Kurtuluş Savaşı döneminin mitolojik bir simgesi olan kılıcın hikayesidir.
--spoiler--
Sakarya Savaşının kazanılmasıyla ülkede oluşan coşku ve sevinç tüm Türk islam Dünyasına da yayılmıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşaya ve Türk Ordusuna övgüler yağıyordu. Batı Cephesi Kurmay Başkanı Asım ( Gündüz ) Paşa, Türk Ulusunun girdiği mücadeleyi Ergenekona benzetmekte idi. Ergenekonda dağlar arasında kalmış bir ulusu bir kurt rehberlik ederek aydınlığa çıkarmışsa; bu savaşlarda da Gazi Mustafa Kemal Paşa Türk Ulusuna önderlik ederek onları tutsaklıktan kurtarmıştır. Pek çok yazar ve ozan, Gazi Mustafa Kemal Paşayı ulusunu aydınlığa çıkaran bir Bozkurt olarak görüyordu.
Bu büyük zafer tüm yurtta büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Ülkenin her tarafında büyük şenlikler yapılıyor, bu büyük zafer coşkuyla kutlanıyordu. Anadolunun dört bir yanından meclise kutlama telgrafları ve mektupları geliyordu. Bu telgraf ve mektuplarda mücadeleye maddi olarak katkıda bulunmak isteyenler, keçisinden koyunundan birçoğunu bağışladığını yazıyorlardı.
Bayram sevgisi ve coşkusu Anadolu ile sınırlı kalmadı ve Türk islam Dünyası da bu zaferi büyük bir sevinçle karşılamıştır; çünkü Gazi Mustafa Kemal Paşa, sancakları birer birer düşmüş olan Türk ve islam Dünyasının emperyalizm karşısında lideri olmuş ve bu başarı ortak kaderin yenilmesi yönünde önemli bir başarı olarak görülüyordu. Pakistanın ünlü ozanı Muhammed Ali ikbal gibi önemli islam ozanları, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve onun ordusu olan Türk Ordusunu emperyalizme karşı şahlanan bir kılıca benzetiyorlardı. Hint Müslümanları da Türklerin emperyalizme karşı mücadelesinde gönülden destek olmuştur ve Hindistanın her köşesinde şu haykırışlar duyulmuştur: islam tıpkı bir duvar gibidir. Herhangi bir tuğlasını yerinden oynatırsanız, bütün duvar çöker. Mustafa Kemali destekleyin!
Pakistandan, irandan, Afganistandan ve Türk topluluklarından kutlama yığınla kutlama yazıları alınıyor; Büyük Millet Meclisine ve Gazi Mustafa Kemal Paşaya heyetler ve mektuplar gönderilerek, bu büyük zafer nedeniyle yaşanan sevinç ve coşku dile getiriliyordu. Kimi Hint Müslüman liderleri de Gazi Mustafa Kemal Paşaya Seyfül islam (islamın Kılıcı) unvanını vermiştir.
Aynı sevinç ve coşku, dost ve kardeş Buhara Cumhuriyeti tarafından da gösterilmiştir. Buhara 1917de Bolşevik Devrimi üzerine 6 Ekim 1920de kurulmuş bir cumhuriyettir. ilk devlet başkanları Osman (Kocaoğlu) Hoca, Başbakan Feyzullah Hocayev ve Milli Eğitim Bakanı Abdurrauf Fıtrattı. Bunların hemen hemen tümü bir dönem istanbulda eğitim görmüşlerdir. Buhara Cumhuriyetinin bir Türk Devleti olması ve islamiyeti benimsemesinden dolayı tam bir güven duygusu içerisinde iki halkın, birbirine destek verdiği görülmekteydi. Öyle ki Kurtuluş Savaşı esnasında henüz Kızıl Ordu tarafından işgal edilmemiş olan Buhara Cumhuriyetinden Türkiyeye savaşa destek vermek için gönüllü olarak gelenler olmuştu. Bölgede ağırlıklı olarak Türklerin yaşaması ve ortak kültür bağlarından dolayı dayanışma olasılığının yüksek olduğu düşünülmekteydi.
--spoiler--
Türk halkları ulusal savaşa gönülden destek veriyorlardı. istanbul Üsküdarda Sultantepe semtinde Özbekler Tekkesi adıyla bir tekke oluşturmuşlar ve bu tekkeyi Anadoluya silah ve insan geçirmek için üs olarak kullanmışlardır. Anadoluya geçmek isteyenler bu tekkeye gidiyor ve Anadoluya geçirilmelerini istiyorlardı. Mehmet Akif Ersoy, Kurtuluş Savaşının Halide Onbaşısı olan Halide Edip Adıvar, hatta Atatürkün yakın silah arkadaşı ismet inönü bu tekkenin sayesinden Anadoluya geçti diye söylenmektedir.
Buhara Cumhuriyeti de diğer Türk toplulukları gibi Anadoludaki savaşa gönülden destek vermişlerdir. Sakarya zaferi ile diplomatik ilişkiler ve yakınlaşma çabaları birden bire hızlanmıştır. Bu hızlandırma sonucu Buharadan Ankaraya bir kurul yola çıkmıştır. Sakarya zaferinin onurunu paylaşmak ve siyasi ilişkiler kurmak için bir kurul oluşturulmuş ve Türkiyeye gönderilmiştir. 1921 yılının aralık ayında kış şartlarının zorluğuyla yanlarındaki yükleriyle kurul Batuma ulaşmış, buradan bir gemiye binerek deniz yoluyla devam etmişlerdir. Kurul iki kişiden oluşuyordu. Bunlar Elçi Recep Bey ve maslahatgüzar Naziri Bey adlı iki kişiydi.
Zorlu yolculuğu engellere karşı sürdüren Recep ve Naziri Beyler 1921 yılının son günlerinde inebolu Rıhtımı üzerinden Anadoluya ayak basmışlardır. Gelmesi beklenen kurulu inebolu Kaymakamı ismail Hakkı Bey karşılamış ve inebolunun tek oteli olan Şeref Oteline yerleştirmiştir. Burada bir iki gün konaklayan kurula ismail Hakkı Bey, Anadolu topraklarını bilmedikleri için bir refakatçi görevlendirmek istiyordu. ismail Hakkı Bey, genç ve dinamik yapılı Enver Behnanın (Şapolyo), Türkiyenin değer verdiği bu kurula en iyi rehberlik yapacak kişi olduğunu düşünerek onu yanına çağırdı. Kurulu Ankaraya götürmesini ve onlara refakat etmesini istedi. Ardından kurul üyeleri ile tanıştırdı. Kurul üyeleri kendileri ile tanıştırılan genç, neşeli ve idealist Enver Behnan Beyi çok sevmişler ve ertesi gün yola çıkmak üzere sözleşip ayrılmışlardır. Kararlaştırılan günde yola çıkılmıştır. Günlerce süren yolculuktan sonra Kastamonuya varılmıştır. Kışla önünde kurulu istiklal Mahkemesi Reisi ve Saruhan Mebusu Mustafa Necati Bey ile mahkeme üyelerinden Nebizade Hamdi ve Çankırı Mebusu Neşet Bey karşıladılar. Mustafa Necati Bey de tamda bugünlerde Ankaraya gitmek üzere hazırlık yapıyordu. Kurul üyelerinin gelmesiyle Mustafa Necati Bey ve arkadaşları kurula katılarak birlikte Ankaraya gitmeyi kararlaştırdılar.
--spoiler--
Kastamonuda bir gün istirahat etmişler ve ertesi günü kendilerine katılan Mustafa Necati Bey ve arkadaşları ile yola çıktılar. Enver Behnan bu yolculuk sırasında kurul ile kaynaşmış ve daha rahat konuşmaya başlamışlardı. Yolculuk sırasında Enver Behnanın dikkatini elçilik kurulunun yanlarından hiç ayırmadığı denkler çekmişti. Bunlar, son derece değerli, deri astragan parçalarıydı ve hepsi de kalpaklıktı. Türk ordusuna hediye olarak da Buhara gibi uzak bir yoldan getirmişlerdi. Türk Orduları Başkumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşanın kendisine armağan edilecek olan astragan boz; ismet Paşaya verilecek olan ise siyahtı. Fevzi Paşa ve diğer komutanlar içinde ayrı ayrı astragan deriler getirilmişti. Armağanlar arasında değerli halılar da vardı ve bunlar da Mustafa Kemal Paşa ve ileri gelen devlet erkanına hediye edilmek üzere Ankaraya götürülüyordu. Enver Behnanın dikkatini bu sayılan armağanlardan ayrı sayılan dört parçadan oluşan armağanlar çekmişti. Bunlardan bir tanesi Kuran-ı Kerimdi. Diğerleri de Buhara kılıç ustaları tarafından yapılmış üç ayrı kılıçtı. Enver Behnan kılıçları görme olanağı bulmuştu. Son derece göz alıcı olan kılıçların özellikle birinde son derece değerli taşlar bulunmaktaydı. Kurul Kuran-ı Kerimin Timura ait olduğunu belirtiyordu o tarihlerde Enver Paşa Buhara Cumhuriyetinde idi ve henüz öldürülmemiştir ve kılıçları bizzat o seçmiştir. Tüneyden hareket eden kurul günlerce yol aldıktan sonra Ankaraya ulaştı.
Çok uzak diyarlardan gelen konuklar, Samanpazarında Hürriyet Otelinde ilgiyle karşılandılar. Ertesi gün, Gazi Mustafa Kemal Paşaya heyetin geldiği haber verildi. Heyet de Gazi Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istiyordu. Gazi Paşa heyetin isteğini kabul etti ve Buharadan gelen konukları, Çankayadaki bağ evine davet etti.
Tarih 7 Ocak 1922yi gösteriyordu. Recep ve Naziri Beyler yanlarında getirdikleri bavullarını açtılar. Bavuldan çıkardıkları renkli Buhara hırkalarını giydiler, başlarına da Buhara takkelerini geçirdiler bu şekilde faytona binerek Çankaya Köşküne doğru hareket ettiler.
Gazi Paşa, heyeti büyük bir konukseverlikle kabul karşıladı. Karşılıklı iyi düşünceler ve niyetler dile getirildi. Türk Ulusunun verdiği büyük savaş, Recep Bey tarafından Buhara halkı adına sözlü olarak kutlandı ve kutsandı. Bu arada Recep Bey, Gazi Mustafa Kemal Paşaya üç kılıç ve birde Kuran-ı Kerim armağan etti. Ayrıca karakulu dedikleri kalpaklık astragan deriler de armağan olarak sunuldu. Kurul yanında birde mektup getirmişti ve bu mektup Turan ülküsü uğruna Buharada dolaşan ve kılıçları Buhara hazinesinden seçen, iki üç yıl öncesine kadar da Osmanlı Harbiye Nazırı olan Enver Paşaya aitti. Recep Bey, yanında özenerek taşıdığı bu mektubu Gazi Mustafa Kemal Paşaya sundu. Enver Paşa mektubunda, Mustafa Kemal Paşayı ulusal kahraman, büyük kumandan olarak niteliyor ve Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri diye hitap ediyordu: Yüksek huzurlarınıza takdim edilecek naçiz hediyelerle kılıçları seçmek şerefini kardeş Buhara Cumhuriyeti bana havale etti. Bundan dolayı, tarifi imkansız büyük bir fahr-u gurur duyuyorum.
Bu hediyeler maddi değerleriyle değil, tinsel ve simgesel yönüyle çok daha önemliydi. Kılıçlar zaferi, Kuran-ı Kerim de kutsal dayanışmayı gösteriyordu. Recep Bey kılıçların zaferi sağlayacak olan Türk ordusuna armağanı olduğunu belirtiyordu. Kılıçların en şatafatlısı, göz kamaştırıcı ve değerli olanının çok özel bir yeri vardı. Türk ordusu ve bütün islam alemi için varılacak bir ülkü olan izmiri fethedene yani Buharadan gelen Recep Beyin kullandığı deyimle izmir Fatihi ne armağan olarak verilecekti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Kuran-ı Kerimi ve kılıçları kabul ettikten sonra, kurulun önünde son derece titizlikle seçilmiş sözcüklerden oluşan bir konuşma yaptı. Bu konuşma o dönemde Ankara Hükümetinin yarı resmi yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye gazetesinde birebir yer aldı. Konuşmanın bir kısmı ise şöyle idi; Her ulusun kendi yazgısını kendisinin belirleyeceği hakkını, yalnız kuramda değil, eylemde de tanıyan Rusya Devriminin bir parçası olan bağımsız Buhara Şuraları temsilcilerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin başkanı sıfatıyla hükümetinize teşekkür ederim Paşa Recep Beye hitap ederken devam ediyordu: Bu emanetleri elinizden alırken, kalbim heyecan ile dolu. Halkımız ve ordumuz, uzaklardaki kardeşlerimizden gelen teşciat ve tebrigat nişanelerinden şüphesiz çok mütehassis ve mesrur olacaklardır. Dindaş ve karındaş Buhara halkının arzusunu yerine getirerek, bu Kitab-ı Mükaddesi millete, seyf-i muazzezi de izmir fatihine teslim edeceğim. Allahın inayeti ile inönü ve Sakarya muzafferiyetlerini kazanan milli ordumuz, inşallah pek yakında bu kılıcı da kazanmış olacaktır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Üçüncü Kılıça özel bir anlam ve Türk Ulusunun amaç ve özlemlerine uygun bir işlev yükleyerek Türk ordusuna armağan edilen bu jestten çok mutlu olmuştu. Kılıç izmire giren ilk zabitin kişiliğinde verilmiş sayılacaktı. Yani Türk ordusu bu başarıyı gösterecekti ve buna olan inançları tamdı. Bütün bir ulus buna inanmıştı. Üçüncü Kılıç bir anda sömürgeciliğe karşı havalanan efsanevi bir değer almıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa da bu hediyenin tarihsel anlamının ne derin olduğunun farkında idi. Bu farkındalığını nezaket cümleleriyle muhatabına iletti. Ardından Buhara Cumhuriyetinin bu anlamlı jestini, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmayla, Türk Ulusuna duyurdu.
Bu anlamlı hediyeler Türk Ulusunun maneviyatında derin etkiler yarattı. Türk ordusunu ve milletvekillerini motive etti. Gazetelerde yer alan haberleri okuyanlar, olan bitene gözleriyle tanıklık edenler, yürüdükleri yolda onca sıkıntının ardından özel bir yere geldiklerine inanıyorlardı. Üçüncü Kılıç artık izmirin Kurtuluşu ile özdeşleşmiş gibiydi. istanbulda yayınlanan ikdam Gazetesi, Buharadan gelen Üçüncü Kılıç için; Buharanın izmiri işgalden kurtaracak kahramana hediyesidir. diyordu. Üçüncü Kılıç bir anda toplumun yaşantısında mitolojik bir değer kazanmış gibiydi.
--spoiler--