üçüncü haçlı seferinde tırnağına
kan oturmuş bir tüccarın dilinden
ı
gözümüzün seğirmesinden belliydi,
içimizin üşümesinden. mumları söndürüyor, dilimizi
damağımızı yokluyor, yanmış bir kelebeğin uğursuz külü gibi
bakıyorlardı yüzümüze. / hep yalnız ve yılgın
dönüyordu incil'in içinden, isa./ kahkahalar
eşliğinde entarileri sıyrılan, ibrişim ağaçlarının
altında yanakları yırtılan kızları seyrediyorduk.
yanımızda gezdirdiğimiz gömütlüğe
alışmış mıydık ne? magma. ve kemik tayfunları. çöl.
yerin siyah suyu tutmamıştı henüz elimizden. ki hiçbir
ışıltı görülmedi, şairlerimizin alevden hançeresinde bile!
gecenin
o buzuldan bir çiçek gibi damlayan mürekkebi,
savurmuştu imgelem kutusunu.
ne utanç kendine getirmişti ne de kırım doğu'yu!
ıı
pusatlanmız kancıklaşsa da kalabalıktı hâlâ ağzımız.
göbek ve sakal bırakıyorduk. enfiye kutularımız doluydu,
bin türlü cilvesi, işvesi vardı dilberlerimizin
kapımızda köpekler oynaşıyordu, köçekler... sesimiz güzeldi.
emirlerimiz ejder kovalıyordu atlas yataklarda. süslü kitaplarda.
korktuk. yutkunduk. uyuşmuş başımızı zor kaldırdık yerden
ve dilimiz tutulmadan önce gördük ki
gökyüzünde, yıldızların ortasında, yakasını yırtıp
usul usul kanıyordu ay