okula başladığı o ilk günden beri anne merhameti ile derslerine ilgili davranmış fakat olayın iç yüzüne bakarsak ôgrencinin her zaman içinde beyoğlunda gitarı ile şarkı sôyleme istediği yaşamıs fakat bir gitarı bile olmayıp kemanımla bana bir tercih hakkı verebilseydin anneee isyanı olan gözü kara ôgrenci profili.
--spoiler--
virman : fransızca virement. daha çok bankacılık alanında kullanılan bu söz, "nakit kullanmadan hesaptan hesaba yapılan para transferi veya bir hesaptan bir başka banka hesabına para aktarma" anlamlarındadır. kurulumuz, virman sözüne karşılık olarak aktarım kelimesini önermektedir. örnek: banka kartınızla şirketiniz adına dilediğiniz an para yatırabilir, çekebilir, havale ve aktarım yapabilir, şirketin hesap bakiyesine ulaşabilirsiniz.
--spoiler--
böyle bir özgüven çeşidi bulunmaz. anlık gaza gelmek, yaşadığın düzeni unutmak, önünü görememek, hormonal dengesizlik (bkz: ergenlik), kendini kanıtlama çabası, akılalmaz büyüklükteki ego, marjinal olduğunu düşünmek ve hayatın yaşamaya değer kısmının; sürüye katılamayacak kadar kısa olduğunu sanmak gibi duygu ve düşüncelerin birleşiminden meydana gelen hatalar zinciridir. evet daha önce kanıtladığınız başarılarınız ya da sizi diğerlerinden farklı kılan bir özelliğiniz varsa bırakabilirsiniz. ama unutmayın ki sırf askerlik gibi bir durumun varlığından dolayı bile üniversite okunur aga.
dip not: ilk tercihi ettiği okulu bırakmış ardından bir yıl ara verip tekrar sınava gelerek sike sike üniversiteye dönmüş gereksiz bir insanın, önemsenmesi gerekli fikirleridir.
çok acayip bir özgüvendir bu. insanı bir kaç haftada bir kaç yaş olgunlaştırabilir, yerine göre ters kontak yapıp kişiliğini bozabilir, dingilin teki olmana sebep olabilir.
mart ayıydı. 1 haftalık dönem tatili çabucak geçmiş, ben babamla okulla ilgili sıkıntılarım konusunda konuşma fırsatı bulamamıştım. o gün okuldan dönüyordum, metrodaydım. bir yandan derslerimi düşündüm. bir yandan da o zamanlar okumakta olduğum siyaset kitaplarını gözden geçiriyordum. kendi kendime şunu sordum: "ulan ben buraya nereden geldim?"
lise sınavlarına hazırlanırken "senin puanların iyi, sen fen lisesine git" diyen amcaların aklına uyup 4 senemi memleketimdeki kıytırık fen lisesinde heba etmiştim. daha sonra mecburi sayısalcı olduğum için kader önüme iki seçenek sunmuştu. ya tıp ya da mühendislik. oldum olası tıp okumak için kendimi yeterli hissetmemişimdir. hastane korkusundan doktora gitmeyen adamım lan ben, ne tıbbı? ama mühendislik konusunda da kararsız kalmıştım. ne çalışma ortamlarını biliyordum ne de ne iş yaptıklarını. ayrıca endüstri mi, elektronik mi, makina mı, bilgisayar mı yoksa inşaat mı? bunu da düşünmemiştim. sonra yine o amcalar çıktı, endüstri yazma dediler. elektronik yaz. ve kendimi itü elektronikte okurken bulmuştum.
halbuki oldum olası sosyal bilimlere özellikle siyasete ilgim vardı. bu bölümler ilgimi çekerdi hep. ama şimdi elektronik mühendisliğinde hiç ilgimi çekmeyen, bana oldukça gereksiz görünen dersler almaktaydım. bu derslerin çoğuna gitmiyordum zaten, sadece sınavlara giriyordum. ama bu bile beni çıldırtmaya yetiyordu. staj yaptığım dönemde ise bu bölümü tamamiyle kafamda bitirmiştim aslında. sadece cesaretim olmadığı için yoluma devam ettim.
o gün, metroda farkettim. ben bu bölümü bitiremeyecektim. benim bu bölümde hiç bir işim yoktu. dersler zulüm gibi geliyordu, sınavlara zoraki giriyordum hatta bazı derslerin finallerine sırf canım istemediği için gitmemiştim. üstelik bölümde okuyan arkadaşlarımın çoğu; benim tam aksime okudukları bölümü seviyorlardı. en azından bir çaba içerisindeydiler. kendi kendime dedim ki, eğer ben siyaset okusam ben de aynen bu şekilde mutlu olurum; derslere zevkle giderim, hocaları sorduğum sorularla bunaltırım, üzerinde çalıştığım projelerle ilgili kitaplar okurum, işin uzmanlarıyla görüşürüm. ve en önemlisi de mutlu olurum. o halde neden yapmıyorum bunu?
şimdi istediğim bölümdeyim. çoğu şey istediğim ve de beklediğim gibi gidiyor. tabi açık konuşayım; türkiyede sosyal bilimler üvey evlat gibi. prestiji çok az, insanlar size boş gezenin kalfası gözüyle bakıyorlar. kimisi "keşke hobi olarak okusaydın" diyor mesela, ya da "bitirince ne olacan?" soruları bunaltabiliyor bazen insanı. biraz haklılar da aslında. yani tıp okumak gibi bir şey değil bu, okul bitince hemen iyi sayılabilecek bir maaşla işe başlama garantiniz yok sonuçta. yüzbinlerce insanın mezun olduğu bir bölümün mezunu oluyorsunuz, yüz binlerce insanın girdiği sınavlara girmek zorundasınız falan.
ama bunların hiçbirisi o kadar büyük bir dert değil benim için. şöyle bir baktığım zaman "yapabilirim, ben bunu başarabilirim" diyebiliyorum. torpillerle alenen hakkım yenmediği müddetçe mutlaka farkımı hissettiririm diyebiliyorum.
Üniversitenin kendisi açısından bir şey katmadığını görmüş olan öğrencidir. hayatında radikal kararlar alabilen, verdiği kararların sorumluluğunu alabilmiş olan öğrencidir aynı zamanda.