üreme iç güdüsü olmasaydıdan çok cinsel ilişkiye girmek haz veren bir eylem olmasaydı diye sorulduğunda yanıtı daha ilginç yerlere varabilecek soru. cinsellikten haz alınmasaydı erkekler ve kadınlar gece ile gündüz gibi farklı çalışan kafalara ve duygulara sahip oldukları, hatta aynı tür içinde aslında birbiriyle alakası olmayan bambaşka bir tür oldukları için muhtemelen dünyanın farklı yerlerinde koloniler halinde yaşamaya başlar, birbirlerine savaş açar, kazanan tür hayatta kalırdı. üremek için karşı cinse ihtiyaç olduğu için de kafeslerde kontrollü damızlıklar bulundurulur ya da suni tohumlama, dondurulmuş sperma ya da ovosit gibi bir yöntemle üreme devam ettirilirdi. aslında büyük resme bakıldığında en çok türün hayatta kalmasına, neslin devamına fayda sağlayan aile, sevgi, aşk, aidiyet hissi, tutku, şehvet gibi durumlar ve duygular olmazdı.
bir dönem işçi sınıfı kaiptalistlerin gözünde karnı doyunca üreyen canlı olarak görülürdü. Yani bir nevi hayvan gibi tanımlanırdı. insan düşünen varlıktır aşık olduğu insanla hormonal birliktelik yaşar ama bu bir üreme içgüdüsü değil bir karşı cins çekim yasasıdır.
üreme içgüdüsü olmadığında yaşanabilecek ya da yaşanamayacak şeylerdir. üreme güdüsü olmasaydı insanlık ne durumda olurdu hiç düşünen oldu mu acaba?
düz mantıkla soyumuz tükenirdi de kalmamak lazımdır. kafayı çalıştırmak, bu güdü hayatımızda nelere maloluyor onu bulmak gerek ki hayatın anlamını bulabilesin.