi söylemli kanadı iç içe geçip bütünleşmenin yoluna girmiştir. AKP, CHP, MHP’de temsil edilen tüm devlet güçleri, düzene muhalif kesimlerin artık yeter deyişinin toplumda hızla gelişeceğini görerek korkmuşlardır. Ortalığa Maraş, Çorum, Sivas katliamlarını çağrıştıracak girişimleri sürmeye başlamışlardır. Ülkenin değişik yerlerinde harekete geçirebildikleri ırkçı kesimleri piyasaya sürmüşlerdir. Yıllardır uygulanan linç çeteleşmeleri yine sokaklarda dizginsizce gezmektedir. Kentlerdeki Kürt hareketinin, ezilen diğer kesimlerle birleşebileceğinden ölesiye korkmaktadırlar. Kürt hareketini geriye çekmek, direncini kırmak için her yol denenir olmuştur. Aynı şekilde Kürt hareketine destek veren ve kentlerde emekçilerle yoksullar içinde var olmaya başlayan sosyalist hareketi yok etmekte devletin hedefleri arasındadır.
Dönem ne 1970’li yılların naif devrimci uyanış yıllarıdır, ne 1990’lı yılların faili meçhulleri uygulayabilecekleri gibidir ne de insanları göçe zorlayacakları kentleri köyleri boşaltacakları dönemdir. Faşizm baskıcı şiddet ve vahşet uygulamalarının sonuç alıcılığının çıkmaz sokağına gelip dayanmıştır. Artık düzene muhalif kesimler daha cesaretlidir, daha korkusuzdur. Tek tek herkesi tıpkı 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” operasyonun da olduğu gibi yakabilirler. Ya da ırkçı faşist saldırganlarla devrimcileri, Kürtleri, sosyalistleri sokaklarda linç ettirebilirler. Ama ne yaparlarsa yapsınlar artık Faşizme karşı mücadeleyi vardığı bu aşamadan geriye atamayacaklardır.
Faşizmin cilaları, mekanizmaları dökülmektedir. Ne yaparsa yapsın, Ne tür vahşet senaryoları uygularsa uygulasınlar artık devrimciler, Kürtler, sosyalistler, ezilenler sokakları terk etmeyecek mücadeleyi daha da yükselteceklerdir.
söylem çok komik, hele de "örgütlü kürtleri sevmiyoruz" hohohoho şeklinde gülünebilecek kadar komiktir, lakin yazı zaten bunu eleştiren çok da harika bir yazıymış.
--spoiler--
devlet örgütlenenleri hiç sevmedi ve hiçte sevmeyecek
--spoiler--
bu devlet de biziz işte. yalnız kürtlerin örgütlenmesi değil, ezilen herkesin örgütlenmesi bazı muhafazakar çevrelerce "sevilmez". neden? haksızlığa karşı hep beraber durabilen, kendilerine ortak bir rota çizmiş olan ve mücadele eden insanlar neden sevilmezler?
haklılar da ondan.