kocasının harbe (savaşa) gittiği ve senelerce dönmediği, bahçeli evinde küçük çocuğu ile tek başına kalıp, kocasından kalan dükkandaki halıları satarak ve küçük kilimler dokuyarak yaşamını geçiren kadının üç harfliler tarafından saldırıya uğradığı hikayedir. bahsi geçen kadın anneannemin anneannesidir. hikayeyi parça parça bu entry altında anlatacağım.
2 parça olarak anlatacağım. 2. parçayı beklerken (bkz: başı kesik gelinin düğün hikayesi) daha önce okumayanların vakit geçirmeleri için okumasını tavsiye ederim, hem bu hikayeye de alt yapı olur.
parça 1
anneannemin anneannesi (hikayede anneannem diye anlatacağım çok uzun oluyor) izmir/gürçeşme semtinde oturuyormuş. giden varsa bilir; hala daha akşamları çok karanlık bir semttir. olay osmanlı devletinin var olduğu ve savaştığı (hangi savaş bilmiyorum) yıllarda geçmektedir. anneannemin kocası harbe gitmiştir ve kendisinden senelerce (kaç senedir savaşta olduğunu bilmiyorum ancak çocukları henüz küçük) haber alınamamaktadır. anneannemler ise halıcılık ve kilim işleriyle ilgilenmekte, geçimlerini bu şekilde sağlamaktadırlar. anneannemin annesi de o esnalarda küçük bir kız çocuğudur, hala sallanarak falan uyutulmaktadır. bahçeli, izmir/gürçeşme'nin karanlık bir sokağında ikamet etmektedirler.
temel bilgileri verdikten sonra olayı anlatmaya başlayayım. bu dede efendi savaşa gidince anneannem dükkandaki halılarla ve kendi yaptığı kilimlerle geçimini sağlamaktadır. dükkana sığmayan halıları ise evinin bahçesinde tutmakta, dükkandan halı eksildikçe bu bahçeden dükkana takviye yapılmaktadır. dede gittiğinden beri küçük kızıyla da birlikte yaşamaktadır. bir gece küçük kızıyla bahçede oturmakta ve kızını sallamakta iken bir anda tüm olaylar başlar...
bahçenin tahta kapısı çalar. anneannem ''kim o'' diye seslendiğinde dışarıdan kocan geldi aç kapıyı hatun cevabı alır. anneannem bir koşu gider, kapıyı açar. ancak karşısında 2 kadın ve 2 erkek görür. bu kadın ve erkekler insanlara göre çok yüksek boyludurlar. kocasına bakar, bulamaz. kocasının nerede olduğunu sorduğunda kapıyı çalanlar cevap vermezler ve kapıdan içeri girerler. anneannem bu esnada içeri girenlerin kıpkırmızı gözleri olduklarını görür. içeri giren bu kişiler kendi aralarında türkçe olmayan bir dil konuşup, bahçedeki halıları alıp dışarı çıkarmaya başlar. ayrıca anneannemizin anlattığına göre çok hızlı hareket etmektedirler. anneannem 2-3 halı çıktıktan sonra dayanamayıp onlara engel olmaya çalışır, ''durun onlar benim ekmek param'' der. halıların çıktığı esnada birinin kolundan tuttuğunda, kolunu tuttuğu kişinin çok iğrenç ve ürkütücü surata sahip olduğunu, suratında demir halkalar bulunduğunu, çok büyük burna sahip olduğunu görür. tuttuğu kişi onu ittirince olayın şoku ve gördüğü manzaranın ürkütücülüğü sebebiyle ani bir refleks göstererek tuttuğu kişinin elini ısırır. anneannem bu esnada başına çok sert bir darbe alır ve bayılır.
parça 2
anneannem kendine geldiğinde sabah olmuştur. yakınında oturan akrabaları geçerken kapının da açık olması yardımıyla bahçede düşmüş bir şekilde yattıklarını görmüş ve içeri girerek onu kaldırmışlardır. anneannem kendine gelir gelmez küçük kızına bakmıştır ve hala yerinde olduğunu görmüştür. gece olanlar aklında olduğu için korkmaya devam etmektedir. aynı zamanda dün gece gelenlerin kızına dokunmamalarına da şaşırmıştır. ayrıca bahçedeki halıların da olmadığını görür. hemen durumu kendisini ayıltan akrabalarına anlatır ve bir hoca çağırırlar.
olay tüm semtte duyulduğu için o gün ev bir hayli kalabalıktır ve hoca efendi de eve gelmiştir. içeri girip salona otururlar, anneannem gece olan tüm hadiseyi başından sonuna kadar anlatır. hoca efendi de duruma şaşırır, sadece halıların çalınmasına bir anlam veremez. anneannemin aldığı darbeyle başının şişen yerine okunmuş su ile tedavi yapıldıktan sonra, hoca efendi yüksek sesle dua okumaya başlar ve ilginç şeyler gelişir.
hoca efendi duaya başladıktan hemen sonra evden sesler gelmeye başlar. önce pencerelerin camı titrer. daha sonra mutfaktan tabak/çanak sesleri yükselmeye başlar. hoca efendi de dahil herkes mutfağa gider. hoca efendi dua okumaya devam etmektedir. o duaları okudukça raflar olduğu gibi boşalır, raflarda ne varsa üçer/beşer halde aşağıya iner. raflar boşaldıkça hoca efendi duayı kesmez, okumaya devam eder. hoca hem okuyor, hem de birisiyle konuşuyormuş gibi kafa sallıyormuş. tabi bu esnada mutfaktaki raflarda ne kadar tabak çanak varsa hepsi olduğu gibi yere inmiş. hoca efendi duayı bitirdikten sonra hep birlikte salona geçmişler ve hoca efendi şunları anlatmış;
''bunların senin halılarını çalmaya çalışmalarında şaşılmayacak bir şey yoktur, elbette böyle bir davranış sergileyebilirler. yani canları istemiştir ve yapmışlardır, onlar böyle bir şey yapmaz diye bir şey yok. ayrıca duayı okumaya başladığımda hala senin evindeydiler ve duanın etkisiyle çok kızgınlardı. ayrıca senin onlara zarar vermen sebebiyle de çok kızgınlardı ve bana ''yanındaki küçük çocuğa dua etsin'' dediler. yoksa sana daha büyük zararlar verebilirlermiş. ısırdığında bıraktığın iz ya da yara geçene kadar da hem seni unutmayacaklar hem de kocan evine dönmeyecek'' demiş.
aradan günler geçer. anneannemin evine dedemin öldüğü haberi gelir. komşu, akraba derken eve hocaefendi de gelir başsağlığı dilemeye. ve o esnada yine hocaefendiye ''ellerindeki izin bugün geçtiğini'' söylerler.