üzüntü. kulaga cok hos gelen kelimlelerden biri daha. sanki gercek degilmis gibi.
üzüntülü cok az insan tanidim, taniyorum.
kizgin olani var, sinirleneni var, icip icip efkarlanani var, pisman olani var, ama üzüntülü yok. görmedim. televizyondan biliyorum sadece. sad but true.
"spinoza çok basit bir şey söylemek istemektedir: üzüntü insanı zeki kılmaz. üzülünce hapı yutmuşsunuz demektir. işte bu yüzdendir ki, iktidarlar yönetilenlerin üzüntülerine ihtiyaç duyarlar. endişe hiçbir zaman canlılık ya da zeka kültürünün oyunu olmamıştır."
habersiz, birden beliriyor. bir ay önce bitiveren 1,5 yıllık ilişkin için üzülmüyorsun da, seni terk eden kişi seni özledim diye arayınca üzülüyorsun. çünkü garip. homeostasis düşmanı. insanları bu kadar kolay silebildiğine şaşırıyorsun. hepsinin kökeninde derin bir üzüntü var. terk edilmekle ile ilgili bişey. alaycılığının, neşenin, tüm gülüşlerin ortasında derin bir yarık. hep birlikte örümcek sürüsü gibi debelenensiniz. hafızanız unuttuklarınızla dolu. oysa ben sadece dünyanın tüm sokaklarını dolaşmak istiyorum, hepimizi izlemek istiyorum, gitmek istiyorum, ömrüm yetene kadar gitmek, siz terk etmeden, siz özlemeden. bir toz zerresi bile savrulmasın peşimizden. üzülmek yeter.