Bunun savunucuları, ekonomik liberalizm savunucusu olan ve güç kaynağı olarak sekülerlerden de destek almış, emperyal güçlerin değirmenine su taşıyan, özellikle radikal islamcı olmayan cemaatlerle iç içe geçmiş, fetullahçı teröristleri ise barışçıl ve kimseye zararı olmayan ılımlı müslümanlar gibi göstermeye çalışan elemanlardır.
ılımlı islam, sanılanın aksine, islami bir rejime geçişi sağlayacak, önayak olacak ve küresel güç odakları tarafından demokratik sistem içinde kabul ettirilmeye çalışılan ideolojinin adıdır.
ılımlı islam bir oksimoron'dur. zira, islama dayalı bir yönetim tarzının ılımlı olması mümkün değildir. hemen yanlış anlaşılmasın, sadece islam değil herhangi bir dine dayalı yönetim biçimi ılımlı olamaz. çünkü, din dogmatik bir kavramdır ve kesin kuralları vardır. siz, bir inanan iseniz eğer, bu kuralları olduğu gibi kabul edersiniz. bu nedenle, dini bir esasa dayalı rejim, dinin emrettiği kurallar dışındaki kuralları yok sayacak, kendinden olmayanları düşman belleyecektir. çok da uzak değil, hemen sınır komşumuz iran bunun somut bir örneğidir.
sanmayın ki, ılımlı islam, öyle dininizi, inancınızı ılımlı ılımlı yaşayabileceğiniz, naif bir düzendir. aksine, inancınızı özgürce, diğer dinlerin, mezheplerin varlığını da kabul ederek ılımlı bir ortamda yaşamak için demokrasi ve laiklik olmazsa olmazdır.
emperyalizmin gütmek için uydurduğu daha doğrusu yutturduğu ya da giydirdiği kılıf.
ılımlı islam darbe sonrası yaratılmış olguların zemininden yükselmiş bir planın harekete geçmiş ilk kısmıdır.
toplumların yaralarını kaşıyıp kanatmak ve bunun üzerinden siyaset yapmak abd'nin bir nevi politikası ve biz öyle görünüyor ki bu politikanın fazlasıyla parçası haline gelmişiz. bu tip politikalar abd'nin gözüdoymaz planlarının stratejik bir parçası olmasına rağmen 70 milyon kişinin hayatlarını etkileyen bir hadisedir. toplum içerisindeki farklılaşmalar ve halkın savunacak bir öğretiye bile sahip olmaması darbe'nin ve onun üzerine inşa edilen planların ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor.
sadece namazını kılıp, ramazanda orucunu tutan buna karşın başka hiçbir konuda fikir beyan etmeyen insanların benimsedikleri, devlete asla karışılmayan islam modelidir.
islamı yanlıs anlamalar,anlatmalar sonucu öcü gibi gösterdikten sonra aslında öyle olmadığını ve gerçekten ne olduğunu yeniden anlatmaya çalısanların o kötü imajından sıyırmak ıcin türettikleri yakıstırma. islam aslında tek doğruyu gösteren ve hiç bir zaman değişmeyen kuralların açıklamasıdır. ılımlı yada ılımsız diye bi durum yoktur. ılımlısıda ılımsızıda tektir. öylede kalacaktır.
yatay düzlemde ele alınan bir şemada rahatça incelenebilir, şöyle ki;
1920' lerde tepeden inme bir devrim olan kemalizm düzeni türkiye' ye girmiş ve zaman içinde türklere, türk olma bilinci kazandırılmıştır. bu tarihe gayetle yakın bir tarihte, osmanlı devleti' ne ilk batılı esintileri ve parlementoyu getiren ittihat ve terakki cemiyeti, pan turk ideolojileri ile, kafkaslara ve orta asyaya saldırmak gibi, nispeten hayalci idelerin peşinde koşturmuşlardır.
insanları osmanlılık şemsiyesi altında birleştirmeye çabalayan bu zihniyet, ne yazık ki balkan savaşları sonrasında, bulgaristan ve yunanistan gibi ülkelerin, karşıt ideoloji olan: panslavizm idesine yenik düşüp, ayrılması üzerine söz konusu ittihatçi hayal ürünü için tarihçiler: ''patladı behçet!'' deyimini kullanmaktadırlar.
sonrasında, birinci dünya savaşı ile yine ittihatçılardan enver paşa' nın alman hayranlığı üzerine almanya ile savaşa giren osmanlı devleti, sultan beşinci mehmet reşat' ın araplara, cihat çağrısı yapması ile yeni cepheler ümidine gebe olmuştur. ancak, yapılan cihat çağrısına, hristiyan ingilizlerle mac mahon antlaşması yapıp, itilaf devletleri yanında, bir başka müslüman ağırlıklı ülke, osmanlı' ya karşı savaşınca, dünya üzerinde dünyevi halifelik sona ermiştir. etkisiz, hiç bir işe yaramayan bir doğu masalı, bir arap efsanesine dönüşmüştür. solayısıyla, ikinci halka olan islamcılık halkası da çökmüştür... hayır!!! çökmemiştir işte. bu halkalardan, insanları en fazla uysallaştıran ve demografik yapı ile yakın ilişkiler içine girdikten sonra, onlara devlet için var oldukları fikrini aşılayan bir köleler imparatorluğu ütopyası...
batılı emperyalistler, türklerin mustafa kemal atatürk ile birlikte, siyasi reformlar gerçekleştirip, dini reformlarda yalnızca kamusal alanlarda reformist davrandığını görmüş ve bu ülkenin bağrında yatan büyük yobazlıktan, ümmetçilik bağımlılığından haberdar olmuştur.
bunu ta o zamanlar gören wilson' ın vasiyeti doğrultusunda abd emperyalizmi, ümmetleştirdikten sonra, köleleştireceği bir topluluğun fantazisiyle yanmaya başlamıştır.
zamanlar geçmiş ve çok partili siyasi rejim geldikten sonra, türkler dini tekrar siyasete alet etmeye ve böylece oy depoları yaratmaya başlamışlardır.
bunun için, nurculardan, sait nursi' nin post-modern öğrencilerinden yardım alan çeşitli sağ tandanslı politikacılar, msp gibi siyasi oluşumlarla, cuma namazlarından oy toplama gailesine düşmüşlerdir. ancak, henüz batıdan ithal ettikleri bir itelijans olmadığı için, daha çok vahşet eğilimli görülen bu tarz oluşumlar, ülkenin katı-laik kurumlarınca kapatılmıştır. ancak 11 eylül' den sonra hız kazanan 3.dünya savaşı yolunda, çin ve rusya bloğuna adam kaptırmak istemeyen abd bloğu, türkiye' yi ümmetleştirip kaynak, üs ve savaş alanı haline de getirebileceği bir küresel güç odağı damızlığına evirtmek için fethullah gülen endeksli, rte damgalı hareketler başlatmıştır. ülkedeki solcularında sayısının azlığı ve örgütlü olmamalarından faydalanan bu oluşum siyasi bir terör yaratarak, bilgisayar oyunlarının da faydalarıyla, halkta umutsuzluk siyasetini güderek başa gelmişlerdir.
bu, türk' ün köleleştirilmesindeki en büyük adımdır, simgeside: türban adı verilen, fransız bohemlerinin fantazi aracı olarak kullandıkları, olmayan bir alaaddin hikayesi metasıdır.
bu herşeyin satılığa çıkarıldığı pazar yerinde tezgah sahiplerine yaranmak düşüncesiyle islamın başına konulmaya çalışılan derme çatma sıfatlardan biri. işte böylesi bir hadsizlik ve çapsızlıkla, kendi çürümüşlüğünden zehirlenmiş tüm sıfat ve tanımlamalara sarkıntılık eden aklıevvellere sems-i tebrizi ne güzel cevap vermiş,
"islamda lezzet ne arar, lezzet küfürde. lezzet arayanlar bu kapıya hiç gelmesinler."