eğer bir gün
yüzünün renginden ötürü
çıkarsan mahkemeye,
vallahi kalıtımdan oldu diye
korkma, ben sana tanıklık ederim.
insanların,
yüzlerinin ve gözlerinin rengi
başka başka da olsa,
gözyaşlarının rengi hep aynıdır.
ne bir kelime de anlaştılar,
ne aynı avuçtan su paylaştılar.
yalnızca gözyaşında,
bir de kahkahada buluştular.
yer tanık olsun, gök tanık olsun,
bütün doğmuşlarla ve doğacaklarla tanışmak mümkün.
akıllarda ve yüreklerde gözgöze geldik bugün
bin yıl önceden bana selam söylediler.
bin yıl önceki anneler,
annemden az mı sevdiler?
kızların arkadaş olmayı tercih edeceği bir tarzı olan çok bilgili amca. bu sebeple zor bir ergenlik geçirğini ve ehlileşe ehlileşe bugün ki durumuna geldiğini düşünüyorum.
başarılı bir kişisel gelişimcidir. kitaplar yazmış ve trt de program da yapmıştır. hitabeti güzel, kendini dinletebilen bir adamdır. * ayrıca psikoloji ve kişisel gelişimle ilgili kitaplar arasında, ilk okduğum kitabın yazarıdır. bu arada o kitabın adı: küçük şeyler. ablamın diksiyon ve hitabet dersleri verirken yararlandığı kitaplar arasındadır. ilk önce kendi okumuş sonra babama hediye etmiş. babamdan da ben almıştım işte böyle başlamıştı.. ***
ismini her duyduğumda ''yediğin şeyi üstüne dökmen hoşuma'' gitmez gibi absürd bir cümleyi çağrıştıran psikoloji alanında profesör kimse. doğan hocanın öğrencisidir, iyidir, hoştur, akıllı adamdır.
günümüzde ki en büyük problemlerden olan kişilerin birbirine karşı saygısızlığını çok güzel bir şekilde özetlemiştir kendisi.
--spoiler--
yere düsen ekmegin üstüne basan insan görmedim ama yere düsen insani tekmeleyen çok kisi gördüm" diyor... saygili olmaktaki kusurlarimizi söyle anlatiyor:
- birbirimize saygili olma konusunda 3 tip temel hatamiz var...
avrupa'da yasayan vatandasimiz, orada yerlere çöp atmiyor ama kapikule'den girer girmez yerlere tükürmeye, çöp atmaya basliyor. niye burada böyle yapiyorsun diye soruldugunda, herkes böyle yapiyor diyor. kendi fikri olmayan insanin duruma göre hareket etmesidir bu.
ikinci hatamiz, adama göre davranmamiz. karsimizdaki adam iri yariysa, 'buyur abi', diyoruz, ufak tefekse, 'ne var lan!' diyoruz. oysa ki, insanlarin onuru birbirine esittir.
üçüncü hata, keyfimize göre davranmak. keyfimiz yerindeyse eve girerken 'merhaba millet' diyoruz, degilse surat asiyoruz. oysa keyfimiz yerinde olsun olmasin insanlara saygili davranmak zorundayiz.
diyorum ki, yerdeki ekmege saygili olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayagiyla dürtüklemez ya da öper, koyar bir kenara.
ekmek nimettir kabul, peki insan nimet degil mi?
--spoiler-- *
sevmediğim adamdır.
öncelikle kendisi o tvlerde gördüğünüz anlayışlı amca rolünde birisi değil. amk 2 sene dersini aldım adamın biliyoruz.
kendisine bir şey danışmaya gittiğimde, ki kendisini anlayışlı bilirdik benimle tartışmış kişidir aynı zamanda. öyle de triplere girer ki, sınıf 2 dk sessiz durmasın, çeker giderim ayakları yapar. kanım ısınmadı bir türlü adama.
tabii ki bu benim kişisel görüşüm. sübjektif yani. gammazlayın hadi işsiz herifler.
toplumda oluşan çatışmalara sağlıklı kurulan iletişimlerle çözüm bulunabileceğini savunan ve yıllardır türkiyeyi hem psikolojik hem de sosyolojik anlamda aydınlatan akademisyen, yazar ve televizyon programcısı üstün dökmen, meydan sohbetleri kapsamında 20 şubat 2011 pazar günü saat 16.00da anatoliuma geliyor...
televizyonlarda, seminerlerde, konferanslarda dinlerken kendine hayran bırakan lakin günlük hayatında söylediklerinin zaman zaman tersini yapan psikolog. küçük şeyler adında 22 okulluk anaokulu serisinin de patronudur.
hürriyette yayınlanan söyleşinden bir kesit (haber:faruk bildirici):
--spoiler--
evlilik
angutluk edip kendimi bağladım
lisede hiç kız arkadaşım olmadı, üniversitede de... 18-20 yaşıma kadar pastaneyi sadece pasta alınan yer zannederdim. meğer oğlanlar kızlar orada masaya oturup limonata içiyorlarmış. fazla korunan bir çocuk olduğum için böyle şeyleri bilemedim. arkadaşlık teklif ederdim ama olmazdı. arkadaşlık teklif edilmez, olunurmuş. bir-iki kız arkadaşım oldu ama köklü bir şey değildi. zehra, dil tarihte psikolojide asistandı. ertuğrul diye ortak bir arkadaşımız vardı. zehrayı beğendiğimi ona söyledim. o gitmiş zehraya, üstün seninle evlenmek istiyor demiş. zehra ile kızılayda ali uzun pastanesine gittik. üstüncüğüm biliyorum, ertuğrul söyledi dedi. ben ona bir şey teklif edemedim. o yazı öyle geçirdik sonra söz kestik, nişanlandık. kısa süre sonra da 85te evlendik. şimdi ara ara evlenme teklif ediyorum, ay bıktım 40 yıl oldu diyor. üstün bey eşinden ayrılmış diye bir söylenti çıktı bir zamanlar. televizyona eşimle birlikte çıktım dedim ki, kimse üzülmesin zehra dökmen ile ayrılmadım. aaa bu ikinci eşi! ikinci kez televizyonda dedim ki, zehra dökmen ilk ve son eşimdir. yani angutluk edip kendimi bağladım. angut, kuş biliyorsunuz. bir eş seçiyor, birisi ölürse diğeri eş tutmuyor hayat boyu. sadakat benim için önemlidir.
--spoiler-- http://www.hurriyet.com.tr/pazar/15552605.asp
ankaradaki ulusal psikoloji kongresine "iyi ki gitmişiz" dememizin tek sebebi. eşi malesef trafik kazası geçirmiş yoğun bakımdan yeni çıkmış olmasına rağmen üstünü bile değiştirmeden konferansına yetişmiş, yüzlerce öğrenciye bilgi, bilgiden de öte neşe saçmıştır. çünkü onunla birlikte siz de oturduğunuz yerden ayağa kalkıp aktif olursunuz bir şekilde.seminere başlamadan önce de şu cümleyi kurmuş ve beni etkilemiştir.
"şimdi hepiniz birer psikolog adayısınız. 3 saat sonra meslektaşım olacaksınız."
prof. özelliğini sonuna kadar taşıyan insan. bugün katıldığım semineriyle beni mest eden muhteşem kişi. kadınların araba kullanamama sorunuyla ilgili yaptığı açıklamalar keyif vericiydi. sorgulayamadığımız ya da inanmak istemediğimiz şeyleri yüzümüze vuran ve onlarla bizi utandıran özelliğine hayran olmamak elde değil.. ve ondan bir tavsiye:
"opera, jazz ve konçertolar dinleyin ama bir de neşet ertaş vardır ki, onu da dinlemeyi sakın ihmal etmeyin"
"çocuğumuz düşüp kafasını masaya çarpınca biz hemen masayi döveriz, eh masa ehhhh sen niye orada duruyorsun! diye, çocuk masa orada durmasa kafasini carpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptiği her hatayi yükleyecek birini veya bir seyi mutlaka bulur."
gibi çok güzel bir tespiti vardır. Canlı izlenmesi gerekir.
Herkes onu Doğan Cüceloğlu nun öğrencisi olarak bilse de, aslında Engin Geçtan ın (Ank.Üni. Eğitim Bilimleri Fakültesi) asistanıydı ve Geçtan ın bazen girmediği derslere girerdi. Şimdiki esprili yapısı o zaman da vardı. Askere gideceği zaman kapısına şu notu yapıştırmıştı: "Askere gidiyorum, döneceğim." insanın yaptığı işi ne kadar çok severse ve azimli olursa o kadar başarılı olabileceğinin klasik örneklerindendir. Psikolojiyi meslek dışı olarak herkese sevdiren birkaç akademisyenden biridir.