üstteki yazara bir şiir bırak

entry35 galeri3
    33.
  1. Corona var corona
    Sakın çıkma kordona
    Bayram geldi sayılır
    Baklavanı yiyen bayılır.
    1 ...
  2. 32.
  3. Sen her gün başka bir güzel olsan
    Ben her gün başka bir âşık
    Her göz göze gelişimizde
    Yıldırımla vurulmuş gibi olsak
    Yepyeni bir aşk olsa aramızdaki
    Her seferinde
    Ne harika olurdu yaşamak
    Hele evlilik
    Sen her gün başka bir güzel olsan.
    5 ...
  4. 31.
  5. Tavşan gider ekine,
    Kulakları dikine,
    Bal mı sürdün entryne
    Çok tatlı geldi gözüme.
    2 ...
  6. 32.
  7. 197 gün önce bu başlığa entry giren yazara şiir bırakmaktır.

    "benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş
    ellerim tütsülenmiş
    evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
    dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
    bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
    ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
    gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
    ve bu yüzden yakışıksız oluyor
    insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
    ve bu yüzden göğsümde dakikalar
    ince parmaklar halinde geziniyor
    konvoylar geçiyor meşelikler arasından
    bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
    ölümden anlayani ciddi bir yaprak
    unutulacak diyorum, iyice unutulsun
    neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
    karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak."

    Tamamı için; (bkz: karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak) (bkz: ismet özel)
    1 ...
  8. 31.
  9. Evinin beyi, şahap'ın beybisi
    Derdin nedir senin ha abisi
    Ne işe yarar ki bu açık eksi
    Kızlar, fistingci sahap çok seksi!
    0 ...
  10. 21.
  11. Ey aracı ne ararsın,
    Derinlerdeki sırrı ne yaparsın,
    Bu şehvetin neye, niye kasarsın,
    Çok oynak bir karısın,
    Bana kaşarlı tost yapar mısın?
    0 ...
  12. 20.
  13. Gene tehir etme üç ay öteye
    Bu dava dedemden kaldı hâkim beğ.
    Otuz yıl da babam düştü ardına
    Siz sağ olun, o da öldü hâkim beğ.

    Kırk yıl önce; yani babam ölünce
    Kadılıklar hâkimliğe dönünce
    Mirasçılar tarla, takım bölünce
    irezillik beni buldu hâkim beğ.

    Yaşım yetmiş iki, usandım gel-git
    Bini buldu burda yediğim zılgıt
    Eğer diyeceksen: bana ne, öl git!
    Oğlumun bir oğlu oldu hâkim beğ.

    Sekiz evlek tarla, bir geverlik su
    Yüz yılda höküme bağlanmaz mı bu?
    Kazanmasam da hu, kazansam da hu!
    Canım ta burnuma geldi hâkim beğ.

    Keşife-meşife, damgaya, harca
    Kanımız kurudu harca da, harca..
    Sayenizde avukatlar yıllarca,
    Fakiri yoldu da yoldu hâkim beğ.

    Mübaşir itekler, kâtip zavırlar
    Değişti bizde de göya devirler
    Yüz yıl önce adam yiyen gâvurlar
    Tapucuyu aya saldı hâkim beğ.

    Kabahat sizde mi, kanunlarda mı?
    Şaşırdım billâhi yolu yordamı..
    Kızma sözlerime alam kadanı
    Sıkıntıdan içim doldu hâkim beğ.

    Mülkün temeliydi adalet hani? ...
    Bizim hak temelde saklı mı yani?
    Çıkartıp ta versen kim olur mâni?
    Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ? !

    Hem davacı pişman, hem de davalı..
    Bu yolda tükettik çulu, çuvalı.
    Sabret makamından çalma kavalı,
    Sürüler ekine daldı hâkim beğ.

    Vur Emri

    Abdurrahim Karakoç
    1 ...
  14. 19.
  15. SESSiZLiĞiM SENDENDiR

    Sanmaki sezsizliğim cahilliğimden,
    Susuyorsam bilki kuyum çok derin,
    Sessizliğim sensizlik endişesi,
    Sessizliğim ve ağırlığım taşıdığım yükün kıymetindendir,
    O yükün ağırlık merkezi sol yanımdadır,
    Kıymetlilerin yeri, kıymeti olanların yeri,
    Derin, sessiz ve ağır
    Başım öne eğikse bu yine sendendir bilesin
    Sesim çıkmıyorsa bu da sendendir ey canan
    Sığ sular gibi çok hareketli değilim ama okyanusları gördüğümde anlıyorum sessizliğimin kıymetini
    Derinlerde kopar fırtına ama derinler uzaktadır
    Sessizliğim sana olan ilgimin seni kirletme endişesindendir
    Sessizliğim sana olan sevgimdendir bilesin

    Arayıcı
    0 ...
  16. 18.
  17. Büyüyünce öğreniyor insan
    Ağzında ne varken konuşmayacağını.
    1 ...
  18. 17.
  19. seni anan benim için doğurmuş
    hamurunu benim için yoğurmuş.
    1 ...
  20. 16.
  21. öpünce makyajın, öpmeyince moralin bozulurdu.
    0 ...
  22. 23.
  23. doğarken güneş ardından tepelerin,
    amına koyım tüm teletabilerin.
    7 ...
  24. 22.
  25. Leyla mecnun içün dolaşmış çölleri
    Ben öldükten sonra s2yim tüm gölleri.

    Tam tersi de olabilir kardo.
    2 ...
  26. 21.
  27. Sen yoktun
    Terk edilmiş bir istanbul vardı
    Yaslanmış gökyüzünün umarsızlığına
    Eylül rüzgarlarıyla sararan
    Bayram kartpostallarına benzeyen
    Sen yoktun
    Bir çocuk ağlardı istasyonlarda
    Geceyarıları uykumu bölerdi hıçkırıkları
    Trenler geçerdi gözbebeklerinden
    Kirlenirdi bembeyaz umutlarım
    Sen yoktun
    Tüm dünyayı değiştirebilirdim
    Oysa aynalarda eskiyor yüzüm
    Ne yana baksam karşımda bir anı
    Meğer istanbul ne çok benziyormuş sana
    Sen yoktun
    Omuzlarımda paramparça bir yürek
    Göğüs kafesimde karmakarışık bir kafa
    Kıvranarak olayların burgacında
    Gezinirim sensizlikte, deliliğin sınırlarında
    Sen yoktun
    Kanayan bir istanbul vardı
    Yeryüzü ıssızlığında

    Yekta'nın şiiri / istanbul Hatırası
    1 ...
  28. 20.
  29. Sonra bir gün anneler de ölür
    Böcekler ve kertenkeleler ölür
    Boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
    Sivrisinekler ve kağıttan kayıklar ölür
    Sonra o gün çocuklar da ölür

    Biz hepimiz önce küçük bir çocuktuk

    Sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk
    Balçıktan bir külçe olan dölleri
    En iri elleriyle kepçeliyen
    Ve biçimliyen
    Ve hep önce kendidiyle biçimliyen
    O dehşetli yontucuyu
    Doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini
    Sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işliyen
    Anneyi o usta nakkaşı
    Unutmadık

    Önce anne doğurdu çocuğu acıya
    Sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı
    Sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu

    Geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar
    içti ağulu sütünü hayat denen annenin
    Sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini
    Hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu
    Acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri

    Böyle vardı bir ırmak kıyısına
    Anne bir tedirginliktir nerede olsa
    Bağırgan bir karmaşadır onun sesi
    takılır gibi eski bir gıramafona titrek bir iğne
    - bu ayıp bu günah
    bu çok ayıp günay
    -el ne der sonra
    ayak ne der
    bırakmaz çoçuğu çocukça yaşamıya

    ama bir gün anneyle de hesaplaşılır

    çocuk yalnız annesine yaşar çocukken
    anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken
    bölüşür anneliği babanın kasığında
    çocuğun bakışında çelişkidir büyüyen
    ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında
    -ah baba
    niye baba

    ve bir gün babalar ölür

    tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde
    her tanrı biraz baba gibidir
    yiğit ve erkektir çocukları koruyan
    umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı
    çünki tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır
    vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu
    acının padişahı elbette zalim olur
    ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı
    bir soru önce acıya sonra acıya uzanır
    -hey tanrı
    hani tanrı

    böylece o gün tanrı da ölür

    şimdi annenin yüreğinde ışıyandır
    sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak
    bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır
    akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse
    hani ki bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva
    yapar
    çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva
    işte artık ne anne ne tapınak
    yıkılır gözyaşlarının sığınağı da

    sonra bir gün anneler de ölür

    gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin
    öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk
    çocuk büyür
    sesi nemli yine elleri yine soğuk
    hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk
    nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen
    çocuk çocuk sana bir dost gerek

    işte yeniden giyiniyor kendini çocuk
    bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymıyan
    yanlarını
    kendini üstlemişsin var olmak için susmalar köprü
    çocuk çocuk sana bir aşk gerek

    sen iyilikler ve güzellikler uzmanı
    suskunun gizemli sabrı
    bir teraziyi en iyi kullanan
    iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
    karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu
    ey hayat canbazı
    ey ip şaşkını
    ezberle o incecik tel üzerinde
    hayatı dengeliyen asayı:
    aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk
    ikisini de doğuran şey aynıdır

    bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan,
    bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan,
    uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran,
    anneyi üreten babayı çoşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan,
    bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten,
    umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren
    güneşsiz bir gök gördükçe öldüren öldüren öldüren.

    Sevgi: tragedyanın kaynağı yaşamın kökeni insanı
    Var kılan umut
    Ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
    Can canı sever ötesi yok bunun çocuk
    Ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
    Sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
    Ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
    Ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
    Bir dostla bir sevgili arasındaki ayrımı
    Hayır’lara evet’lerle direten
    Çirkini öptüren kötüyü sevdiren
    Aşkı sevgiliyle değil kendinle yorumla
    Kim ki kendini açığa komaktan korkmaz
    O saygın bir insandır
    Herkes kendi yorumunun cellatıdır biraz da
    Böylece lady chatterley de sevilir giovanni de
    Böylece lady chatterley ve giovanninin sevgilisi de
    Elbette her aşk yalnızca kendine sorumludur
    Ama elbette her aşk kendine sorumlu
    olunca
    bir gün aşk da ölür

    ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin
    yapışkan bir sevişmenin sancısı doldurur
    boşlukları
    ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı
    dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı
    ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa
    aşkın ve dostluğun varlığını
    bir gün ansızın yiter dostalar ve sevgililer
    etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar

    işte o gün her şey ölür

    şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
    bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
    ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri
    ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
    şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden beyazlara

    ama şimdi kim kandırabilir sizi
    bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için. (Beyaz ölüm kuşları-arkadaş zekai özger)

    Üşengeçler için: "can canı sever ötesi yok bunun çocuk"
    0 ...
  30. 19.
  31. 18.
  32. şartel attı kız barmene bakınca
    nevri döndü buldu bir tabanca
    o güne kadar incitmedi karınca
    hayatı kaydı kurşun yanlış hedefe varınca

    cenaze çıktı kanlı diskotekten
    oysa hoş bir geceydi çaldığın felekten
    geldi barın sahibi "lütfen içki parası"
    demek ki neymiş alkol her fenalığın anası.
    4 ...
  33. 17.
  34. “ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum!
    çünkü bu,
    seni seviyorumun içine nal salmak demektir
    ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
    oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
    ve gitmen beni dile indirger sevgilim”

    –Ah Muhsin Ünlü
    7 ...
  35. 16.
  36. 15.
  37. 14.
  38. ...
    Söküyorum şimdi sözleri birer birer
    Kalpten kalbe giden yolu kapayan
    Kalbim, anlatılmaktan usanmış,
    Yıldızı sönmüş bir komedyendir artık,
    Dilencinin önünde kahkahalar atıyor,
    Kirli bir mendille çıkınlanmış şimdi dünya.
    Hayretle bakıyorum kedinin gözlerindeki çapağa,
    Geri vermiş hayata çaldığı şiirleri,
    Ne zaman aşkı tersinden okusam
    Anlıyorum kediler bile meğer alışmış bu yokluğa
    Sallayıp duruyorum bu akşam kayboluşumun beşiğini,
    Gönüllü hemşire birinci sigarasına.

    Sarhoşum kadehlerde biriken tozla
    Çekil diyorum kağıda, çekil,
    içer ve zehirlenir
    Ne zaman gözlerimden mürekkep damlasa.
    Kalbime dokunuyorum bir kelebeğe dokunur gibi
    Yetmez mi acaba bu dökülen pullar aşka?
    Yoksa şu sızıyı
    Sobası tüten evin şiirinde mi saklasam?
    Şu sardunyanın kırmızı çiçek açışına
    Yetmez mi acaba ah kör olmuş bir Türk filminde ağlasam?
    Ne zaman sorsam,
    Anlıyorum kediler bile meğer alışmış zamana.

    Dünyayı bir salyangozun izlerinde dolaşsam,
    Elimde parlak bir harita
    Hiçbir atlasta henüz yer almamış.
    Ardımsıra yollara hayalimin kırıklarını bıraksam
    Yeter mi bu izler beni kendime getirmeye acaba?

    Kedilerin Alışkanlıkları/ Didem Mamak
    19 ...
  39. 13.
  40. Sevdiğim, kemençede titretiyorken yayı,
    Bülbül sustu, unuttu o eski ağlamayı.
    Öyle sandım ki gökte kızıllık sardı ayı,
    Sevdiğim, kemençede inletiyorken yayı...

    Ağaçların dalları saygılarla eğildi,
    içimden çarpıntıyı, gözümden yaşı sildi,
    Böceklerin sesleri birdenbire kesildi,
    Sevdiğim, kemençede söyletiyorken yayı...
    Ayın on dördü gökte yavaşça yükselince,
    Bir bağlama başladı önceden ince ince ...

    Birdenbire gürleşip kemençeye karıştı,
    Biri coşkun bir öfke, biri bir yalvarıştı.
    Birini inletirken bir kadının elleri,
    Birinde bir erkeğin kırılmış emelleri...
    Sonra kemençe sustu... Yalnız kaldı bağlama,
    Çalkalanarak diyor ki: “Boşunadır, ağlama!
    Kemençen, bağlamam ve ... Gönüllerimiz kırıktır;
    Her tatlı sevişmenin sonu bir ayrılıktır...

    Gök onun kadar derin , o gök kadar berraktı,
    Biraz sonra nazik ay bizi yalnız bıraktı...
    Bu ayrılık çağının hicranını bir düşün,
    Beni hala yakıyor tadı en son öpüşün!?..

    Hazin hıçkırıkları bırakılmış bir kızın,
    Hatırlattı bütün o eski ayrılıkları.
    Söndürür neşesini gönlümüzdeki hızın,
    Bırakılmış bir kızın hazin hıçkırıkları...

    H. Nihal atsız
    9 ...
  41. 12.
  42. Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
    Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket sigara
    Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
    Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
    ''Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz''.
    Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere
    O gülün yüzü gülmüyor sensiz
    O köklensin diye pencerede suya koyduğun devetabanı
    Hepten hüzünlü bu günlerde
    Gür ve çoşkun bir günışığı dadanmış pencereye
    Masada tabaklar neşesiz
    Koridor ıssız
    Banyoda havlular yalnız
    Mutfak dersen - derbeder ve pis
    Çiti orda duruyor, ekmek kutusu boş
    Vantilatör soluksuz
    Halılar tozlu
    Giysilerim gardropda ve şurda burda
    Memo'nun oyuncak sepeti uykularda
    Mavi gece lambası hevessiz
    Kapı diyor ki açın beni kapayın beni
    Perdeler gömlek değiştiren yılanlar gibi
    Radyo desen sessiz
    Tabure sandalyalardan çekiniyor
    Küçük oda karanlık ve ıssız
    Her şey seni bekliyor her şey gelmeni
    içeri girmeni
    Senin elinin değmesini
    Gözünün dokunmasını
    Ve her şey tekrarlıyor
    Seni nice sevdiğimi.
    2 ...
  43. 11.
  44. ne ben sezar'ım
    ne de sen brütüs'sün
    ne ben sana kızarım
    ne de zatın zahmet edip bana küssün
    artık seninle ben
    düşman bile değiliz.
    4 ...
  45. 10.
  46. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük