üç dişi köpek

entry1 galeri0
    1.
  1. -1-
    Gözündeki morluğa dokununca rüyadan uyanmış gibi afalladı birden. Rüya mı? Düpedüz kâbus olmalıydı bu. Ama başka türlüsünü aklı almıyordu, beyni yetmiyordu. Tecavüzün suç olduğunu biliyordu. Ama yaşadığının tecavüz olduğunu bilmiyordu. Onun yaşadığını “meşru” kılan bir şey vardı çünkü…

    Oturduğu mahallede on kadından beşi dayak yiyordu kocasından. Tuzsuz yemek, televizyonda izlenecek bir şey olmaması, çocuğun acıktım demesi, sofradaki suyun soğuk olması… hepsi bir sebep olabiliyordu dayak yemek için. Başka türlüsünü bilmiyordu. Herkes aynıydı. Annesi, halası, ablası, teyzesi… makus talihleri değildi bu, hayattı.

    On dokuzunda aldılar Zelihâ’yı. Yakışıklı adamdı. işi de vardı, evi de… severek değil belki ama, zorla da evlendirilmiş değildi. Zorlama yoktu. Bir şey söylenirse yapılırdı. Zorlamaya hiç gerek kalmazdı, kalamazdı. Hem zaten hoşuna bile gidiyordu, kendi tabağı, kendi örtüleri, kendi evi düşüncesi. Hepsini sevdi zelihâ. Ama necip’i hiç sevmedi. Sevmemenin de ne olduğunu bilmeden…

    Son yedi yıldır içer olmuştu necip. içmesine katlanılırdı ya, kumara bulaşmasa iyiydi. Ev gitti ellerinden. işten kovulduktan sonra bozuk bir adam olmuştu necip. Ondan mütevellit, zelihâ hademelik yapmaya başladı. Günler birbirinin aynı… olan biteni legalleştiren sinmişliğiyle, kaderciliğiyle…

    -2-

    “hayır. Tek celsede!”
    Telefonunu kapatırken yüzündeki donukluğa takıldı gözü. Ruhunda ya da kalbinde herhangi bir acı yoktu. Tamamen bir tiksintiydi hissettiği. Kolunu kaldırınca omzundaki acıyı hissetti. Yer yer oluşan morluklarına baktı. Bir daha tiksindi. Kabul edilebilir bir şey değildi bu. Hâkimin tek celsede boşayacağını biliyordu, yüklü bir tazminat alacağını da. O pislik bunun cezasını çekmeliydi. Hatta linç edilmeliydi, hayvan!
    Aklından bunları geçirirken banyodan çıktı cemal. Hiçbir şey olmamış gibi davranmıyordu elbette. Ama suçluluk duyuyor gibi de değildi. Garip bir sıkkınlık vardı yüzünde, hepsi bu.
    Daha da delirdi derya. Aşık olduğu adamdan nefret etme eşiğini çabucak geçmişti.

    Aşk, para, mutluluk, eş, dost, kariyer, eğlence… hepsini barındıran bir evlilikte altı yılı devirmişlerdi. Son iki yıldır çocuk sahibi olmak istiyor, fakat bütün denemeler sonuçsuz kalıyordu. Sorun cemal’deydi. Derya bunu hiç problem etmiyor gibi davransa da, içten içe büyük bir endişe duyuyordu. Otuz iki yaşını geride bırakmıştı ve artık anne olmak istiyordu. Ama iki yıldır eline geçen sadece hayal kırıklığıydı ve bütün bunlardan öylesine yorulmuştu ki, nerdeyse üç aydır cemal’in ona el sürmesine bile izin vermiyordu. Bir hayal kırıklığını daha kaldıracak durumda hissedemiyordu kendini.

    Cemal’de durum çok daha vahimdi. Belli etmemeye çalışsa da, gururu ziyadesiyle incinmişti. Yalnızca derya’ya karşı değildi incinişi… sanki herkes sorunun onda olduğunu biliyordu da, eğlence malzemesi ediyorlardı. Bunu taşıyamıyordu. Yarım erkekti o. Baba olamıyor, sevdiği kadına anneliği tattıramıyordu. Yetmezmiş gibi aşkından ölen kadın, yanına yaklaştırmıyordu. “böyle” bir adamı ne yapsındı ki? Sahip olduğu her şey anlamsızdı cemal için. Geldikleri nokta onu da şaşırtıyordu ama engel olamamıştı işte. Tuhaftır ki, zerre kadar suçlu hissedemiyordu kendini…

    -3-

    Başarı! Konserler! Şan! Şöhret! Başka hiçbir şey geçmiyordu aysun’un aklından. “billûr gibi bir sesin var. Değerlendirmezsek yazık olur” demişti konservatuardaki hocası. idealist olduğu için değil, bu âleme bir şekilde dahil olmak istediği için, ailesinin bütün karşı koyuşlarına rağmen girmişti konservatuara. Ailesi ile büyük bir savaş vermişti evet ama, tek görebildiği ünlü olabilmekti. Buradan başlamak istemişti yolculuğa. Bu kadar kolay olabileceğini tahmin etmiyordu elbette. “şans” dedi. “sadece şans işte…”
    ilk albümü geçen ay çıkmıştı ve bu gece albüm konserini verecekti. 15.000 kişilik salonun, 13.000’lik kısmını doldurabilmek bile büyük maharetti elbette. Ama yetmezdi. Bir aylık satışlar, club’larda, radyolarda çalınan şarkılar, televizyon kanallarında dönen klipler, konuk olarak gidilen programlar, davetler… her şey çok iyiydi ama yetmezdi. Geçiciydi bunlar. Akıllara kazınacak bir şey lâzımdı. insanları hem rahatsız edecek, hem de etkileyecek bir şey. “başka bir şey lâzım aysun…” dedi menajeri. ilk kez ona aysu dememişti. Demek ki gerçekten başka bir şey lâzımdı.

    *

    işten gocunmazdı zelihâ. Bundan mütevellit, her seferinde öğretmenler odası temizliği ona kalırdı. Diğerleri sevmezdi çünkü bu odayı. Geriliyorlardı. Zelihâ severdi ama. Konuşulanları dinlerdi. Hoşuna da giderdi, farklı sesler, farklı muhabbetler…

    “kadını görüyor musun? Boşanma davasından 1.7 milyon tazminat almış.”
    “yok artık. Aldatmış mı ki adam, ne olmuş?”
    “tecavüz. ilişkiye zorlamış…”

    Paspasın sapına dayanmış dinliyordu zelihâ. Aklı almıyor, beyni yetmiyordu ama dinliyordu.

    “bugünün gündemi de bu herhalde…”

    Mevzuya aniden dahil olan, odanın diğer ucundaki sese döndü herkes. Tabi ki zelihâ da. Ses, soran gözlere aldırmadan, “geçen ay ilk albümü “susuzluk”u çıkartan taze şarkıcı aysu, müthiş bit iddiada bulundu. “on yedi yaşımdayken ağabey dediğim kapı komşumuz tarafından tecavüze uğradım.” Korkudan kimseye söyleyemeyen aysu, bu tecavüzden hamile kaldığını öğrendikten sonra durumu ailesine anlattığını, fakat ailesinin ona inanmayıp, üstelik evlatlıktan reddettiğini dile getirdi. “depresyona girdim, düşük yaptım. Uzun yıllar toparlanamadım. Ailem bile bana destek olmadı. Yapayalnızdım…” diyerek gözyaşlarına boğuldu. Aysu ve aysu gibi mağdurelerin sesini duyurmak amacıyla ak-der öncülüğünde miting düzenlendi. Yarın saat 14.00’da “kadın mağduriyetine son” sloganı ile, taksim meydanı’ndan tünele yürüyecekler.” Diyen haberi okudu.
    Aynı umursamazlıkla devam etti, odadakilerin yüzlerinde beliren karmaşık duygulardan zevk alırcasına.
    “boş versenize. Mağduru oynamak her zaman prim yapar. Bütün dertler bu.”

    Odak nokta aynıydı. Ama derya’nın kendine güveni olurken, aysu’nun kariyer basamağıydı. Zelihâ’nın ise, kaderi…
    Tecavüz kötüydü, kabul edilebilir değildi, ama meşruydu işte. Meşruydu zelihâ için. Ötesini aklı almıyor, beyni yetmiyordu.
    Toparlandı… yaşanmış zorbalığı, hayvanlığı, bu üç kadın için farklı hâle getiren şeye yöneldi. Yarın saat 14:00’da taksim meydanı’ndan tünel’e yürüyecek kalabalığın, kocaman sessizliğine yürüdü…
    Ne çıkan gürültünün, ne duyulmayan sessizliğin farkında değildi. Böyleydi. Başka türlüsü yoktu zelihâ’nın… bütün bunların tek bir sebebi vardı işte… neyse neydi.
    Zil çalmadan sınıfların da paspası bitmeliydi, yürüdü…
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük